Evet, bugün "hâlâ" mümkün mü ve neden olmasın diye sormak istiyoruz, o gemiyi beklemeye ama umutla beklemeye devam etmek istiyoruz...
06 Aralık 2018 14:20
Radikal gazetesinin dijitale geçeceği, Radikal Kitap’ın da Hürriyet’le birlikte yayınlanacağı açıklandıktan sonra, kültür sanat dünyamızın Erkan Abi’si bir yazı yazmıştı. Sonu şöyle bitiyordu: Şimdi kâğıt Radikal’den gemi yapıp dijital denize saldık. Bize de ‘Leyla ile Mecnun’un İsmail Abi’si gibi o gemiye el sallamak kaldı: “O gemi bir gün gelecek” umuduyla...
Sevgili Erkan bu yazıyı yazdığında yıl 2014’tü ve yine tüm köprülerin altından çok sular aktı. Bugün o yazıyı yeniden okuduğumda “Hâlâ bekliyor muyuz Erkan” diye sormak istiyorum. Sahi, gelecek mi o gemi?
Bu soru yukarıda asılı kalsın, biz devam edelim ama bu sefer izninizle biraz kişisel bir hikâye ile…
Aktif olarak gazetecilik yaptığım yıllarda spor ve dış haberler servisleri dışında birçok serviste çalıştım; ekonomi ve hatta arada borsa dergisi bile oldu. En başından beri çalışmak istediğim alan, en son durağım olan kültür sanat servisiydi. Sabahları kendi yaptığım sayfalardan önce kültür sanat sayfalarını okurdum öykünerek. Bu gecikmişliğin faydası oldu mu bilemem, belki de haber yazımı, sayfa editörlüğü deneyimi açısından olmuştur ama kültür sanat haberi, söyleşisi yapmanın çok ayrı özellikleri vardı. Sadece olay değil, duygu da olmalıydı merakla birlikte.
Çocukluğumda evimize giren “o dönemin” Cumhuriyet gazetesinin kültür sanat sayfaları, Milliyet Sanat dergisi okuruydum, kültür sanat dünyasına da önce bir izleyici/ okur olarak girmiştim, daha sonraları Radikal gazetesi ve ekleri sayesinde kanım daha da deli kaynamaya başlamıştı. En sonunda da artık tamam diyerek yavaş yavaş kültür sanat sayfalarında yazı ve söyleşilerim yer almaya başlamıştı. Şimdi geriye dönüp baktığımda 14 yıl görüyorum… Bu 14 yılın içinde festival coşkusu, yeni kitap, fuar heyecanı, gerçekten hevesle takip edilen kültür sanat kurumları, müzeler, sergiler…
Ve asla değişmeyen bir durum; diken üstünde olmak. Her an kapatılabiliriz, her an sayfamız azaltılabilir, her an yazı işleri masasından geri dönebilir haberimiz, söyleşimiz…
Önce editör, sonra şef olarak çalıştığım Taraf kültür sanat servisi, sanıyorum meslek hayatımda en çok şey öğrendiğim, habercilik açısından en rahat olduğum dönemdi. Çünkü iki sayfamız vardı ve kâğıttır, matbaadır sıkıntı her ne olursa olsun, sayfalarımız hiç eksilmedi. Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’ın kültür sanat sayfalarına verdiği kıymet ve sahiplenme sayesindeydi. Her şey güzeldi, hatta tatlı rakiplerimiz vardı: Cumhuriyet ve Radikal kültür sanat sayfaları. Hepsi de canciğer arkadaşımız, arada işlere yetişemediğimizde birbirimize pas attığımız, yardım ettiğimiz çok olmuştur. Ben çalıştığım diğer servislerde diğer gazetelerin servislerinin birbirlerine “haber atlatma” gayretlerine çok alışıkken, kültür sanatta bir iki örnek dışında pek böyle bir şey yaşadığımı hatırlamıyorum.
Sonrasında düzenli olarak yazıp söyleşi dizileri hazırladığım Radikal, Cumhuriyet ve Milliyet Sanat da yine bana çok şey öğretti.
Gazetecilikte işsiz kalmak mesleğin şanındandır. Alan kültür sanat ise “freelance” dediğimiz çalışma şekli daha çok devreye girer. Ben bunu biraz da alandaki meslektaşların bir şekilde dayanışması olarak görürüm. Kültür sanat gazeteciliği alanında aktif çalışmadığım bir dönem Yekta Kopan'dan gelen bir telefonla içinde Zeynep Miraç'ın da olduğu yeni bir kültür sanat rüyasına uyanmıştık: Kültür Sanat Almanağı: Can Almanak. İki yıl boyunca aktif olarak gazeteci gibi gündemi takip ettik ve hatta gazetelerin göremediklerini gördük. O iki yıl da iyi ve kötü her şeye yeniden, aynı iştahla sarılmıştık.
Evet, buraya kadar çok da fena olmayan bir tablo gördük benim 14 yılıma dair. Bu dosyada okuyacağınız yazılarda da yine geçmişe dair birçok iyi ve güzel anı, meslekî birikimin verdiği, yaşattığı coşku ve heyecanı okuyacaksınız. Bu kadar da değil; patronaj baskısı, müdürün yeğeninin resim sergisi, şefin kuzeninin kitabının tanıtımı, ilan baskısı, heykele sansür haberine sansür, gazeteci olarak "kültür sanatçı" olduğun için hor görülme de bizim alanın yine şanından. Olsun.
Bana göre Radikal’in dijitale geçmesi ve sonrasında dijitalin de veda etmesiyle kültür sanat gazeteciliğinin heyecanı azaldı. Kim ne derse desin, Radikal gerçekten kültür sanat gazeteciliği tarihinde çok önemli bir yere sahip. Hem yazarlar hem sanatçılar hem de sanat kurumları için olağanüstü bir mecraydı. Ben aynı heyecanı Mehmet Güreli ile çalışırken yaşamıştım. Her gün kültür sanat eki yapıyorduk. Delice, değil mi? Her gün hem de ve titizlikle, delice uğraşarak, didinerek her şeyi objektif bir şekilde ele almaya çalışarak ama çok mutlu, ama her gün öğrenerek, Mehmet Abi’den fırçalar, öğütlerle…
Şimdilerde hangi gazetenin kültür sanat sayfası var? Cumhuriyet, Evrensel, BirGün, Sabah, Hürriyet, Star, Yeni Şafak… Ama hangisi gerçek anlamda entelektüel bir bakış açısı sunuyor, ezber, basmakalıp soruların, haberlerin, eleştirilerin ötesine gidiyor? Hangisi sahiden muhabirini, editörünü, şefini heyecanlandırıyor…
“Bugünün Türkiye’sinde kültür sanat gazeteciliği mi” diye soranlar olacaktır belki. Gazeteler bu denli baskı altında ya da tekelleşme yoluna gidiyorken, gazeteciler yargılanıyor, dört duvara hapsediliyorken…
Evet. Bugün hâlâ mümkün mü ve neden olmasın diye sormak istiyoruz, o gemiyi beklemeye ama umutla beklemeye devam etmek istiyoruz.
Gazetelerde olmasa bile kendi platformlarını, mecralarını yaratan kültür sanat gazetecilerini görünür kılmak, onları desteklemek istiyoruz.
Bu yüzden de bize ait alana, kültüre ve sanata gazetecisiyle birlikte söz vermek için yola çıktık. Okuyacağınız dosyada eski kültür sanat şefleri, editörler, muhabirler var. Kültür sanat kurumları var. Sorduğumuz bazı soruları yanıtlamaya çekinenler var, bize belki de “biz” olduğumuz için mesleklerinin geleceklerini nasıl gördüğümüze dair sorularımıza yanıt veremeyeceklerini nezaketen dahi söylemeyen muhabirler var. Herkes var yani. İşte yazılardan alıntılar…
Cem Erciyes yazdı:
Mesleğin altın yılları
Resimlerini almak için koleksiyoncuların sıraya girdiği lale devri sanatçılar için de bitti. Ama resim yapmayı, sergi açmayı bıraktılar mı? Hayır tabii ki. Âdeta o eskinin izleyici adına "seçme" sorumluluğunu üstlenen kültür sanat editörleri ve eleştirmenleri ve muhabirlerine olan ihtiyaç azaldı. Ama kültür sanat medyası yoluna devam ediyor.
Çağlayan Çevik yazdı:
Nasıl bilirdiniz?
Basın tarihimiz açısından da bugünkü “tiraj-kapital” odaklı medya ortamında da en talihsiz aktör kültür sanat servisi olagelmiştir. Lütfederlerse sayfa vardır, lütfederlerse haberi girersin, lütfederlerse… Kimler onlar? Bir yazar, aktör, müzisyen vs. ölümü dışında kültür sanat haberlerinin ne kadar önemli olup olmadığına karar veren gazete patronları ve yöneticileri...
Zeynep Miraç yazdı:
Genç gazeteciler, dikkatli olunuz!
Bir müzisyenin ağzından “Sanatçı muhalif olmaz” cümlesi çıkabiliyor, siyasî iktidar tarafından onay görmek "gerçek sanatçılığın" nişanesi kabul ediliyor, muhalif olanlar sistemin dışına itiliyor. Genç arkadaşlara şu cümleyi tekrarlamakta yarar görüyorum: Dikkatli olunuz.
Burak Kuru muhabir ve editörlerle konuştu:
Bugün hangi gazete birini çok iyi edebiyat röportajları yaptığı, kültür sanat âlemine çok hakim olduğu için işe alır?
Kültür-sanat gazetecileri, mesleklerinin durumunu, kültürel iktidar tartışmasını, ve varsa eğer çıkış yolunu anlatıyorlar...
Filiz Aygündüz Özlem Karahan’ın sorularını yanıtladı:
“Muhabirliği Duygu Asena'dan, editörlüğü Tuğrul Eryılmaz'dan öğrendim”
Hiç film festivaline gitmeden, yılda iki tiyatro oyunu izleyip konser filan takip etmeden kültür sanat muhabiri olamazsınız. Olayın bizzat içinde olmanız lazım. Tabii ki çok ciddi bir masa başı boyutu da var bu mesleğin; ama öncelikle o sanat etkinliğinin içinde olup onun kokusunu içine çekmeniz gerekir.
Bedir Acar yazdı:
Biz Türkiyeliler öteki yarısını kaybetmiş bir hazineyiz
Türk medyasında kültür sanat gazetecilerinin üvey evlat muamelesi gördüğünü düşünüyorum. En azından benim çalıştığım "muhafazakâr" gazetelerde, televizyonlarda bu böyle oldu. Meslekte 27 yıllık gözlemim budur. Ötesi yok...
Celâl Üster, Özlem Akcan’ın sorularını yanıtladı:
"Bugün daha dogmatik bir yaklaşım egemen"
Sanat servislerini bir lüks olarak gören gazeteler, gündemin yoğunlaştığı durumlarda kültür sayfalarına “ilk kurtulunması gereken safralar” olarak bakar.
Kültigin Kağan Akbulut yazdı:
Yeni medya ve kutuplaşma çağında eleştiri
Artık bir konsere gideceksek Facebook etkinliğinden takip ediyoruz, yeni bir şarkı çıktığında Spotify zaten önümüze düşürüyor, hiç olmadı bir arkadaşımız paylaşıyor, yeni sergileri de Instagram’daki paylaşımlardan takip ediyoruz. Peki, bütün bu ahval ve şerait içinde, kültür ve sanat ürünlerine yönelik eleştiri yazılarını okuyor muyuz?
Adalet Çavdar sordu. Söz kültür sanat kurumlarında:
Kültür sanat kurumları, gazetecilerden ne bekliyor?
Anadolu Kültür, Galeri Arter, Sakıp Sabancı Müzesi ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı, basınla ilişkileri, kültür sanat gazeteciliğinden beklentileri ve mevcut durum üzerine sorularımızı yanıtladı.
Emrah Kolukısa yazdı:
Vazgeçmeye niyetimiz yok
Kültür sanat gazeteciliğinin hâlâ mümkün olduğu bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz, bir bakıma buna mecburuz ve belki de “mış” gibi yaparak kendimizi kandırıyoruz ama vazgeçmeye de niyetimiz yok
Bedia Ceylan Güzelce Erkan Aktuğ ve İhsan Yılmaz'la konuştu:
"Bir yerde daralma olduğunda ilk kültür sanat ekibi küçültülür"
Ben 90’lardan 2010’lara kadar altın çağdan bahsedebilirim. Dışarıdan yazanlarla birlikte kırk elli yazarın, muhabirin çalıştığı bir dönemdi. Düşün ki Ezel Akay’ın Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? filmini Metin Erksan yazıyordu. Sonra kadrolar küçüldü maalesef.
Dosya dışında ama kültür sanat gazeteciliği alanında yıllarca emek vermiş Tuğrul Eryılmaz ve Yekta Kopan söyleşilerini de unutmayalım.
K24'ün Tatlı Perşembe"leri artık Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'ne taşınıyor. Bu ay 13 Aralık Perşembe günü tüm K24 okur ve yazarlarını evimize bekliyoruz. Detaylar burada.
Bu aylık bizden bu kadar değil aslında.
20 Aralık'ta sürpriz ikinci dosyamızla görüşmek üzere.