“Bugün hangi gazete birini çok iyi edebiyat röportajları yaptığı, kültür sanat âlemine çok hâkim olduğu için işe alır?”

Kültür-sanat gazetecileri, mesleklerinin durumunu, kültürel iktidar tartışmasını, ve varsa eğer çıkış yolunu anlatıyorlar...

06 Aralık 2018 14:25

Pası, geride bıraktığımız 37. İstanbul Kitap Fuarı'nda düzenlenen “Türk Basınının Üvey Evladı: Kültür Sanat Gazeteciliği” söyleşisinden alalım. Kültür-Sanat Gazetecileri ve Dostları Platformu'ndan Ragıp Ertuğrul, Ayşe Dural ve Sercan Meriç, kültür-sanat haberlerini yayımlayacak mecralara iyi şekilde bu haberleri sunma dertlerini aktarırken “Yangında gözden çıkarılacak ilk şey” olmalarından girip az kişiyle çok iş yapmanın şart koşulduğunu, ilan baskısının yoğunluğuna değindiler. Alanın giderek daralması, okuyucuya sunulan haberlerin yetersizliğini arz-talep tartışması içerisinde anlattılar. Hâliyle ülkemizdeki kültür-sanat basınına ilişkin çizdikleri tablonun olumlu olduğu da haksız oldukları da söylenemez. Ekonomik gelişmelerden ilk etkilenen alan olan kültür-sanat gazeteciliğinde tablo hep böyle olumsuz muydu peki? 

6 Nisan 2016 tarihli, Radikal gazetesinin basılıdan sonra dijitalde de yayın hayatının sona ermesine ilişkin kaleme aldığı yazıda bu gazeteye kültür-sanat gazetecisi olarak emek veren Cem Erciyes şöyle anlatıyordu güzel günleri[1]mesela: “Radikal artık yok. Kültür sanat dünyası için, sivil toplum kuruluşları için, kendini bu ülkede azınlık hisseden herkes için bir sahne daha kapandı. Yani şimdi kendimizi ifade etmemiz biraz daha zor olacak. Ana medya bizlere bir adım daha uzaklaşacak. Ama olsun, mutlaka bir başka yol bulacağız (...) Tabii ki bu iyi gazetenin iyi bir okuru oldu hep. O sayede de Türkiye’nin en etkili kültür sanat sayfalarını Radikal’de yayımlayabildik. 22 ve 23. Sayfaları hazırlayarak geçen yılları unutmak mümkün değil. Bir dönem çalışan sayısı on kişinin üstüne çıkan kültür sanat sayfalarında muhabirlerin sanatın farklı alanlarında uzmanlaşması, o alanlarda eleştirmenlerin düzenli yazılar yazması mümkün olmuştu. İşte o ekiplerin kültür ve sanat gündemini neredeyse eksiksiz kucaklayabilmesi sayesinde bugün hâlâ yaşayan ‘Radikal Kültür Sanat’ markasını yaratabildik...” 

O gazeteden yetişen kültür-sanat insanları bugün tam da Erciyes'in dediği gibi farklı mecralarda işlerini sürdürmeye çalışıyorlar. 

"Bugünden bakınca inanılmaz gibi geliyor..."

Radikal'de yetişmiş Bahar Çuhadar, bugün Hürriyet gazetesinde tiyatro eleştirileri kaleme alıp Hürriyet'in Kitap Sanat ekini Erkan Aktuğ ve Ece Çelik'le beraber hazırlıyor. Kültür-sanat gazeteciliğinin serüvenini en çarpıcı şekilde görebileceğimiz mecralardan Radikal'in görkemli kadrosunu ondan dinleyip geçmişi yad edelim şimdi de: “2007 haziranında Radikal'de büyük bir tensikat oldu ve yazarların da aralarında olduğu 42 kişi işten çıkarıldı. Yanlış anımsamıyorsam çıkarılanların ikisi -uzun süredir gazetede çalışan- kültür sanat muhabirleriydi. O büyük tensikata kadar sanat servisinde, kültür-sanatın her alanı için bir uzman muhabir vardı. Sinema, plastik sanatlar, müzik, edebiyat, tiyatro alanlarından sorumlu ayrı ayrı muhabir-editörlerden bahsediyorum. Bugünden bakınca inanılmaz gibi geliyor ama misal sinema haberleri, set izlenimleri, yönetmen söyleşileri bir kişinin sorumluluğundayken, müzik alanı başka bir arkadaşın sorumluluğundaydı.”

"Eski Kültür Bakanı Hüseyin Çelik göreve gelince 'Bakana arz ederiz' diye bir haber yapmıştık..."

Buna benzer bir yapılanmanın farklı gazetelerde de olduğunun altını çiziyor o dönem Radikal'de yetişmiş, 10 yıldır çalıştığı Sabah Gazetesi çatısı altında şu an haftasonu eklerde editör ve sinema yazarı olan Olkan Özyurt. Özyurt, bu yapının kamu yararı ve ülkeyi yönetenlere hesap sormayı haiz kudretini şu çarpıcı örnekle anlatıyor: “Radikal'deki stayjerleriyle beraber 15 kişiye ulaşabilen kültür-sanat gazetecisi topluluğuna benzer yapılanma Yeni Binyıl, Cumhuriyet, Milliyet gazetelerinde de vardı. Dolayısıyla alanda kültür sanat haberleri için kıyasıya tatlı bir rekabet yaşanıyordu. Ama en iyi ekip Radikal’deydi ve alanda yaprak kımıldasa haberimiz oluyordu. Eleştirel gözle haberler yapılırdı, haberlerde kamu faydası gözetilirdi. Eski Kültür Bakanı Hüseyin Çelik göreve gelince 'Bakana arz ederiz' diye bir haber yapmıştık. Türkiye’nin kültür sanat sorunlarını listeleyip 'Yeni bakanın önündeki sorunlar bunlar,' diye yazmıştık. 12 sayfalık faksla Çelik’ten cevap geldi. Her sorunu nasıl çözeceklerini anlatıyordu. Yani hükümetin, okurun, kültür endüstrisinin dikkatle takip ettiği sayfalar yapıyorduk… Bu kadar dikkate alınmasının sebebi ise doğru düzgün gazetecilik yapma çabamızdı. O ekibin bugün yaşayan üyeleri hâlâ aynı şevkle gazetecilik yapıyor…”

Gazetelerin sinema, müzik, edebiyat, tiyatro, plastik sanatlar muhabirleri istihdam ettiği günlerden sayısı her geçen gün azalan kültür-sanat gazetecilerinin çalıştığı ortama hızlı bir geçiş yaptık. Bunun sebebi muhtelif. Ekonomik sebepler de var ülkedeki kültürel iktidar tartışması da var. Siyasî ortam, azalan çalışan sayısı, oluşan baskı çeşitli enstrümanlar kullanılarak yaratılabiliyor. 

"Muhalif bir gazetede görünürsem acaba başıma bir iş gelir mi..."

Birgün gazetesi kültür-sanat muhabiri Burak Abatay, yaşadıkları zorluğu, “İktidardan yana olmayan herkes tükaka edilirken gazetecilik pratiği de bundan olumsuz etkileniyor.  Hele ki bir de muhalif bir kurumda çalışıyorsanız… İlişki hâlinde olduğunuz kurumlar da, kişiler de muhalif bir gazetede görünürsem acaba başıma bir iş gelir mi diye düşünmeden edemiyor. Hem demeçlerinde hem de ticarî ilişkileri üzerinde bir otosansür uygulamak zorunda kalıyor. Kimi zaman ilan alamıyorsunuz, kimi zamansa röportaj yapamıyorsunuz” şeklinde anlatıyor. 

"Muhabirlerin önüne çeşitli bariyerler çıkıyor ve bu sebeple işleri daha katlanılmaz bir hâl alıyor..."

Hürriyet Kitap Sanat'tan Ece Çelik, “Kültürel iktidar mücadelesi gazeteciliğe sansür olarak yansıyor. Çalıştığınız gazetenin hassasiyetlerini gözetmek zorundasınız” derken, bu mücadelenin muhabir üzerindeki etkisini “Çoğu zaman demotive edici” olarak açıklayan Milliyet gazetesi muhabiri Gülden Öktem, durumun muhabirlerin haber pratiklerine yansımasını şöyle anlatıyor: “Bağımsız platformlarda bunu yapabilmek çok daha kolayken diğer platformlarda muhabirlerin önüne çeşitli bariyerler çıkıyor ve bu sebeple işleri daha katlanılmaz bir hâl alıyor. Kültür sanat gazetecileri, internet haberciliği gibi bir oluşum ile yarışmak mecburiyetinde bırakılsa da haber değeri olan haberlere hâlâ sayfalarında yer verebiliyor ve bunun için büyük çabalar sarf ediyorlar. Diğer servislerin üstündeki baskı, kültür sanata yansısa bile hâlâ kültür sanat gazetecileri haber yapabilmek için ellerinden gelen çabayı gösteriyor.” 

Orhun Atmış da üç yıldır Cumhuriyet gazetesinde çalışıyor, Ağustos 2017'den beri gazetedeki görevi kültür sanat muhabirliği. O da “Gerek ekonomik sorunların gazeteler üzerindeki etkileri nedeniyle az kişiyle çalışmanın yarattığı zorluklar, gerekse siyasî baskı nedeniyle kültür sanat hayatındaki insanların, yani gazetecilerin birlikte iş yapmaya çalıştıkları insanların çekinceleri, kültür sanat gazeteciliğini oldukça köşeye sıkıştırmış durumda” diyor.  Kültürel iktidar kavgasının bunalttığı bir ortam olmakla birlikte bir de içerik konusunda okurlardan gelen eleştiriler var. Kültür sanat haberlerinin çoğu haberde olduğu gibi “basın bülteni” tadında olması bunlardan biri. 

"PR bültenlerine yeni başlıklar bulmak, reklam verenlerin etkinliklerini haberleştirmek, popüler olana övgüler yağdırmak..."

Dört yıl Habertürk gazetesinin hafta sonu eklerinde editör ve muhabir olarak görev yapan Ece Ulusum, son dönemde işsiz kalan kültür-sanat gazetecileri arasında. Bu eleştirilere yanıtı şu oluyor: “Muhalif yayınları saymazsam, genellemek yanlış olacaktır ancak çoğunluğu düşünerek söyleyeyim. Yapılan, PR bültenlerine yeni başlıklar bulmak, reklam verenlerin etkinliklerini haberleştirmek, popüler olana övgüler yağdırmak... Yani reklam ve tanıtım ağırlıklı içerik üretimiyle sınırlı kalıyor.”

"Endüstrinin aktörleri şikayet etmek yerine biraz şapkalarını önüne koysunlar..."

Birgün gazetesinden Burak Abatay “tanıtım” eleştirisini “Kötü bir PR süreci yaşanıyor Türkiye’de. Şirketler ilan vermek istemeyip haberler için PR’cıları zorluyor. PR’cılar zaten çok az kalmış gazeteleri ve neredeyse kalmamış kültür-sanat sayfalarını, muhabirlerini, editörlerini zorluyor. Böyle bir noktada basın bülteni yayınlatmak da baya bir ‘iş’ oluyor. Bülten haber için iyi bir kaynakken ne yazık ki çoğu zaman haberin ta kendisi oluyor. Ancak bunun haricinde özgün ve bir derdi olan haberler yapılabildiğinde reklam ve tanıtımın önüne geçilebiliyor. Bu ise çok sık olmuyor” şeklinde yanıtlarken Sabah gazetesinden Olkan Özyurt kültür endüstrisindeki farklı bir tehlikeye dikkat çekiyor: Ehil olmayan insanlar. Şöyle diyor: “Son yıllarda şunu gözlemliyorum. Kültür endüstrisi işinin ehli gazetecilerle çalışmak yerine yazılmasını istediklerini yazan genelde bu alanın dışında kalemlerle çalışmanın peşinde. Hatta bunu dayatıyorlar… Mesela hâlâ bültenlerini aynen yayımlamamız konusunda ısrarcılar. Yani bülten gazeteciliği yapsak onların işine gelecek. Hâl böyle olunca da insanlarda kültür sanat gazetecileri reklam ve tanıtım yapan insanlar olarak algılanıyor. Laf açılmışken kültür endüstrisine ilişkin birkaç kelam etmekte fayda var. Bugün kültür sanat haberciliğinin alanının daralmasından şikayetçi herkes. Ve bir sürü neden sayılıyor. Ama işin bir başka yönü var dile getirilmeyen. Bu endüstriyi oluşturan unsurlar bu alanın daralmasından şikayet etmek yerine biraz destek olmaya çalışsalar daha işe yarar bir şey yapmış olurlar. Koskoca sinema sektörü, milyon dolarlar dönüyor, dergiler ilan alamadıkları için kapanıyor. Rekor kıran resimler satılıyor, müzelere ilgi yoğun elde biri iki sanat dergisi var çalışanlarının özverisiyle çıkan. Örnekler çoğaltılabilir. Yani hep mi eli kalem tutan çekecek cefayı… Endüstrinin aktörleri şikayet etmek yerine biraz şapkalarını önüne koysunlar, bakış açılarını değiştirsinler…”

BOS dergisinin Aralık ayı kapağından bir bölümPeki okurun durumu ne burada? Destek gelmemesi nedeniyle nitelikli işlerin de işlevsiz hâle geldiğini söylüyor Bahar Çuhadar: “Son 10 senede gazetecilik hızlı değişimler yaşayan bir meslek oldu. Matbu yayınlar sonlandı, dijital habercilik aldı başını gitti ama nitelik de o hızla düştü, kopyala yapıştır haberciliği zirve yaptı. Sonra daha niş ve nitelikli dijital yayınların doğuşuna şahit olduk. Geçenlerde son dönemde işsiz kalan bir grup genç gazetecinin hazırladığı dijital müzik dergisi ‘BOS’a göz attım, nefisti hem içerik hem tasarım olarak. Sayfalarından enerji fışkırıyordu. Demek ki neymiş, aslolan niyet, çaba ve inançmış. Arkalarında büyük büyük yayıncılar, yatırımcılar, holdingler olmadan da kolektif çabayla iyi kültür sanat haberciliği yapmak mümkünmüş. Keza sinema alanında nitelikli yayın yapmaya her şeye rağmen direnen sinema dergileri Altyazı ve Arka Pencere de aynı şekilde iyi örnekler. Bu dosyanın adresi K24 de öyle... Ama... İşin bir de ‘ayakta kalma’ kısmı var. Bu yayınlar 2000’lere kadar olan döneme kıyasla kendi yağında kavrulmak zorunda, yer yer ‘can çekişiyor’...” 

"Bir gelecek göremiyorum ne yazık ki..."

Gelecek için de pek ümitli olduğu söylenemez Çuhadar'ın: “Yani küçük küçük alanlarda sanat haberciliği mümkün ama gazeteciyi istihdam edecek adresler, neredeyse tamamen yok olmak üzere. Konvansiyonel gazetecilik şart değil ama en çağdaş versiyonunda bile projelerin sürekli olabilmesi için o işi üstlenen insanların emeklerinin karşılığını alabilmesi gerekiyor. Henüz buna dair bir örnek göremedik, ciddi bir iş modeline sahip, sponsoru, maddi kaynağı vs. olan alternatif kültür sanat haber mecraları oluşmuş değil... Tabii kültür sanat gazetecileri nasıl istihdam edilecek, orası meçhul maalesef... O anlamda bir gelecek göremiyorum. Zira bahsettiğim alternatif mecraların ekonomik bir gücü, imkânı olamıyor genelde. Bugün hangi gazete beni/seni/onu çok iyi edebiyat röportajları yaptığı, tiyatro ya da sinema âlemine çok hâkim olduğu için işe alır? Çok zor... Gazeteci olarak iş bulmak zaten zorken kültür sanat gazetecisi olarak iş bulmak imkânsıza yakın. Maalesef. O anlamda bir gelecek göremiyorum ne yazık ki.”

Bahar Çuhadar'ın bahsettiği BOS dergisi işsiz kalan kültür sanat gazetecilerinin “Mücadeleye devam” diyerek ortaya koyduğu bir girişim. Habertürk'ün kapanmasıyla işsiz kalan Ece Ulusum, tazminatlarıyla kurdukları bu dergiyi [2]Back on Stage (BOS) yayını kapatılan, işsiz kalan meraklı genç gazetecilerden oluşuyor. Her birimiz 4 yıllık gazetecilik mezunuyuz, yani bu işi yapmayı çok istiyoruz. Hepimiz gazetelerimizden aldığımız tazminatı bu projeye yatırdık. İkinci ayımızdayız ve işi ciddiye aldığımızı göstermek, 3-5 kişi dergi yapıyor imajından sıyrılmak için yasal prosedürleri yerine getirdik ve gerekli tüm ihtiyaçları satın aldık. Henüz bir kazancımız olmadı belli ki dergiyle de geçinebilmemiz çok mümkün değil. Okur, gazeteci dostlarımız ve büyüklerimiz ve büyük kurumlar bizi çok takdir etti, yanımızda olduklarını söylediler. Anlıyoruz ki yayınların kapatılmasıyla bir ihtiyaç doğmuş, yeni bir yayın fikri herkese umut vermiş durumda. Bu da bizi çok cesaretlendiriyor” diye anlatıyor. 

"Anladık ki 'habercilik' pek para etmiyor..."

Deneyimleri bütün gazetecileri bekleyen tehlikeyi de gözler önüne seriyor: Dijital mecraları kullanan meslek türü olan influencer'lar. Ulusum diyor ki: “Markalarla yapılan birkaç görüşmeden sonra anladık ki 'habercilik' pek para etmiyor. 'İlanlarımızı dijtal yayınlara kaydırdık' diyen kurumlar 'influencer' olarak nitelendirilen isimlere bütçe ayırıyor ki araştırmalar bu isimlerin markaya birebir katkısı olup olmadığını henüz gösteremiyor. Bunların karşımıza çıkacağını en başından bildiğimiz için yaklaşık 13 kişilik bir ekip olarak Hayhuy adında bir içerik ajansı kurduk, dergiyi de onun bir parçası olarak yayınladık. Ekibimizde gazetecilerin yanı sıra video içerik üreten, illüstrasyon yapan, internet sitesi ve aplikasyon tasarlayan kişiler de var. Buradan para kazanmaya başladık kazandığımızı da dergiye aktarıyoruz.” 

"İşin gazetecilik kısmıyla ilgilenilirse bu alanda gazetecilik yapmak mümkün”

Peki kültür-sanat gazeteciliği hâlâ mümkün mü Türkiye'de? Olkan Özyurt yanıtlıyor: “Mümkün tabii… Ama yeter ki işin gazetecilik kısmıyla ilgilenelim… Malum bu işin bir tarihi var pek bilinmese de. 80 öncesi kültür sanat dünyasının nabzını farklı disiplinlere odaklanan dergiler tutuyordu. Milliyet Sanat, Hürriyet Gösteri ve Cumhuriyet kültür sanat sayfası, kültür sanat hayatının gazetelerde de haber olabileceğini gösterdi. 80’li yıllarda kent nüfusunun kır nüfusunu geçmesiyle artık Türkiye’nin ağırlıklı bir bölümü şehirlerde yaşamaya başlamıştı. Bu durum da bu tür yayınların elini güçlendirdi. Şehir insanı öyle ya da böyle kültür sanat hayatına katılmak için gazetelerinden haberler talep eder oldular. İşte 90’lı yıllarda bu gelişmeyi Yeni Yüzyıl ile Radikal çok iyi kavradı ve canlı kanlı kültür sanat sayfalarıyla çıkarmaya başlayarak bir ihtiyaca cevap vermeye çalıştılar. Böylece kültür sanat gazeteciliği 90’larda palazlandı. Ama o yıllarda kültür endüstrisi de oluşmaya başlamıştı. O endüstri, kültür sanat gazetecilerine haber yapmak için önemli bir zemin oluşturdu. 2000’lere gelince bu işbirliği zirveye çıktı diyebilirim. Fakat 2005’ten sonra kültür endüstrisi, sanatseverleri yavaş yavaş tüketici olarak görmeye başladı. Kültür sanat gazetecilerini de yapılan etkinlikleri duyuran kalemler olarak görür oldular. İşte bugün yaşanan sıkıntıların önemli sebeplerinden biri bu bakış. Bence hâlâ böyle görüyorlar… Bunun için diyorum işin gazetecilik kısmıyla ilgilenilirse bu alanda gazetecilik yapmak mümkün.”

"Radyoyu kapatabilirsiniz ama şarkılar devam eder”

Anıl Mert Özsoy, Gazete Duvar'da Kültür Sanat ve Kitap Eki editörlüğü görevini sürdürüyor iki yıldır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2017 Cumhurbaşkanlığı Ödülleri'nde yaptığı konuşmanın ardından kültürel bir baskı olacağını hissettiğinden bahseden Özsoy, yaratılan dünyanın sanatçılara da yoğun bir baskı yaptığı görüşünü savunurken ümitvar konuşuyor: “İktidarın sanat üzerindeki baskısı durumunda da elbette, ezilen ve yok sayılanın haberlerini hakkıyla sayfalara taşımak ve bir söz söyleme alanı açmak gazeteciliğin birincil faaliyetidir. İktidarın yarattığı zorlama kültürel faaliyetler emin olun ki, duygusuz, geleneksiz ve estetik kaygıdan uzak, çağına karşı sorumluluk sahibi olmayan, vicdansız bir 'esere' dönüşecek ve zaman içerisinde yok olup gidecektir. Bu noktada gazetecilerin asıl meselesinin haber olduğunu ve baskıya karşı meslek onuru icabı direnmenin gerektiğini düşünüyorum. Bir duvar yazısında olduğu gibi: Radyoyu kapatabilirsiniz ama şarkılar devam eder.”

Orhun Atmış'tan destek geliyor, yetişen muhabirlerden bahsediyor: “Kötüye gidiş var, ülkenin durumuyla da bağlantılı. Ama nereye kadar daha kötüye gidecek, nerede dibe vurup tekrar yukarıya doğru çıkacağız pek emin değilim. Buna kafa yormaya çalışıyorum. Sadece söyleyebileceğim şey, kültür sanat özelinde başarılı, zeki genç muhabirlerin sayısının artıyor oluşu. Başlarına bir şey gelmezse, kendilerine izin verilirse veya bir fırsatını bulurlarsa mesleğin hızla yukarı tırmanacağını düşünüyorum.”

Son sözü, Hürriyet Kitap Sanat ekinin editörlerinden Ece Çelik'in uzun vadeye yayılan duasına bırakayım. Amin dememek mümkün değil: “Daha çok gazetenin, kanalın açıldığı mecraların çoğaldığı bir ülkede kültür sanat gazeteciliğinin yeniden canlanabileceğini düşünüyorum. Ancak Türkiye'de şimdilik kültür sanat alanında çalışma alanları çok kısıtlı. Yakın gelecekte olmayabilir ama uzun vadede bir şeylerin değişebileceğini ümit ediyorum.”