Terrance Hayes: düşmanına ilan-ı aşk

"Trump’ın başkanlığı son bulsa da Trump şov devam edecek gibi görünüyor. Trump ve komplekslerinden arındırdığı bütün ırkçılar, aşırı sağcılar, bağnazlar, silah sevdalıları; Trump ve bütün katiller, politika sahnesinden kolay kolay çekilmeyecekler. Afro-Amerikan şiirinin nefesi de enselerinde olacak."

12 Kasım 2020 18:30

Eşit yurttaşlıktan söz ederken, bunun yolu eğer eşitlemekten geçseydi işin içinden çıkmak hayli imkânsızlaşırdı. June Jordan’ın sorusunu hatırlayalım: Kısasa kısas ya makbul olsaydı? O zaman belki de soruyu Terrance Hayes ile yeniden sorabiliriz: “Bir orospunun evladını hem öldürmek isteyip hem sevebilir miyiz?”

Çünkü Rankine’ın bahsettiği duyguların getirdiği yıkıcı nokta bu aslında. Bu duygular ister istemez büyük bir birikimin beslediği düşmanca duygular. O konforlu vurdumduymazlığın hâkim olduğu karşı cephede nobranlığın arttığı dönemde de taşıması giderek güç hale geliyorlar. Mesela 2016’da Donald Trump seçildiğindeki gibi. “Duygular ve sezgiler benim için tek önemli şeyler. Mantık vasıtasıyla insanlara düşündüklerinin yanlış olduğunu belki ispatlayabilirsiniz. Ama bir orospunun evladına açlarsa aç olmadıklarını anlatamazsın. Dünyada hiçbir kelime bunu yapamaz” diyor Hayes. Geçmişteki ve Müstakbel Katilim için Amerikan Soneleri’ni yazmaya Donald Trump seçildikten iki-üç gün sonra başladığını söylüyor. “Her sabah kalkıp bütün gün Trump hakkında düşünemezdim. Eğer bunu yapacaksam, en azından şiirin hizmetinde yapmam gerekti, yoksa beni bloke ederdi.”

Hayes kolları sıvamış ve başlamış yazmaya. Bir başka önemli Siyah şair Wanda Collins’in zaman zaman başvurduğu deneysel sone formundan esinlenmeye karar vermiş (bu arada Collins’in bu yılın ortasında çıkan antolojisinin editörlüğünü de Hayes’in yaptığını belirtelim). Ama aldanmayın, bu yazdıkları mektup değil. Halis muhlis beyazların öpüp başlarına koydukları bir şiir formu. Neden mi? Bu soruyu şöyle yanıtlıyor Hayes: “Sonelerin içinde aşk vardır, bu yüzden soneler sizi öldürmeye çalışan birisi üzerine yazmak için harika bir formdur.” Projesinin böylece onu “düşmanına aşk şiirleri” yazmaya zorladığını belirtiyor.

Sonelerin ayrıca –kitabın başlığından aslında pek de anlaşılmayacağı gibi– tema, izlenim veya fikir akışında bir “dönüş” veya bir “volta” içermesi gerektiğinden, bu biçimsel zorunluluğun kendisini biraz “frenlediğini” söylüyor Hayes. Kitaptaki tüm şiirler aynı başlığı taşıyor, “Geçmişteki ve Müstakbel Katilim için Amerikan Soneleri”. Bahsettiği “volta” ise her zaman düşmanın yararına olmuyor. Mesela on üçüncü soneye bir bakalım:

Zenci gözlerimin toprağı katledilmiş,
Zenci boğazımın derin kuyusu katledilmiş,
Zenci testislerimin hassas çanları yok artık.
Saçmalıklarımız & mutluluklarımızın sesini katlediyorsun.
Bedenin hareketlerini yöneten kemiklerin üzeri örtülü
ta ki zenci derimi katledene kadar. Derimin yerinde
ateşten bir örtü. Bazen de bir ırmak ya da yağmur suyu
örter kemikleri. Bazen yolun kenarına uzanırız
ağaç kökü, çiçek & diken yığınları arasında bedenimiz
bulunana kadar. Nefesimin kokusunu katlediyorsun, yayan etrafa
duman, süt, günbatımı ve kendini. Dilimi katlediyorsun
zırh niyetine kafatasımı giymiş kaplumbağa kafasına benzeyen.
Güzel bacaklarımı & sikimin kaslı kıvrımını katlediyorsun.
Âlâ, ölüler adına konuşuyorum. Hayaletlerimi katledemezsin.

Burada Hayes Siyahların bedeninin nasıl katledildiğini listelerken aniden meydan okuyor. Peki kime? Kısmen okura ama kısmen okurun da ister istemez parçası olduğu kültüre. Katil saldırganlardan ibaret değil. Hayes somut olduğu kadar soyut bir katil portresi çiziyor. Ancak bazen de katilleri isimleriyle anıyor Hayes, geçmişteki ve şimdiki katilleri.

Size bir parça zehir döküyorum
James Earl Ray Dylann Roof bir parça da sidik
Size George Zimmerman John Wilkes Booth
Robert Chambliss Thomas Edwin Blanton Jr
Bobby Frank Cherry Herman Frank Cash isimleriniz
Başka bir kapıya açılan birer kapı bir parça da
tehlike döküyorum hepinize bir dizi yumruk döküyorum
Irmağınıza merhametsiz panik döküyorum sizi lanetliyorum
Tersiyle Duanın Byron De La Beckwith
Roy Bryant J. W. Milam Edgar Ray Killen Katiller
Aşk alt eder iktidarı ya da kan alt edecek iktidarı
Güzellik alt eder iktidarı ya da kan alt edecek iktidarı
Adalet alt eder iktidarı ya da kan alt edecek iktidarı
Sağ ya da mezarda, isimler tıpatıp aynı

Son dört mısrayı bir de İngilizce olarak okuyalım:

Love trumps power or blood to trump power
Beauty trumps power or blood to trump power
Justice trumps power or blood to trump power
The names alive are like the names in the grave

Hayes bu şiirinde de Trump’a çok açık bir şekilde meydan okuyor, ismini hem katil beyazlarla yan yana koyarak hem de “alt etmek” anlamında kullanarak. Aslında tüm şiir bir savcı mütalaası gibi. Bir yandan adalet sisteminin yapamadığını yapıyor ve bütün katilleri cezalandırıyor, iktidara da Barakavari bir gözdağı veriyor. Beri taraftan da Trump iktidarını bu katilleri temsil eden bir yönetim olarak tasvir ediyor.

Peki, Trump Afro-Amerikan seçmenlere karşı kaybettiği gibi şiire karşı da kaybediyor mu?

“Evet ama şiir, Trump'ın dilin amacı hakkındaki düşüncesinden çok daha sessiz ve daha samimi bir biçimde galip geliyor. (…) Şiir kazanır. Çünkü zihin ve içgüdünüzün toplamına güvenmenizi ister sizden. Zihninize, bedeninize ve ruhunuza. Şiir kazanır ama Trump’ın dili kullandığı o şatafatlı, bombastik ve son kertede şiddetli bir biçimde değildir galibiyeti.”

Trump’ın başkanlığı son bulsa da Trump şov devam edecek gibi görünüyor. Trump ve komplekslerinden arındırdığı bütün ırkçılar, aşırı sağcılar, bağnazlar, silah sevdalıları; Trump ve bütün katiller, politika sahnesinden kolay kolay çekilmeyecekler. Afro-Amerikan şiirinin nefesi de enselerinde olacak:

“Sana karanlıktan bir kutu yapacağım, kalbinde bir kuş olan.           
Akustikten, içgüdüden ve metafordan voltalar. Yeterli değil
seni sevmek. Yeterli değil yok olmanı istemek.”

Tüm şiirler ironik ya da saldırgan siyasi sitemlerden ibaret değil. Ama hepsinin üzerinde ölümün gölgesi hissediyorsunuz. Tıpkı muhtemelen Amerika’da yaşayan her Siyah gibi. Mesela şu sonesi zarif ve kederli bir ağıtı andırıyor:

Bazı zamanlar babası bakarken oğluna
Ne kadar yakışıklı olacağını görüyor eğer yarısı
Kendi yüzünün sevdiği kadından olsaydı.
Oğlunun yüzünde neredeyse bir açıklık görüyor
kabuk bağlamadan önceki bir yara gibi, kim olduğunu
adı yitmeden uzun zaman önce, izini
yeryüzündeki geleceğinin, varmadan uzun zaman önce.
Ölü & sağ olmak aynı zamanda.
Oğlu babasını yakışıklı buluyor çünkü
Neredeyse görüyor kendisinin nasıl
Muhteşem olabileceğini yaranın üzerindeki kabuk gibi.
Ve çünkü oğlan kim olduğunu görebildiği için
bir adı olmadan uzun zaman önce, izini
yeryüzündeki geleceğinin, varmadan uzun zaman önce

Yitirmekten duyduğu usanmayı anlatıyor Hayes sonelerinde. Sağ olanların da aslında ölenlerden farksız olduğunu söylüyor, her an öldürülebileceklerini. Biraz da ölü olduklarını.

"Hayat
Hayatın içinde bir delik yakan, hayat boyu yara izi bırakan,
Başka bir hayat için ağlatan.
Hayatı tanımla."

Bir yanda daima sevdiklerini yitiren yurttaşlık, bir yanda da yitirme duygusunu tahayyül edemeyen yurttaşlık. Bir yanda ölmenin sıradanlığı, bir yanda sağ olmanın vurdumduymazlığı. Bir yanda nefes alamayanlar, bir yanda nefes aldırmayanlar. Black Lives Matter vs. All Lives Matter. Siyasi mücadelenin zemini ve şiirin izleği.

•