Gayri safi millî hasıla, patates, tefe, genişlemeci maliye politikası, soğan, daralmacı maliye politikası, borç, cari açık, endeks, faiz, gözaltı pazarı (bizim bildiğimizden değil), yatırım, yolsuzluk, kemer sıkma, yoksulluk, risk sermayesi, devalüasyon, enflasyon, zirve, tavan, taban...
"IMF borcunu sıfırladık, borçsuz ülke olduk."
"G20'ye üyeyiz, en büyük 17. ekonomiye yükseldik."
"10 yılda millî gelirimiz çok hızlı arttı."
"Kişi başına millî gelir üç kat arttı."
Para ve zenginlik hırsı, çenemizi yoran ama sorun salt paranın kendisi değil ona sahip olmak üzerinden süregelen adaletsizlik ve eşitsizlik. Biz de aslında bu dosyamızda paraya, ekonomiye ve yoksulluğa mercek tutmaya, bu büyük resmi farklı açılardan görmeye ve göstermeye çalıştık. Dosyamızda Türkiye'nin son yedi yılda yarım trilyon dolarlık beton yatırımı da var, banka reklamlarında oynayan yazarlar da, finans tarihi de, yoksulluk da, devrim de, modernizm de, Züğürt Ağa da, Ahmet Hamdi Tanpınar da...
İşte A. Erinç Yeldan, Barış Soydan, Nilüfer Kuyaş, Erkan Irmak, Sevcan Sönmez, Murat Özyaşar, Yasir İslam Kaplan, Ferit Burak Aydar, Gürsan Şenalp, M. Murat Kubilay, Elif Key, Cana Erşen, Ali Bulunmaz'ın yazılarından oluşan dosyamızdan tadımlık bölümler:
“
Avrupa bizi kıskanıyor” temaşasını bir yana bırakalım. Türkiye’nin izlemekte olduğu dış sermaye girişlerine bağımlı büyüme tercihi (ve dış siyaseti) ağır bedeller ödenerek sürdürülmektedir.
>>>
“İnsanı fırsat hırsız yapar” derler. Ahmet Hamdi’nin romanında huzuru arayan muhafazakâr insanları, aradan geçen 70 yılda kentsel dönüşüm peşinde koşan çıkarcı insanlara dönüştüren şey, Türkiye’de fırsatların büyümesidir.
>>>
Özetle, önceki krizden yeterince almadığımız ders olan dış borçlanma canımızı yakacak ve ekonomimizi krize sokacak. Ekonomi yönetiminin siyasî sonuçlarından çekinerek yıllarca daha çok borçlanmayla ötelemeye çalıştığı kriz, maalesef cumhuriyet tarihinin en şiddetlisi olacak. >>>
Yoksulluğun kişisel bir kusurun değil, evrensel bir ekonomi-politiğin sonucu olduğunu, fakirliğin bir kader değil, birlikte aşılabilecek bir engel ve âdilce paylaşmanın istenirse sanıldığından daha kolay ve sürdürülebilir olduğunu daha sık hatırlayabiliriz.
>>>
“Bu dünyada bize yer yoktur” söylemini, kendine küçücük bir yer açarak kırar, gülümseyerek taşır çiğköfte tepsisini, film umutla biter.
Züğürt Ağa filminin unutulmaz olmasının nedeni, insancıllığı, derin eleştirisi, doyurucu mizahıdır.
>>>
Marx gerçekten “para en yaratıcı kudret” dedi mi bilmiyorum, ama insanı diri ve sahici tuttuğu kesin. Önemli olan tek şey, bizim parayı hayatımızda nerede tuttuğumuz. Para çok önemli, ama sevgiden önemli değil. >>>
Finansallaşma, vergi cennetleri, gölge bankacılık, gayrimenkul spekülasyonu, fiyat enflasyonu, kredi manipülasyonları, taklit, üretimin sabote edilmesi, aşırı rekabet ortamı, komşuların kötülenmesi, satıcılık, iş adamının kutsallaştırılması, gösterişçi tüketim vb. olgular yaşamlarımızın önemli birer parçası olmaya devam ettikçe, parasal kültürün ve aylak sınıf ahlakının çizdiği çerçeveyle yetinmeye devam edeceğiz. >>>
Servet-i Fünun dergisinin ilk 10 yıllık döneminden seçilmiş ve üç katman (tarihsel gerçeklik-metinsel gerçeklik-kurmaca) dâhilinde analiz edilmeye çalışılan yoksulluk teması, metin türlerine göre farklı şekillerde işlenmiştir.
>>>
Tüketimi desteklemek bir yazarın işi midir? Ama sırf Elif Şafak mı? Stephen King’inden Kurt Vonnegut’una kadar. Vakti zamanında bir banka reklamında ailesiyle çoluk çocuk oynayan Ferhan Şensoy? Ona kimse bir şey demiş miydi? Elbette demişti.
>>>
Yoksulluk utanılmaması gereken, gururla taşınabilen bir kimlik olageldi yıllarca. Ne yani, zenginin parası varsa yoksulun da “gurur”u vardır, üstelik gurur paradan daha kıymetlidir, alttan alta, parası olanın gururu yoktur iması da taşır bu cümle...
>>>
Yoksulların kendini nasıl gördükleri asıl önemli olan. Oysa insan kendini bir aynada görür değil mi ancak? Peki ama şimdi, çatlak da olsa yoksulluğu gösterecek ayna kaldı mı ki?
>>>
“Parçalansa da yaşamaya devam eden pullardan” kurulu albümler gibi, tarihin kesintilerinden bir cumhuriyet kurar Benjamin,
Pasajlar’ın parası da yalnızca bu cumhuriyetin geçer akçesidir; şimdiki zamanın alacaklısı değil geçmişin borçlusu bir paradır bu.
>>>
Marx paranın mutlak efendiliğini ilan ettiği çağda yazıyor ve yaşıyor, dahası sınıflı toplumlarda para hep geçer akçe olmuş olsa da, servetin kıstasının her zaman para olmadığını biliyordu.
>>>
Finans tarihi; çıkış ve inişler, şişen ve patlayan balonlar, coşkular ve panikler, şoklar ve kazalar arasında gidip gelen bir lunapark trenine benzer...
>>>
Önümüzdeki ayın dosyasının konu başlığını şimdiden duyuralım. Konumuz:
#MeToo
Ağustos'ta, burada...