Selim İleri "Tek arkadaş edebiyat" diyor ve gerçekten en sadık arkadaşlarını, yoldaşlarını anlatıyor. Kim mi onlar? Homongolos Ziya, Şem’i Dede, Miss Brill, Clarissa, Septimus ve Prens Mışkin...
03 Temmuz 2015 16:00
Sait Faik ve Oktay Akbal “Yaşasın Edebiyat” demişler.
Ben “Tek arkadaş edebiyat!” diyorum ve çok uzun yıllar öncesine dönüyorum. Cihangir’deki kira evindeyiz, ilkokul birinci sınıftayım. Herkes ekim sonunda okumayazma öğrenmişken, benimkisi nisanı bulmuş. Ama artık boyuna okuyorum.
Okuduğum kitaplardan biri Dünyanın En Güzel Masalları, ablamın çocukluğundan kalma bir eser. Orada ateşkuşuyla tanışıyorum. Ateşkuşu, bir Rus masalının kahramanı, ateş renkli bir kuş, tüyleri tılsımlı. Sonradan öğrendim, Puşkin’in bir masalıymış. Gece gündüz ateşkuşuyla baş başayım. Hep onu görüyorum. Ateşkuşu ilk arkadaşım oluyor. Ateşkuşuyla arkadaşlığım işte altmış yıldır sürüyor. Ben yaşlanış yolunda adım adım ilerliyorum, ama arkadaşım ateşkuşu ilk günkü kadar genç…
Düşünüyorum da, gerçekten en sadık arkadaşlarım, yoldaşlarım edebiyatın tanıştırdığı kişiler oldu. Galatasaray’da hazırlık sınıfı öğrencisiyken okumuştum Bir Kadın Düşmanı’nı; Sâra’nın yazdığı mektuplar hoppa, ala ala hey yaşamalara doludizgin açık, bana göre değil; ne var ki, çok geçmeyecek, sıra Homongolos Ziya’nın yazdıklarına gelecek. Bir anda arkadaş olacağım Homongolos Ziya’yla, şüphesiz en eski arkadaşlarımdan biri. Onun yaralı iç dünyasında kendimi bulacağım.
Bu böyle Akşam Güneşi’nin Nazmi’siyle, Dudaktan Kalbe’nin Şem’i Dede’siyle sürüp gidecek. Şem’i Dede’nin gönül dersleri hayatımın kılavuzları arasında olacak. 2003’te Yarın Yapayalnız’ı yazmaya başlarken, epeydir görmediğim Şem’i Dede çıkagelecek; artık Kocamustâpaşa taraflarında bir yatır Şem’i Dede, Handan Sarp o yatırın soğuk demirlerine başını dayıyor… Handan Sarp, Şem’i Dede bana bir şey söylemedi diyor ama inanmayın, Şem’i Dede Handan Sarp’ın hayattaki tek yakını…
Miss Brill yaşlı arkadaşım! Katherine Mansfield olmasaydı, bize boncuk gözlü rönarını yazmasaydı Miss Brill’in, yalnız, ezgin insanlar kardeşim olabilir miydi?..
Bir Acı Hikâye’deki Vedat gerçek yaşamdaki Vedat mıdır? Bilinemez. Halid Ziya canına kıymış oğlu için bir yas kitabı yazmıştı. Vedat’la arkadaşlığımız o eserle başladı.
Bir gün dayanamayıp Kırık Deniz Kabukları’nı yazmaya başladım; günlerim sevgili arkadaşım Vedat’la geçiyordu. Edebiyat bazan uçsuz bucaksız fizikötesidir. Kırık Deniz Kabukları’nın yayınlanışından birkaç yıl sonra, Gülbün Türkgeldi aradı beni ve Vedat’ın bazı özel mektuplarının kendisinde olduğunu, mektupları bana “emanet” etmek istediğini söyledi…
1970’lerin başında Septimus’la tanıştım, bir başka ‘müntehir’ ve Virginia Woolf’un eşsiz edebiyatıyla. Clarissa, Septimus’u hiç tanımadı ama, hem o hem Septimus kırkı aşkın yıldır çok yakın arkadaşlarım…
Gelelim Prens Mışkin’e, onunla ruh ikizliğimiz beni yıllardan beri bu dünyanın bitmez tükenmez aşağılayışlarından, ezişlerinden, göz göre göre yok edişlerinden koruyor. Karanlık, iç yakıcı gecelerde Prens’le dertleşiyoruz ve bu dertleşmeler bana çok iyi geliyor. “Sabahsız Geceler”i yazdığımda herkes sadece bir ‘hikâye’ yazdığımı sandı. Yanılıyorlardı, yaşadıklarımı yazmıştım. İster inanılsın, ister dalga geçilsin: Yarın akşam Mışkin’le yine buluşacağız…
Hele First! Hayatın boyuna yıkıp geçtiği, yok ettiği vişne bahçesinde onunlayım, hep onunlayım, ölünceye kadar onunlayım…