T24 Haber Merkezi
Dün gece Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u Beştepe'ye çağıran Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında "emniyetteki kriz", "kumpas" iddialarına ilişkin mesajlar verdi. "Kanunun dışına çıkan, hatası olan kim varsa hukuk zeminince hesabı soruyoruz" diyen Erdoğan, "Son 21 yılda çetin mücadeleler sonucunda gerilettiğimiz bürokratik vesayetin tekrar nüksetmesine fırsat vermeyiz" ifadelerini kullandı. "Siyasette yumuşama" gündemine ilişkin değerlendirmede de bulunan AKP lideri, "Temennimiz odur ki önümüzdeki 4 yıl gerilimle değil karşılıklı hoşgörüyle geçsin, istiyoruz ki muhalefet yıkıcı, kırıcı değil yapıcı olsun" diye konuştu.
Siyasette kutuplaşmadan yana olmadıklarını vurgulayan Erdoğan, "FETÖ'ye diyet borcunu ödemek için Yenikapı ruhunu baltalamak isteyenleri görüyoruz ki asla boş durmuyor. Kuklayı da kuklacıyı da oyunu kimin yazdığını da çok iyi biliyoruz." ifadelerini kullandı.
Seçimler sonrasında partisindeki değişim kulisleri hakkında da konuşan Erdoğan, "Bizi örselemeye çalışanlara inat yolumuza pekleşe pekleşe devam ediyoruz. Yorulan, motivasyonunu yitiren arkadaşlarımızı kardeşlik hukukumuzu koruyarak dinlenmeye alacağız; yeni, heyecanlı arkadaşlarımızla kadromuzu güçlendireceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne çağırdı. Gece yarısı yapılan kritik zirvenin gündeminde, Ayhan Bora Kaplan soruşturması nedeniyle Ankara emniyetinde açığa alınan polis müdürlerine ilişkin soruşturma olduğu öne sürüldü. Erdoğan'ın Kalın ve Tunç ile yaptığı toplantının ardından AKP Grup Toplantısında önemli açıklamalar yapması beklendiği de iddia edildi. TIKLAYIN - Erdoğan, Adalet Bakanı Tunç ve MİT Başkanı Kalın'ı Külliye'ye çağırdı |
Erdoğan partisinin haftalık grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
"Dün genişletilmiş İl toplantımızı heyecan dolu bir atmosferde icra ettik. Hem son 5 ayın muhasebesini yaptık illerimizin röntgenini çektik. Teşkilatımızın heyecanı karşısında partimizin neferi olarak büyük bir gurur duydum. Bizi örselemeye çalışanlara inat üstat Necip Fazıl'ın ifadesiyle yolumuza pekleşe pekleşe devam ediyoruz. Son 1 yılımıza damga vuran seçimler dolayısıyla gelenekselleşmiş istişare kamplarımızı yapamamıştık, önümüzdeki haftalarda gerçekleştiriyoruz. 7-8 haziranda vekillerimiz, belediye başkanlarımızla da 1-2 Temmuzda inşallah bir araya geleceğiz. Önümüzdeki döneme dair yol haritamızın da şekilleneceği bu toplantıların şimdiden partimiz ve davamız için hayırlı olmasını diliyorum. Her kongre sürecini kadrolarımız arasındaki bayrak yarışı olarak görüyoruz. Yorulan, motivasyonunu yitiren arkadaşlarımızı kardeşlik hukukumuzu koruyarak dinlenmeye alacağız; yeni, heyecanlı arkadaşlarımızla kadromuzu güçlendireceğiz. 14 Mayıs'ta yapılan Genel Seçim'in üzerinden 1 yıl geçti. TBMM bu 1 yıl içinde gece gündüz demeden çalıştı ve milletimizin beklentilerini karşılayan yasaları çıkardı. Hükümetimiz de tüm kabine üyelerimizle ülkemizin refahı, kalkınması ve güvenliği için ter döküyoruz. Yurtiçinde ve dışında pek çok programa katıldık. Dış politikada özellikle yoğun bir dört haftayı geride bıraktık.
Meclisimizin gündeminde geniş bir yelpazede kanunlaşma sürecinde olan teklifler var. Gerek hayat pahalılığı ve fırsatçılık gerekse son dönemde sıkça basında yer alan öğretmenlerimize yönelik şiddete yasal zeminin güçlendirilmesine ihtiyaç duyuyoruz.
Yeni anayasa mesajı
Meclis tatile girmeden yasal düzenlemeleri çıkarmamız gerekiyor. Yeni ve sivil anayasa meselesinde Meclis Başkanımızın çalışmalarına destek vermemiz önemlidir. Cumhuriyetin ilk asrını darbe anayasasıyla karşılamış geçirmiş olmanın mahcubiyeti içerisindeyiz. Sivil anayasa iradesinin günlük siyasetin geçici tartışmalarına kurban edilmemesi kanaatindeyiz, aceleye getirmeden ama çok da uzatmadan istişari temasları bitirip somut adım atılmasında fayda görüyoruz. Biz sonuna kadar yapıcı ve uzlaşmacı yapımızı koruyacağız. 14 Mayıs seçimlerinde aziz milletimiz iktidar olma yetkisini tebliğ etmiş, 31 Mart yerel seçimlerinde ise bizlere bir ikazda bulunmuştur. 31 Mart seçimleri bir güven oylaması değildir. Seçmenin ülkenin idaresindeki tercihte bir kırılma değişiklik olmamıştır. Önce 14 sonra 28 Mayısta seçmen kararlı bir şekilde hükumeti cumhur ittifakına emanet etmiş yerel seçimde tercihini sandığa farklı şekilde yansıtmıştır. Bu ikisini birbirinden ayırmak durumundayız. Milletin verdiği mesajı duymazdan gelecek değiliz. O mesajı aldık. Gereğini yapmaya başladık.
"Bürokratik vesayetin tekrar nüksetmesine fırsat vermeyiz"
Milletin AK Partiden ya da cumhur ittifakından desteğini çektiğini zannedenler fena halde yanılırlar. Bu yanılgıya özellikle sizler düşmeyeceksiniz. Bize süre biçenler oldu, "bu iş bitti" deyip yolunu değiştirenler oldu. Onlar şimdi yoklar... Bakanlarımız, milletvekillerimiz, teşkilatımız aziz milletimizin bize 14 Mayıs'ta yüklediği emanetin idrakinde olacağız. İçimizde, kadrolarımızda yanlış değerlendirmeler yapanlar varsa atalete veya tembelliğe tevessül eden olursa onlarla yollarımızı ayırırız. AK Parti'nin çalışma usulü bellidir. Yarın seçim olacakmış gibi hazırlıklıyız. Hemen yarın milletimiz tarafından hesaba çekilecekmiş gibi çok çalışırız. Aynı zamanda, biz hiç seçim olmayacakmış gibi, süreye bakmadan, tarihe bakmadan, kendimizi seçim tarihleriyle kısıtlamadan çalışan bir kadroyuz. Şunu çok net ifade etmek isterim; Ne teşkilatımızda, ne de bürokrasi kadrolarında, rehavete, tembelliğe, gevşemeye, isteksizliğe, gönülsüzlüğe asla ve asla tahammülümüz olamaz. Son 21 yılda çetin mücadeleler sonucu gerilettiğimiz bürokratik vesayetin tekrar nüksetmesine fırsat vermeyiz, vermeyeceğiz."
"Kuklayı da kuklacıyı da oyunu kimin yazdığını da çok iyi biliyoruz"
Önceki hafta sayın Özgür Özel’i AK Parti Genel Merkezi’nde kabul ettikçe. Kendisiyle verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Türkiye’de siyasetin bir yumuşamaya ihtiyacı var ve biz bu konuda üzerimize düşeni yapıyoruz. Biz hiçbir zaman kutuplaşmanın tarafı olmadık. Hiçbir ayrım yapmadan 85 milyonun tamamını kucakladık. Milletimizin her bir ferdini ortak paydada bulaştırmak için mücadele verdik. FETÖ'ye diyet borcunu ödemek için Yenikapı ruhunu baltalamak isteyenleri görüyoruz ki asla boş durmuyor. Kuklayı da kuklacıyı da oyunu kimin yazdığını da çok iyi biliyoruz.
Partimizin kapıları ilkeleri, bizim ilkelerimizle örtüşen herkese açıktır. Biz milletimizin, devletimizin çıkarları için kin tutarız. Siyasette kin kavramını asla kabul etmeyiz. İhanete varmayan her dostluk bizim için bakidir. Yeter ki samimiyet, hüsnü niyet olsun. Diğer her şey hal yoluna konulur. Siyasette yumuşama iklimini kara kışa çevirmeye çalışanlar olduğunu, Cumhur İttifakı'nda gedik açmak isteyenler olduğunu biliyoruz. Fitne ve nifak odaklarına göz açtırmayacağız. Cumhur İttifakı güçlenerek, saflarını sıklaştırarak yoluna devam edecek.
Gazze açıklaması
Gazze soykırımını sormadan, dünya temiz kalamaz. Kimse bizden sözümüzü yumuşatmamızı beklemesin. Bunlar barbar oldukları kadar şımarıklar. En ölümcül silahlarla, açlıkla susuzlukla insan öldürdüler. İnsanları evlerinden çıkarıp güya güvenli bölgelere yönlendirdiler. Güvenli bölgelerde sivil katlettiler. Annelerine evlatlarının parçalarını toplattılar. Tarihte bunun örneği yok. Hitler bile tarihe kara leke olarak geçenken bu kadar aleni yapmadı, bu kadar cüretkar değildi. Bakın şimdi uluslararası mahkemeyi baskı altına almaya çalışıyorlar. Nesin sen ya? Orada ufak kâğıt makinasının içerisinde parçalayarak bu işten kaçacağını mı sanıyorsun? Bunun bedelini ödeyeceksiniz! Ellerindeki lobi gücünü kullanarak herkesi susturmaya çalışıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar insanlık bu katillerin yakasını bırakmayacak, insanlık bıraksa dahi bu katillerin peşini bırakmayacağız.
Gazze açıklaması: Netanyahu döktüğü her damla kanın hesabını verecek
“Bugün 15 Mayıs. Dünya genelindeki tüm Filistinliler için, onlarla birlikte bizim için son derece anlamlı bir gün. Bugün, büyük felaket anlamındaki Nekbe’nin 76’ncı yıl dönümü. Osmanlı cihan devleti, Filistin topraklarından çekilmek zorunda kalınca İngilizlerin himayesinde siyonistler, bu toprakları adım adım işgale başladılar. Filistin topraklarında, ilk kitlesel katliam esasen 1918 yılında Osmanlı'nın çekilmesiyle başladı. Siyonist çeteler, siyonist terör örgütleri toplu cinayetler işleyerek Filistinlileri topraklarından sürdü, göç etmek zorunda bıraktı. Yüz binlerce Filistinli, yanlarına sadece evlerinin anahtarlarını alarak Lübnan'a, Ürdün'e, Suriye'ye, diğer bölge ülkelerine gitti ve mülteci kamplarında on yıllar sürecek zor bir hayata başladılar. Kalanların durumu gidenlerden daha kötüydü. 14 Mayıs 1948’de, İsrail devleti kuruldu. Ve işgal, soykırım politikaları artık bir devlet politikası olarak sürdürüldü. İşte Filistinliler, İsrail devletinin kurulmasının hemen ertesi günü, 15 Mayıs'ı ‘büyük felaket’ yani ‘Nekbe’ olarak ilan ettiler ve her yıl 15 Mayıs'ta evlerine, bağımsızlıklarına kavuşma umudunu tazeliyorlar. Bu Nekbe gününde tüm Filistinli kardeşlerimize kalpten selamlarımızı gönderiyorum. Nekbe’nin acısını, en az onlar kadar yüreğimizde hissediyoruz. Nekbe'nin yıl dönümünde, en az onlar kadar umudu muhafaza ediyoruz. Er ya da geç Filistinliler evlerine dönecekler. Er ya da geç Filistinliler yastıklarının altında muhafaza ettikleri ve nesilden nesile emanet bıraktıkları o anahtarlarını kullanacak ve inşallah kendi evlerine, yuvalarına kavuşacaklardır.
Bugün, burada bazı gerçekleri açık açık konuşmak durumundayım. Hitler, Yahudi soykırımını yaparken unutmayın, yalnız değildi. Avrupa’daki birçok ülke Hitler’i destekliyordu. Hitler, acımasızca katliam yaparken, soykırım yaparken kendisini çok güçlü, çok kudretli, yenilmez hissediyordu. Ne oldu? Kafasına bir kurşun sıktı, yanmış cesedi Almanya gibi harabeye dönmüş sığınağında bulundu. Aynı şekilde Bosna'da, Bosna Sırplarının lideri kıyım yaparlarken Avrupa ve birçok ülke arkalarındaydı. Birleşmiş Milletler'in (BM) güya koruması altındaki Srebrenitsa’da soykırım yaparken dünyanın güçlü ülkeleri arkalarındaydı. Dünyanın gözü önünde 8 bin 372 Boşnak kardeşimizi şehit ettiler. Yenileceklerini asla düşünmüyorlardı. Bir gün hesap vereceklerini hiç hesaba katmıyorlardı. Ne oldu? Yakalandılar, mahkemeye çıktılar ve bir zamanların o kudretli politikacıları, o soykırımcı generalleri hesap verdiler. Şimdi hapiste ölümü bekliyorlar. Er ya da geç Gazze kasabı Netanyahu’yu ve onunla birlikte Gazze'de soykırıma ortak olanları da unutmayın, aynı akıbet bekliyor. Göreceksiniz, döktükleri her damla kanın hesabını mutlaka verecekler. Vahşice katlettikleri 35 bin Filistinlinin, yaralanan ve uzvunu kaybeden 80 bini aşkın Gazzeli'nin ahı bunların peşini asla bırakmayacak. Biz de soykırımcıların hukuka hesap vermesi için enselerinde olacağız.
"Hitler bile bu kadar cüretkar değildi"
Artık tüm dünyanın bir hakikati kabullenmesi lazım: Gazze soykırımının hesabını sormadan dünya huzura kavuşamaz, dünya temiz kalamaz. Kimse bizden susmamızı, sözümüzü yumuşatmamızı beklemesin. Bakınız, bunlar cani oldukları kadar küstahlar; barbar oldukları kadar da şımarıklar. Bombalarla, mermilerle, en ölümcül silahlarla, keskin nişancılarla, açlıkla, susuzlukla insan öldürdüler. Hastaneleri, ambulansları vurdular. İnsanları evlerinden çıkarıp güya güvenli bölgelere yönlendirdiler. Güvenli bölgelerde sivil katlettiler. Yardım için, bir parça ekmek için koşuşan insanları öldürdüler. Annelerine, evlatlarının parçalarını toplattılar. Tarihte bunun örneği yok. Hitler bile, tarihe kara bir leke olarak geçen o insanlık dışı holokostu yaparken bu kadar aleni yapmadı, bu kadar cüretkar değildi. Bunlar, o kadar pervasız ki kameralar önünde, canlı yayınlarda gazetecileri, doktorları, sivilleri, daha kundaktaki bebekleri katlettiler. Camileri, okulları, kiliseleri bombaladılar. Bundan kaçamazlar ve kaçamayacaklar. Mahkeme-i kübraya çıkmadan önce, inşallah dünyada bunun hesabını verecek, cezasını çekecekler.
Bakın, şimdi uluslararası mahkemeyi baskı altına almaya çalışıyorlar. BM kürsüsünden BM Şartı’nı parçalayarak güya dünyaya meydan okuyorlar. Nesin sen ya? Orada, o ufak kağıt makinesinin içerisinde, onu parçalamak suretiyle bu işten yırtacağını mı zannediyorsun? Bedelini ödeyeceksiniz. Bunun bedelini ödeyeceksiniz. Filistin'e destek veren profesörleri, öğrencileri açıkça tehdit ediyorlar. Ellerindeki devasa medya ve lobi gücünü kullanarak herkesi susturmaya teşebbüs ediyorlar. Antisemitizm yaftası vurduklarında insanların korkacağını, geri adım atacağını zannediyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, insanlık bu katillerin yakasını bırakmayacak. İnsanlık bıraksa dahi biz bu katillerin, bu soykırımcıların, bu gözü dönmüş cinayet şebekesinin peşini bırakmayacağız. Hamas’ı destekliyoruz diye, Hamas’a sahip çıkıyoruz diye dışarıda ve içeride bizi eleştiriyorlar. Yahu sizde hiç mi vicdan yok? Hiç mi insafınız kalmadı? Gazze'de açlıktan ölmek üzere olan masum yavrulara yardım götüren tırlara bile tahammül edemeyenleri savunacak, bu terörü, bu terör devletini savunacak kadar mı ruhunuzu, kimliğinizi, kişiliğinizi kaybettiniz? Sanmayın ki İsrail Gazze'de duracak. Sanmayın ki Ramallah güvenlik içinde olacak. Bu azgın devlet, bu terör devleti eğer durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu'ya dikecekler. İsrail, Gazze'de sadece Filistinlilere saldırmıyor. Bize saldırıyor. Hamas, Gazze'de Anadolu'nun ileri hat savunmasını yapıyor. Bunu göremeyecek kadar kör müsünüz? Bunu anlamayacak kadar mı idrakiniz kapandı?
"Hamas'ın yanında durmaya devam edeceğiz"
Ben Hamas’ı Kuvayı Milliye'ye benzetince rahatsız olanlar var. Neden rahatsız oldunuz? Kuvayı Milliye'ye de -affedersiniz- eşkıya demediler mi? Asi demediler mi? İsyancı demediler mi? Hain demediler mi? Şaki demediler mi? Bugün, Hamas'a ‘terör örgütü’ diyenler 100 yıl önce olsa inanın Kuvayı Milliye'ye de ‘terör örgütü’ diyeceklerdi. ‘Asi, şaki, hain’ diyeceklerdi. Bu millet her zaman mazlumun yanında durmuştur. Bu millet her zaman mağdurun, garibin, gurebanın yanında durmuştur. Bu millet özellikle de istiklali için, özgürlüğü için, vatanlarını korumak için mücadele edenlerin yanında durmuştur. Hem kendi topraklarının istiklali için savaşan hem de Anadolu'yu savunan Hamas'ın yanında durmaya devam edeceğiz. Ruhunu, aklını ve vicdanını siyonist katillere kiraya verenlere asla itibar etmeyeceğiz. Anneler Günü'nde, 81 ilde ‘Filistinli anneler için susmayacağız’ diyerek örnek bir duruş sergileyen AK Parti Kadın Kollarını tebrik ediyorum. AK Parti Gençlik Kolları Üniversiteler Teşkilatı’nı 60’tan fazla üniversitede gerçekleştirdiği barışçıl Filistin'e destek eylemleri için ayrıca kutluyorum.
Türkiye'nin mazlum ve mağdurların umudu haline dönüşmesinden emperyalistlerin rahatsız olmasını anlayabiliyoruz. İnsani değerleri ve adaleti merkeze alan politikalarıyla Türkiye, bunların yüzyıllardır devam ettirdikleri sömürge düzenine çomak sokmuştur. ‘Dünya beşten büyüktür’ tespitimizin ne kadar doğru olduğu, yaşanan her krizde bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu çağrımızın Afrika'dan Asya'ya iradeleri yok sayılan ülkelerde günden güne fazla makes bulduğunu görüyoruz. Türkiye, giderek bir cazibe, bir çekim merkezi haline gelmektedir. Ülkemize yönelik propagandaların artmasının gerisindeki sebeplerden biri de işte budur. Kimin ne yaptığını ve nereye varmak istediğini gayet iyi biliyoruz. Bunlara bugüne kadar boyun eğmedik. Allah'ın izniyle bundan sonra da geri adım atmayacağız. Hak bildiğimiz, inandığımız kutlu yolda azimle ve sabırla yürüyeceğiz. Şunun bilinmesini isterim: Tayyip Erdoğan olarak tek başıma kalsam da Filistinli, Suriyeli, Somalili, Türkistanlı, Sudanlı mazlumların hakkını savunmaya devam edeceğim. Siyonist katillerin ve piyonlarının bizi hedefe koyması ürkecek, çekinilecek bir şey değil; göğsümüzde gururla taşıyacağımız bir şeref madalyası. Her zaman söylüyorum: Korkaklar zafer anıtı dikemez.
Ne yarım asrı bulan siyasi hayatımızda ne de 21 yılı aşan iktidarlarımız boyunca korkanlardan, sinenlerden, zoru görünce kaçanlardan olmadık. Gün oldu, vesayetçilere meydan okuduk. Gün oldu, eli kanlı terör örgütlerine meydan okuduk. Gün oldu, emniyet, yargı ve ordu içinde yuvalanmış FETÖ'cü alçaklara meydan okuduk. Vatanımızın bekasına, milletimizin istiklaline kim kastederse bundan sonra da karşılarında dimdik durmaya devam edeceğiz. Hükümetimiz, ittifakımız ve devletimiz her zamankinden daha güçlüdür, daha kararlıdır, hedeflerine daha fazla kilitlenmiştir. Gazze'de soykırım bitinceye ve katiller hukuk önünde hesap verinceye kadar tüm imkanlarımızla Filistin halkına sahip çıkacağız. Görüyorum ki kimi vicdan fukaraları, Filistin'den gelen yaralıları Türkiye'de tedavi etmemizden rahatsız olmuşlar. İstedikleri kadar rahatsız olsunlar. İstedikleri kadar ortalığı ayağa kaldırsınlar. Bu milletin de bu devletin de hamdolsun yaralının yarasını saracak gücü ve kudreti ziyadesiyle vardır. Türkiye bunların muayenesinden çok çok büyüktür. Biz kendi vatandaşımıza da misafire, muhacire, muhtaca, yaralıya da en kaliteli sağlık hizmetini sunabilecek büyük bir ülkeyiz. Bunlar bereket kavramını bilmezler. Bunlar şefkat kavramını, merhamet kavramını bilmezler. Bunlar ensar-muhacir kardeşliğinin ne demek olduğunu bilmezler. Bizim kültürümüzde misafir bereketiyle gelir. Sen bir hastaya, bir yaralıya kucak açarsın, Allah da onun mükafatını verir. Bu milleti de bu devleti de ayakta tutan elhamdülillah kaybetmediği, kaybetmeyeceği şefkatidir, merhametidir, misafirperverliğidir. Dün Gazzeli Çanakkale'de bizim toprağımızı savundu, mezar taşı orada. Bugün biz de elbette Gazzeli’nin, Filistinli’nin yanında duracağız. Bunu da bir karşılık, bir borç duygusuyla değil; bu milleti millet yapan şefkatle, merhametle, alicenaplıkla yapacağız.”