DİĞER
"Sadece yazıyorum, bundan başka amacım yok. Refleks gibi daha çok… O nedenle ne anlatayım, nelere değineyim, bu sefer neler farklı olsun diye düşünmüyorum, düşünemiyorum; düşündüğüm noktada metnin akışı da sekteye uğrayıp başka bir şeye dönüşüyor, hikâyeyi eksiltiyor."
“Bu bir sinema kitabı ve yazarları oluştururken bir cast yönetmeni gibi düşündüm kendimi. Amacım bütün filmin etrafını sarmaktı. Anlatılmayan, atlanan şey kalmasın istedim. Bir boşluğa tahammülü yok bu filmin. Bence şahane bir kadro çıktı ortaya.”
"Hepimiz biliyoruz ki, gerçekte zaman bir yönü gösteren oktur. Ancak bunun bir romanda olmayabileceğini de biliyoruz. Kronolojik anlatım, bir roman yazarken diğerleri gibi bir seçimdir. Marco Carrera’nın hayatında ortaya çıkan trajik olaylar kronolojik bir anlatı içinde birbirine eklenmiş olsaydı, okuyucu için neredeyse katlanılmaz olurdu diye düşündüm. Tersine, zamanda ileri geri sıçrayarak, kayıplara daha iyi tahammül edilir."
Miguel Bonnefoy: "Büyülü gerçekçiliğin bir Yunan tanrısı gibi tesadüfen, aşkın ve izole bir olaydan değil, fikirlerin ve kavgaların uzun ve yavaş olgunlaşmasından, hafıza mücadelesinden, saygıdan doğduğuna inanmalıyız. Atalar ve sözlü geleneklerin korunması söz konusu..."
Carlos Fonseca: “Doğayı yazı açısından düşünüyorum: fosiller tarihin bir yazımıdır. O halde işin püf noktası o yazıya sadık kalmak ve onu bir hikâye olarak okumayı öğrenmek bence. Bilincin ne olduğunu yeniden tanımlayan bir hikâye: Belki de doğa, başka bir ölçekte ve başka bir dilde bir bilinçtir.”
Damon Galgut’un 2021 Booker Ödülü’nü alan romanı Vaat, çiftlikte yaşayan Güney Afrikalı beyaz bir ailenin dağılışını ve yıllarca onlara hizmet etmiş siyahi emekçilerine verdikleri ancak tutamadıkları vaadi konu ediniyor. Güney Afrika tarihinin kırk yılına siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bazda tanıklık eden bu epik roman hakkında Damon Galgut ile konuştuk.
“Hayatını resimlerle anlatan çağdaş ressamlardan Celia Paul’un hayatını okurken ve –kitapta paylaşıldığı üzere– hayatını paylaştığı kişileri resmetmiş olduğu tablolara bakarken –bir kadın sanatçı olarak– kendi sanatına hiç bölünmeden adanabilmenin nasıl zor fakat nasıl da önemli, değerli bir mesele olduğunu kavrıyorsunuz.”
"Bugün kullandığımız bir terimin yüzyıllar, binyıllar önce ne anlama geldiğini bilmek görüşlerimize bir derinlik kazandırır. Kelimelerin üst üste binen türlü anlamlarını bir arada görmek insan zihninin derin tabakalarına inmek gibi heyecan verici bir yaşantıdır."
“Kavram dediğimiz şey temelde düşüncenin paketleri gibidir. Esas büyük sorun da kavramın keskin sınırlı bir anlam çerçevesi olmaması, kayganlığı, belirsizliği ve tarihsel değişime açıklığı. Bu kadar incelikleri olan ve soyutlama olmaksızın sağlıklı konuşulamayan bir şeyi nasıl konuşacağız sorusuna cevap da arıyoruz kavram incelemelerinde. Tabiri caizse burada kolektif öznenin zihninin içini görmeye çalışıyoruz.”
"Biz sadece kitabın içeriğini konuşmuyoruz. Kitabı konuştuğumuz dönem etkisi altında olduğumuz atmosferi de gündeme getiriyoruz. Bazen kadın-erkek ilişkileridir bu, kadınlar üzerindeki baskılar, cinayetler; kimi zaman pandemi olur, kimi zaman da dijital dünyanın yenilikleri olur; yapay zekânın birdenbire bizim karşımıza getirdiği yeni dünya olur..."
2020 Goncourt ödüllü Anomali'nin yazarı Hervé Le Tellier: “Kitaplar her zaman birçok katmanı olan soğan gibidir. Okuyucu asla sonuca ulaşmaz ve bu anlamda yazarın da sonuca ulaşmaması mümkündür.”
“Gerçek olarak kabul ettiğimizle gerçek olmayan arasında çok ince bir çizgi var. Mümkün olanla olmayan arasında. Bu çizginin kırılganlığı beni büyülüyor. ‘Normallik’ hikâyelerde her zaman kırılmak içindir ve bu yüzden aniden gerginlik veya huzursuzluk hissedersiniz.”
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık