Eskiden geniş çayırların, bağların, bahçelerin ve koruların arasında Osmanlı saray mensuplarının, sultanların, şehzadelerin, paşaların köşklerinin bulunduğu Acıbadem, bugün yoğun yerleşme alanıdır. Bu yoğun yerleşme arasında, geçmişin izlerini taşıyan yapılar ve mekânlar vardır.
334
Semtin Nişantaşı olarak bilinen kesimine II. Mahmud döneminde bir nişan taşı dikilmiştir. Padişahın, bugün yerinde bulunmayan kasrından bin adım uzaktaki bir yumurtayı vurduğu, bu nişan taşının da buraya dikildiği söylenir.
434
Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.
534
Fatih’in sadrazamı Ishak Paşa, Iç Anadolu Bölgesi’ndeki Aksaray’ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler.
634
Günümüzdeki ismini şair Tevfik Fikret’in burada bulunan, Farsçada kuş yuvası anlamına gelen ‘Aşiyan’ isimli evinden alıyor.
734
İstanbul’un Kadıköy ilçesi Rasimpaşa mahallesi sınırları içinde kalan tarihî bir yapı ve aynı zamanda bölgenin adıdır. İlk inşa tarihine ilişkin kesin bir bilgi olmamakla birlikte 17. yüzyılın başında Kızlarağası Gazanfer Ağa tarafından bir namazgâh ile birlikte yaptırıldığı sanılmaktadır. Çeşme üzerindeki kitabelere bakıldığında, daha sonraları çeşmenin 1741 yılında Kızlarağası Ahmet Ağa ve 1921-1922 yıllarında 5. Mehmet’in torunu Düriye Sultan tarafından olmak üzere iki kez tamir ettirildiği öğrenilmektedir. Kimi kaynaklar çeşmenin geçmişini Bizans dönemine kadar dayandırmaktadır.
834
Çeşmenin adının kökeni konusunda kesin kabul görmüş yazılı kaynak yoktur. Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra doğu yönüne sefer düzenleyen Osmanlı padişahlarının son sefer hazırlıklarının tamamlandığı ve yola koyulmak için toplandığı yerin çeşmenin de içinde bulunduğu eski İbrahimağa Çayırı olduğu bilinmektedir. Ayrıca Mekke’ye gitmek üzere yola çıkan Hacı kafileleri ve Surre Alayları’nın da burada toplaşıp uğurlandığı bilinmektedir. Rivayete göre şehirden ayrılan kafileler son olarak buradan uğurlandığı için çeşmenin adı Ayrılık Çeşmesi olarak halk diline yerleşmiştir.
934
Ayrılık Çeşmesi bölgesinden sefere uğurlanan padişahlar içinde 4. Murat da vardır. Bağdat seferine giderken izlediği yola da halk Bağdat Yolu adını vermiş ve bugün hâlâ Bağdat Caddesi adı kullanılmaktadır.
1034
Bizanslıların ‘Makri Hori’ dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince ‘Makriköy’ adını aldı. 1925′te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk’ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.
1134
Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı bu adla anılıyor.
1234
Rumeli Hisarı’nın yapımı ve İstanbul’un kuşatması sırasında Fatih, bu bölgenin kontrol edilme görevini Bebek takma adıyla anılan bölükbaşına vermiş. İsim oradan geliyor.
1334
Sultan II. Beyazıt’ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt, Beyazıt olarak anılmaya başladı.
1434
Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.
1534
Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı verilen kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başladı.
1634
Bizans’ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu’nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaş, semte adını verdi.
1734
Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.
1834
Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi ‘Emin’lere aitti. Semt, adını burada bulunan ‘Gümrük Eminliği’nden alıyor.
1934
Çok değil, yüzyıl öncesine kadar, yerinde Aya Dimitri köyünün bulunduğu ve çoğunluğunu Rumların oluşturduğu bu küçük İstanbul yerleşiminin ormanlık bir araziye açılması, İstanbul’un namlı avcılarının gelip avlandığı avlak bir alana dönüşmesine neden olmuştur. Bu avcılardan biri de, İzmir ve İstanbul’un soylu lavantenlerinden, ticaretle uğraşan Fransız mösyö Ferry’dir. Galata’da ikamet eden Ferry, tatil günlerinde tüfeğini alıp Aya Dimitri’ye gider ve oradaki arazide sık sık avlanır ve sonunda bu güzel, küçük şirin köyde yalı-köşk yaptırmaya karar verir. Ferry’ler zaman zaman gelip kalırlar bu köşkte ve geçen zaman içinde o zamanın kimi gazete ve haberlerinde de yazılmış olduğu gibi Aya Dimitri adı, Mösyö Ferry’nin köyü diye anılmaya başlar.
2034
Feriköy’de, geçmişten günümüze kalmış tarihi mekanlar arasında Sokullu Mehmet Paşa’nın sadrazamlığı döneminde yapılmış 1570 tarihli Darüsaade Ağası Behram Çavuş Camisi, 1868 tarihli, 12 havariye adanan Dekema Apostoli Rum Kilisesi, 1861 tarihli Sırpots Vartanans Ermeni Kilisesi, Latin ve Protestan mezarlıkları bulunmaktadır. Protestan mezarlığı’nda yatan ünlü kişilerden biri de, kaleme aldığı İstanbul yazıları ve yayımladığı rehber kitaplarıyla tanınan eğitmen, arkeolog ve tercüman rehber Ernest Mamboury’dir. Yazın hayatı döneminde İstanbul’u kaleme almış bir başka İstanbul sevdalısı Salah Birsel de Feriköy’deki İslam Mezarlığı’nda yatmaktadır. Bir zamanlar Mösyö Ferry’nin küçük köyündeki 500 kişilik nüfus bugünün Feriköy’ünde 50 bine ulaşmış durumdadır.
2134
Gala, Rumca da “süt” anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata’nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca ‘denize inen yol’ anlamına gelen ‘galata’ kelimesi düşünülerek bu isim verildi.
2234
İstanbul, Anadolu Yakasında, Kadıköy İlçesi sınırları içinde bulunan bir mahalledir. İsmini Merdivenköy, Şahkulu Dergahının şeyhi olan Gözcü Baba’nın gözetleme yaptığı bölgeden almıştır. Peki Gözcü baba nereyi gözetliyordu?
2334
Şuan dergahın binası olan yapının olduğu bölgede Bizans döneminde Bizans imparatoru Andronikos’un av köşkü vardı. Orhan Gazi’nin İzmit’i fethinde barış antlaşması bu köşkte imzalanmıştır. Barış şartları arasında, “köşk”ün ahi tekkesi olarak kullanılması da vardı. Köşk, Türk egemenliği altında olduğu dönemlerde uzun yıllar Bektaşi kültürünün yaşatılması amacıyla Bektaşiler tarafından kullanılmıştır. Çelebi Sultan Mehmet zamanında tekkenin ahi baba şeyhlerine Bizans’ı gözetleme görevi verilmiştir. O dönemden sonra ahi baba şeyhlerine gözcü baba denmeye başlanmıştır. Yakın zamana kadar buradaki taş binada tekkenin şeyhleri oturmuştur. Son sahibi Hasan Tahsin baba’dır. Şu anda Şahkulu Sultan Dergahı olarak Alevi Cemaati ve Kültürü’nün yaşatıldığı merkezlerden biridir.
2434
Acıbadem’in komşu semti Koşuyolu, Osmanlı saray mensuplarının at bindikleri, 1900-1920 yıllarında ise at yarışlarının düzenlendiği semttir.
2534
Fetih Ordusu, kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.
2634
Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve ‘Şişçilerin Konağı’nın zamanla değişikliğe uğrayarak ‘Şişlilerin Konağı’ hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.
2734
Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkânı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala “şaşkın bakkal” yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlandı.
2834
Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu.
2934
Osmanlı zamanında su kemerleriyle civar yerleşimlerdeki sular buraya getirilir ve buradan İstanbul’un semtlerine taksim edilirdi(dağıtılırdı). Osmanlı’dan önce Bizans’ın da aynı bölgeyi taksim noktası olarak kullanmış olma ihtimali yüksektir.
3034
Sultan Abdülmecit’in bir mahalle kurulması için teşvikte bulunduğu semtin adı Teşvikiye olarak kaldı. Bu durumu, Harbiye Karakolu ile Rumeli ve Valikonağı Caddelerinin kesiştiği kavşakta bulunan iki taş belgeliyor.
3134
Bazı satış yerlerinde Arapça’da ‘Kabban’ adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.
3234
Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar’a dönüştü.
3334
Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi’nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi’yle anılıyor.
3434
1870 yılında Sultan Aziz’in oğlu Veliaht Yusuf İzzettin Efendi için yaptırılan yazlık saray ile kurulan ve gelişmeye açılan semt. Veliahtın, adı geçen köşkte 1917 de bileklerini keserek intihar etmesi ya da öldürülmesiyle adı uğursuz semte çıkan yer konut alanı olarak fazla gelişmemiş ve bu sebepten dolayı mezarlık Yusuf İzzettin Efendi’nin av köşkünün bahçesine kurulmuştur. Av köşkü ise halen yapı meslek lisesi olarak kullanılmaktadır. Semtin adı köşkün hemen aşağısında bulunan ve bugün izi bile kalmayan kuyudan gelir.