Edebiyat ve arkadaşlık, edebiyatta arkadaşlık, edebiyatla arkadaşlık. İkiyüzlü bencilliğimiz ve arkadaşlığa bakışımız, son olarak da arkadaşlığa sırtımızı dönüşümüz... Herkese iyi okumalar arkadaşlar...
02 Temmuz 2015 16:08
Güzel Haziran bitti. Güzel bitti.
Temmuz ve Ağustos ayı kültür- edebiyat alanındaki yayınlar için dert ayıdır biraz. Herkes tatile gider, yayımlanan kitaplar azalır, bir rehavet havası sürer ki sormayın gitsin… “Yeni kitap çok az” ya da “İyi kitap çıkmıyor, malum yaz dönemi” dersiniz… Ama bu dönemin en güzel tarafı yaz döneminde bir nebze olsun boşalan İstanbul’a benzemesidir. Trafik azalmıştır. Parklarda ya da sahillerde uzun yürüyüşler yapabilirsiniz; kendiniz, kitaplarınız, arkadaşlarınızla… Yani aslında o kalabalık mevsim ve aylara göre daha rahat nefes alırsınız okur olarak. O kalabalıkta aldığınız ama bir diğerinden sıra gelmediği için kenara koyduğunuz kitaplarınıza sarılabilir, kim bilir belki uzun zamandır düşündüğünüz ve sizi yeniden çağıran kitaplara sarılabilirsiniz. Evet, sarılabilirsiniz.
Sarılmak güzeldir. Kitaplara ve edebiyata. Bu ayın dosya konusunu birkaç ay önce belirlerken Temmuz ayıyla “Arkadaşlık”ın birbirine çok yakıştığını düşünmüştük. Öyle de oldu galiba...
Ve bir soru vardı aklımızda: Edebiyatta arkadaşlığın yeri ne kadar önemli? Ve bir soru daha: Nedir arkadaşlık? Bir de Proust’tan bir söz: “Arkadaşlık ikinci sınıf insanlar içindir; birinci sınıf olanlar böyle ilişkilerle zaman kaybetmek yerine bir odaya kapanıp yazar…” Böyle mi sahiden? Bilmiyoruz. Şavkar Altınel’in yazısını mutlaka okuyun.
Dosya yazıları yavaş yavaş geldiğinde ve biz onları okuyup üzerine düşünüp konuşmaya başladığımızda, bu konunun kişinin kişisel tarihinden yola çıkmadan yazılamayacağı gerçeğiyle yüzleştik.
Ben olsam dedim, bu dosyaya yazı yazacak olan, babamın kitaplığından başlayan arkadaş ilişkilerimi bugün kendi kurduğum kitaplığa kadar uzatırım… Koca bir dünya arkadaşım var demektir bu. Çünkü bana sorarsanız Selim İleri’nin de yazdığı gibi “Tek arkadaş edebiyat”tır… Çok romantize ettiğimi düşünürseniz eğer, o zaman dosyamızın yazarlarından Gündüz Vassaf’ın yazısını okuyun derim, hatta bir kere iki kere de değil, arada bir okuyun… Haksız değil, haksız değilim... Çünkü diyor ki Vassaf yazısında, "Adını koyamadığım bir ikiyüzlülüğümüz var."
Totaliter bir sahiplenmeden bahsediyor ve telaffuz edilmemiş bir yalanı yaşadığımızı hatırlatıyor. E, yalan değil.
Ha bir de “arkadaşçılık” meselesi var ki o da Cihat Duman’ın tatlı-sert yazısından bize kalan. Haydar Ergülen ise birçok ismi, daha doğrusu arkadaşını anıyor yazısında. “Arkadaşlığın poetikası”nda “Devrimler öldü, arkadaşlıklar sürdü. Devrim kadar kıymetli olan şey yani...” diyor.
Peki ya edebiyatta, çağdaş edebiyatta, yeri nerede arkadaşlığın veya yersizliğinin nedeni ne mesela? Neden çağdaş edebiyat sırtını arkadaşlığa döndü?
Nilüfer Kuyaş; Arkadaşımsan sevdamsın yazısında, Başak Bingöl Yüce; Dostluğun halleri: Omuz başındaki elin ötesi yazısında ve Murat Şevki Çoban Bazen kıvılcım düşmez başlıklı yazısında edebiyat çerçevesinde konuyu enine boyuna düşünüp satırlara döktüler. Daha doğrusu birbirlerinden habersiz aynı noktadan hareketle farklı noktalara yelken açtılar.
Bize de arkadaşlık ve edebiyatın peşinden gönül rızasıyla sürüklenmek düştü.
Ağustos ayında görüşmek üzere arkadaşlar...