Gitmekten başka çaresi olmayanlar, sürgün edilenler, başka ülkeye sığınanlar, "bu ülkeden" gitmek isteyenler, gidip de kalamayanlar, istenmeyenler...
04 Nisan 2019 11:30
Göç, "siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle bireylerin ya da toplulukların bulundukları, oturdukları yerleşim yerini bırakarak başka bir yerleşim yerine ya da başka bir ülkeye gitme eylemi" olarak açıklanıyor ama ve tabii ki bir cümle içinde açıklanacak, çözümlenecek kadar da basit değil. Uzun zamandır ara ara gündemimize gelen bir soru ve sorundu göç. Bu ay yazarlarımızla birlikte konuyu irdelemeye, göçün yollarında, göçün vardığı yerlerde gündeme getirmeye başlıyoruz. Bugün okurlarımıza sunduğumuz yazılar bu dosyanın ilk ayağı. Önümüzdeki ayın ortasında, "acı vatan"dan gelecek sesler ve hikâyelerle dosyanın hâlâ üzerinde çalıştığımızikinci ayağını da yayına alacağız. Bu ayki bölümde ise bakın neler var:
Murat Şevki Çoban, Londra’daki Regent's Üniversitesi’nde Ulusötesi Araştırmalar Merkezi Direktörü ve göç uzmanı Prof. Dr. İbrahim Sirkeci ile konuştu. Sirkeci: Yıllardır yazıp çiziyoruz. Türkiye çok uzun süredir zaten bir kaynak, transit ve hedef ülkeydi. Ankara’da neden İran mahallesi var? Mübadillere ne oldu? Bulgaristan göçmenleri nereye gitti? Tarihsel olarak da modern Türkiye de hep göç aldı ve verdi. Bunları olmamış varsayarsak, o zaman son beş yılda göç ülkesi olmuş olabiliriz.
Kim onlar, neden gidiyorlar? Gittikleri yerde gitme taleplerini ne kadar ve nasıl sağlayabiliyorlar? Ya kalmayı tercih edenler, onlar hangi motivasyonla devam ediyorlar? Özlem Altunok Bu Ülkeden Gitmek kitabı özelinde Gözde Kazaz ve İlksen Mavituna’yla konuştu.
Suriyeli muhalif ve alternatif medya araçlarından birinin, Aljumhuriya’nın Türkiye’deki editörlerinden Sadek Abdel Rahman, Pelin Çakır’a anlattı:
Suriyeliler ülkeleri parçalanmakta olduğu için Türkiye’ye sığındılar. Bugün büyük bir çoğunluğu çalışıp kendi geçimini sağlıyor ve Türkiye’deki ekonomik üretimin bir parçasını oluşturuyorlar. Türkiyeli siyasetçilerinin hepsinin bu gerçeği bildiğine bir şüphe yok ama yine de bunu göz ardı ediyor ya da söylemlerinde çarpıtıyorlar.
İlker Cihan Biner yazdı: “Gitmekten başka çaresi yoktu” cümlesindeki saklı ışık tam da yaşadığımız krizin eşiğinde duruyor. Yola çıkmanın, göç etmenin gücü dünyanın yükünü nasıl kaldırdığımızla ilişkili olarak kıpırdıyor. Sınırlar diyoruz ama öyküler kıvrılır. Düz bir çizgide gitmez.
Eda Sevinin yazdı: Göçmenlerin hep bir eksiklik, mağduriyet, nostalji, tek ve biricik olan “ev”e özlem anlatılarıyla temsil edilmesinin, deneyimlerin karmaşıklığına, çok katmanlılığına olduğu kadar, bu deneyimlerin ortaklaştırılma, birlikte yeni dünyalar kurma imkânına (ya da bu imkânı düşünme imkânına) da ket vurduğunu düşünüyorum.
Sürgünün kaynakları üzerine bir deneme: Sokrates ve Psyche
Fırat Caner yazdı: Hakikatten sürgün kişi, sonsuzca yeniden sürgün edilebilir. Hakikatten sürgün edilemeyen bir insana ise sürgün deneyimi yaşatmak mümkün değildir…
Fırat Cewerî yazdı: Sürgünde kıvılcımlanan modern Kürt edebiyatı, şimdi kendi vatanında alevlenmeye başladı. Modern edebiyatımızın temeli olan sürgündeki kıvılcım da maalesef sönmeye başlıyor…
Aysu Önen yazdı: Göçmenlik bir ikiye ayrılış, geride kalan yarı olmadan bütün olabilmek mi? Mutlak transandans ve insanın tamamlayabildiği tek geçiş olan ölümün yaşarkenki provası mı?
Cem Pekdoğru yazdı: Son aylarda hep düşünüp durmuştum, boşalan toplama kamplarından kurtulanların, her yana dağılmış askerlerden, orduların paralı askerlerinden, yüz karası insanlardan, ordulardan kaçanların oluşturduğu kocaman nehir nereye akıp gidecekti?
Nilüfer Kuyaş yazdı: Valeria Luiselli’nin ve diğer bazı yeni yazarların, sadece göç ve benzeri büyük olayları anlatarak değil, asıl roman türünü böylesine sarsarak ve eski kurallarını ihlal ederek bir protesto eylemine mi giriştikleri, hatta, daha doğrusu, bireyleri de aşan bir boyutta, acaba edebiyatın ve genel olarak kültürün âdeta kendi bünyesinde otomatik olarak böyle bir anormal tepki mi vermeye başladığı ve alyuvar üretir gibi direniş mi ürettiği sorusu geliyor aklıma.
*
Bu ay göçe dair açtığımız kapılar şimdilik bu kadar, yukarıda da belirttiğimiz üzere, yeni ayda bu konuyu tartışmaya devam edeceğiz ama Nisan ayını başka bir dosya ile daha karşılayacağız.
"Bahar"ın başında ilk konumuz "Kültürel İktidar" olacak. Biz, şimdiden heyecanlıyız.
Ana görsel: Harry Woodgate