Google’a Türkçe “Başlangıçlar” yazınca, yüzlerce ordövr tabağı resmi çıkınca insan hayret ediyor. Yeniden başlamayı Amerikan salatasının yanına kısır koymak diye çözmüşler. Hep gurur duyduğumuz “mozaik” bu işte
Bir hayata kaç başlangıç sığar? Kaç kere sıfırdan başlanabilir? Ortalama bir hayata meydanlara çıkıp da büyük büyük edilen kaç laf sığar?
Misal bu da bir sonun habercisi, başlangıcın duyurusudur: “Beni artık tanıyamayacaksınız, bak gör nasıl değişiyorum!” Hâlbuki mümkün de değil ya, işte insan bu ihtimallerin getirdiği heyecana seviniyor ister istemez.
Yarından tezi yokcularla, hayatın yükünü 1 Ocak’a yükleyenlerin arasında bitmek bilmeyen yarış. Of, kim bilir kaç kere ettik şu lafları, kaç kez işittik.
Keşke bir bilim insan çıksaydı da net rakamı bulsaydı: “Ortalama bir hayata 367.034 başlangıç sığar” deseydi. Ya da bir astronota sorsaydık: “Oradan bakınca başlangıçlar mı bitişler mi görünüyor?” Astronot da zeki ama tembel, yeteneksiz ama çalışkan binlerce insana bakıp “Çok da zorlamayın. Yukarıdan hep bitişler görünüyor” deseydi, bırakır mıydık bu işlerin, bu “yeniden başlayanlar için” hazırlanan listelerin peşini?
İllâ ki o madde madde giden listelere denk gelmiş, kimselere çaktırmadan aktarlara dadanmış, hayata sağlıklı başlangıçlardan yapmaya kalkıp dokuz otlu çaylardan kutu kutu eve yığmış, ofise giderken şeffaf poşetlere bir avuç badem, üç kuru kayısı atmışlığınız, yoganın her derde deva olduğunu düşünmüşlüğünüz vardır, eminim.
Misal, ben niye hayatımın bir sekiz gününü buna vakfedip durup dururken sabahları gözümün çapağıyla mutfağa koşup çörekotu yedim. Her şeye, hayata, kendime, o sabahlara ve çörekotuna çok yabancılaştığım anlardı.
Öyle dedi arkadaşım. “Her sabah aç karnına bir çay kaşığı çörekotu yiyeceksin!” Bildiğimiz çörekotu, değil mi? Aynen, onu yiyecekmişim. Ne olacak peki sonrasında? “Mucize” dedi. Çok iyi geliyormuş. Bağışıklığımızı toparlayacakmış, bağışıklık toparlanınca zaten hayat, iş güç bile yoluna girermiş.
Sekiz gün sürdü mucizeyi beklemem. Bir avuç dolusu çörekotuna artık nasıl tüm beklentilerimi bağladıysam. Olmadı. Vedalaştık. Aynı arkadaşım, “Asıl Chia tohumu mucize” dedi geçen gün. “Tamam” dedim, “Chia’ya geçiyoruz,” geçmedim.
Tamam, iyi, yeniden başlayalım, denemedik dememek için.
Türkiye’ye yeniden başlamak mümkün mü mesela? Türkiye’ye dair hiçbir bilgimiz yok farz edelim. Öğrenmeye nereden başlamak gerekir? Beyaz Futbol’un sadece bir bölümü yeter mi memleketi çözmeye? Veya bir Yılmaz Özdil yazısı? Nasıl bir liste hazırlamak gerekir, “Türkiye’ye başlayanlar için öneriler”e neler girer? Beştepe, Acun Ilıcalı, Ankara’nın heykelleri, İstiklal Caddesi ya da acaba Çağlayan Adliyesi’ni öğrenmek mi gerekir önce? Susurluk tostu ve ayran da girer mi listeye? Google’a Türkçe “Başlangıçlar” yazınca, yüzlerce ordövr tabağı resmi çıkınca insan hayret ediyor. Yeniden başlamayı Amerikan salatasının yanına kısır koymak diye çözmüşler. Hep gurur duyduğumuz “mozaik” bu işte.
Başlangıçlara dair büyük klişelerden biri de bu: “Yeniden başlamak için fazla beklemeyin, her şeyi bir kenara bırakın, zaten buna hazırsınız.”
Her şeyi bir kenara bırakmak denince, aklıma çocukken televizyonda her hafta sonu oyuncak yapmayı öğreten kadın geliyor. Koca bir nesli elinde renkli kâğıtlarla, makaslarla televizyonun karşısında yarım kalmış oyuncaklarla bırakan o kadın nerede, ne yapıyor şimdi? Büyük travma yaşattı gitti.
Hanımefendi bir hafta önceden malzemeleri yazdırırdı. İşte, şu kadar renkli kâğıt, makas, uhu, ip, karton kutu vs. Televizyonun karşısına geçip, oyuncakçı kadının dediklerini aynı hızla takip etmeye çalışırdık. İkinci, en fazla üçüncü adımdan sonra takip etmek iyice zorlaşır, kimse yetişemezdi. Çaresizce elinde yarım kesilmiş kâğıtlar ve tutkalla bakakalan binlerce çocuk! Beş dakika sonra oyuncağı bitiren kadın, kameraya oyuncağı tutup, “Burada yapılmışı var, iyi eğlenceler çocuklar” der, programı bitirirdi.
Şimdi o listelerin, yeniden başlayabilirsinizlerin, kendinizi yeniden yaratın listelerinin oyuncakçı kadından ne farkı var? Üçüncü adımdan sonra bakakalıyoruz. Bir şeye başlayacak insan ne listeye bakar ne de o self-help kitaplarına düşer. Her şey biraz ihtimal, biraz palavra, bazen işte boş atıp dolu tutuyoruz. Hâlbuki ne çörekotu, ne Chia tohumu, ne yoga, ne avokado yatağında bezelye, ne düşünce gücüyle tek başına iktidar kitapları, ne “Sermaye sensin” workshopları. Gerek var mı kendinden deney faresi yaratmaya? Yok. Hiç yok hem de.