Yıkılan, yapılan, bombalanan, çöple dolan, çürüyen, basılan, satılan, verilen, alınan, tek odalı, 1150 odalı... Konumuz ev.
03 Ocak 2019 15:35
Evimizin her şeyi IKEA şimdi de mülteciler için dünyanın herhangi bir yerinde sadece 4 saat içerisinde kurulabilecek evler geliştirdi.
*
Türkiye'nin en değerli evi rekor fiyata satıldı.
*
Babamın cenazesini terkettiğimiz evde bırakmak zorunda kaldık.
*
Ahırda yaşam mücadelesi veren çiftin tek hayali ev sahibi olmak.
*
Cizre’de sekiz gündür bir evin bodrumuna sığınanlar arasındaki 16 yaşında bir yaralının daha hayatını kaybettiği bildirildi.
*
Karaman'da bir evden 8 kamyon çöp çıkarıldı.
*
Suriyelilere 'ev' formülü.
*
Dar gelirliye büyük müjde! Herkes ev sahibi olacak.
*
Akademisyenlerin evi basıldı.
*
Ak Saray dahilindeki yapıların Selçuklu ve Osmanlı Mimarlık tarihinin bir sentezi olmalarının yanı sıra “akıllı bina” niteliği taşımaları da dikkati çekiyor.
*
Ezidilerin taziye evi kayyum atanan belediye tarafından yıkıldı.
*
Hayaller ‘Toledo’, gerçekler ‘ucube’: Sur’da yapılan bazı evler tekrar yıkılıyor.
*
Akıllı ev uygulamaları ile hayatımızı nasıl kolaylaştırabileceğimizi ve kendimize nasıl daha fazla zaman ayırabileceğimizin formülünü bulacaksınız.
*
Sur'daki Yasak Üçüncü Yılında: '334'ü Tarihi 3569 Yapı Yıkıldı.
*
185 lira taksitle ev sahibi olun.
*
”Taziye evi 1 milyon 100 TL’ye mal oldu. Türkiye’ye örnek olacak bir hizmet oldu. İnsanlarımıza feda olsun.”
*
Cumhurbaşkanlığı’ndaki 1150 odadan 1024’ü güney ve kuzey ve idari binalarda yer alıyor. Bu binalar, bodrum, alt zemin, zemin ve 3 kattan oluşuyor.
*
Bir yılda 11 kez evi basıldı.
“Anladınız konu ev.
Bu da şeylerin dünyasında (dünya dediğimiz de şeylerin dünyasından başka bir şey değildir) dolaşacağız demektir. (İlhan Berk, Şeylerin Kitabı, Ev)”
Eve dair söylenecek, yazılacak elbette çok "şey" var. Bu ay dosya konumuzda yazarlarımız Ahmet Ergenç, Osman Oğuz, Nilüfer Kuyaş, Barış Soydan, Tuğçe Isıyel, Senem Aytaç, Şahan Yatarkalkmaz, Elif Okan Gezmiş, Sanem Sirer, Eda Çakmak, Levent Şentürk "Evimiz, Evsizliğimiz" üzerine yazdılar. İşte o yazılar:
Evsizleşme sadece fiziksel değil, ontolojik bir harekettir, tam da o yüzden cazip, tehlikeli ve felsefî bir hareketttir. Edebiyatta yola çıkan, evden kaçan, evi inkâr eden karakterlerin cazibesinin nedeni de budur herhalde
70'li yıllarda Almanya'nın birçok kentine yayılan ev işgali hareketi, zirveyi ise 80'li yılların başında görecekti. Ülkede 1980 yılında resmî tahminlere göre bir milyondan fazla evsiz vardı fakat öte yandan binlerce ev boş duruyordu
Bu yazıda hem bacaların hem de onlarla ilgili bâtıllıklar yığınının içinden birkaçını seçtim ve evlerle ilgili benden akıllı uslu şeyler duymayı bekleyen okurun karşısına çıkardım...
Sinema tarihi de malûm geçmişin çeşit çeşit hayaletinin mesken tuttuğu evlerle doludur; evin sakinlerine görünen ya da görünmeyen...
Kentleşme sürecinin planlı ve plansız konut tipolojilerinin hepsinde; rezidansta, sitede ve gecekonduda açığa çıkan şey, mekânsal ayrışma oluyor. Bugün evimiz sınıflararası uçurumun, coğrafî eşitsizliğin mekânsal örüntüsü...
Çocuklarını bir başkasına emanet edip çalışmaya yeltenecek kadınlara iki kere düşünmelerini öğütleyen, aile kutsalını eve tıkıp kapıları sımsıkı örtmek gereğini vurgulayan, muhafazakâr bir mesel olarak: Evlerden ırak
Evde doğru eşyaları, doğru eşya oranını, doğru düzeni tutturduğumuzda, hayatımızda her şeyin yerli yerine oturacağını, iç huzura kavuşacağımızı, olabilecek en ideal hâlimize nihayet bürüneceğimizi düşünüyor, böyle düşünmeye zorlanıyoruz.
Etkinlik planlarının dahi, sosyal medyada nasıl paylaşılacağı hesaplanarak yapıldığı devirde, neyin sosyal medya hesaba katılarak yapıldığını, sosyal medya olmasaydı günümüzdeki şekline erişmiş olup olamayacağını tespit etmek oldukça zor...
Neriman'ın anonim dünyaya ve konforlu bir hayata olan özlemi sürdükçe inşaat çılgınlığının da süreceğini, piyasadaki çalkantı biraz yatışınca büyük kentlerin çevresinde mantar gibi yeni sitelerin yükseleceğini söylemek bir kehanet olmaz...
Duvarlar evin derisini oluştururlar. Belki de pek çok hayvan türünün aksine insanlar deri değiştiremediği için ev değiştirir ve adına da “taşınmak” denir...
Belki de, yerleşmenin tekinsizliğidir, yani dünyaya yeniden çocukluk evimizdeki gibi yerleşebilmenin imkânsızlığıdır, o özlemdir, şiiri ve edebiyatı asıl yaratan dürtü...
Evin metafor olarak kullanılması sinemanın klasik döneminde yaygın bir usulken, yavaş yavaş onu bir karakter gibi belirleyici, karar verici bir varlık olarak düşünebildiysek, bunda Chantal Akerman gibi yönetmenlerin önemli rolü var
Eve farklı bakan yazılardan oluşan dosya katkılarınıza açık; evin kapısı açık...
Şubat ayında,
dördüncü yılımıza girerken,
görüşmek üzere..