Bunlar geçmişte kaldı diyerek yasaklayanları, bizleri has edebiyattan, dahası dünya edebiyatından yoksun bırakanları unutmayacağız...
04 Ocak 2018 14:00
Selim İleri yıllardır edebiyatımızın unutulan kitaplarını, yapıtlarını, kişilerini anımsattı; tozlu raflardan çıkarıp küçücük bir yaratıcılık bulduysa, onu da yazdı, paylaşma inceliğini gösterdi ve örnek oldu... yalnız edebiyatın değil, sanatın öteki alanlarında da unutulmuş olanı bulup benzer eylemi sergiledi...
Kısa bir süre önce, geçmişte ve günümüzde yayınlanan Nâzım Hikmet’in şiirlerinin, yapıtlarının sansürlenip sansürlenmediği tartışıldı, yazıldı. Eskiden de zaman zaman bu konu gündeme gelirdi. Mâlûm garâbet bir yasaklama olduğu için editörler, yayıncılar, bazı dizeleri, bölümleri çıkarmış. Uzun bir süre de Nâzım Hikmet’in kitapları zâten yayınlanmamıştı. (Benzer durum Sabahattin Ali’in kitaplarının da başına geldi!) İfâde, yazma, yayma özgürlüğü denen şey bizde Batı’daki gibi olmadığından, zaman zaman da hiç olmadığından ister istemez böylesine çözümler bulunmuş. Okuduklarımız, ulaşabildiklerimiz Nâzım Hikmet’in yapıtları için, yazarlığı için büyük emek veren Memet Fuat’ın editörlüğünde hazırlanan basımlar.
Memet Fuat’ın da yukarıdaki kaygıları yaşadığı açık. Ayrıca yalnızca o değil, geçmiş zamandaki başka yayıncılar da Nâzım Hikmet kitabı, şiiri, romanı yayınladıkları için savcının karşısına çıkarıldı, sorgulandı, yargılandı. Hatta ve ne yazık ki bir de ölüm olayı var. 1968’de Gün Yayınları’nın sahibi Mehmet Ali Ermiş Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’i bastığı için çıkarıldığı mahkemede savunmasını yaparken kalp krizi geçirip ölüyor!
Bunlar geçmişte kaldı diyerek yasaklayanları, bizleri has edebiyattan, dahası dünya edebiyatından da yoksun bırakanları unutmayacağız ama öte yandan da artık eksiksiz okumak istiyoruz; artık okurun karşısına tam metin çıkmalı diyoruz. Sanırım, Nâzım Hikmet’in yayıncısı da bu yolda. Kuşkusuz bu da bir kişinin değil, Nâzım Hikmet söz konusuysa bir kurulun işi. Bildiğim kadarıyla böylesine bir kurul da var.
Nâzım Hikmet yurtdışına çıktıktan sonra, gördüğü, denetlediği dolayısıyla eklediği çıkardığı kitaplar yayınlanıyor. Örneğin çokça sözü edilen şiirlerinin Bulgarca basımı; başkaları da var. Onlarda da bazı dizgi yanlışlarının olduğundan söz edilir, doğrudur. Hazırlayanlar kuşkusuz bu meseleyi de göze alacaklar, önlerine koyacaklar. Birçok şâir, yazar bazen yapıtını daha sonraki yıllarda değiştirir, yapıtıyla oynar, ekler çıkartır, bu da çok doğaldır. Bir de Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’dan ayrı yazdığı Kuvâyi Milliye (Kurtuluş Savaşı Destanı) var. Hapisten çıktığı zaman daha çok parasızlıktan İnkılap Yayınevi’ne ayrı bir kitap (dosya) olarak vermiş. Onlar istemişler o da vermiş. Bunda da, bir öncekine göre çok olmamakla birlikte ama önemli farklılıklar var. Haluk Oral öyküsünü Şiir Hikâyeleri’nde1 anlatıyor. Bildiğim kadarıyla önümüzdeki aylarda bu Destan, Oral’ın editörlüğünde yayınlanacak. (Cevdet Kudret’in notlarıyla yayına hazırladığı bu dosya 1968’de Bilgi Yayınevi’nce basılmış.)
Asım Bezirci’nin hazırladığı Bütün Eserleri’nin2 arkasına koyduğu notların önemi çok büyüktür. İlk iki cilt Şerif Hulûsi ile birlikte yapılmış, onun ölümünün ardından Bezirci tek başına sürdürmüş. Bu notlar bugünkü Nâzım Hikmet araştırmalarının kapısını açıyor, yol gösteriyor, ışık tutuyor. O tarihlerde “yasaklar” sürüyor tabiî ki. Bezirci yalnızca kütüphanede çalışmamış, araştırdığı dönemin, konunun içinde şu veya bu şekilde yer alan kişileri bulup konuşmuş.
Aslında bunlar “notlar”ın ötesinde, sınırı çok çok aşan araştırma, inceleme, edebiyat tarihi çalışması, başlı başına bir yapıt’tır. Adam Yayınları’ndan çıkan Nâzım Hikmet’in bütün eserlerini yayına hazırlayan Memet Fuat ile iki söyleşi yapmıştım (Ocak ve Şubat 1989; bu basıma yanılmıyorsam Bezirci de yardımlarını esirgemiyordu). Bu vesileyle Bezirci’nin notlarının da başlı başına bir kitap olarak yayınlanabileceğini konuşmuştuk. Dahası önermiştim. Memet Fuat da olabileceğini, bütün yapıtlar tamamlandıktan sonra, düzenlenerek ayrı bir kitap olarak yayınlanabileceğini söylemişti. Tanıyanlar bilir Memet Fuat öyle lâf olsun diye konuşanlardan değildi. Ama ne oldu da yayınlanmadı bilmiyorum. Zâten birkaç yıl sonra da Asım Bezirci’yi, edebiyatımızın önemli verimini Sıvas’ta yaktılar. Asım Bezirci de Nâzım Hikmet’e çok emek vermişlerdendir; yalnızca yayına hazırlayıp notlar koymamış, bir de yaşamöyküsü yazıp yayınlamıştı.3 Kitabın daha sonraki basımlarını, hep yaptığı gibi gözden geçirip genişletti.
Asım Bezirci’nin “Nâzım Hikmet notları” kuşkusuz şâirin bütün eserlerini yayınlayan yayınevi tarafından yâni Yapı Kredi Yayınları tarafından külliyatın bir parçası olarak yayınlanmalı. Elden geçebilir, eksikler olabilir, yanlışlar olabilir, o ayrı. Benden önermesi. Öneri ötesi aslında günışığında olması gereken derinlikli bir çalışmaya sahip çıkma, edebî bir vefa olarak da düşünüyorum. Ya da bir başka yayınevi unutulmaya yüz tutmuş olan bu değerli çalışmayı kitaplaştırabilir. Umarım kısa bir zamanda gerçekleşir, kitapçıların raflarında görürüz.
Yıllardır Nâzım Hikmet üzerine bir şey yazmadan ya da bir konuşma yapmadan önce hemen kapağını açtığım benzersiz bir çalışmadır Aziz Çalışlar’ın hazırladığı Nâzım Hikmet Sanat ve Edebiyat Üstüne4 adlı kitap. Bu kitabın da uzun yıllar basımı olmamıştı. Nâzım Hikmet üzerine bunca konuşulduğunu, yazıldığını, tartışıldığını düşünürsek, yirmi beş yıl basımının olmaması epeyce şaşırtıcı. Hem Nâzım Hikmet üzerine hem de çalışmanın kendisi özel. Şâirin sanat ve edebiyat üzerine yazdıklarını sistematik bir biçimde önümüze koymuştu Aziz Çalışlar. Sanatın ve edebiyatın tartışılan başlıkları, konuları, meseleleri hakkında, dünya ve Türkçe edebiyatın yazarları ve yapıtları hakkında Nâzım Hikmet’in sosyalist gerçekçi, Marksist estetik açısından değerlendirmelerini, görüşlerini buluyoruz. Çok geniş bir tarama yapmıştı Çalışlar.
Nâzım Hikmet’in, belli ki kaçmaktan kovalamaya fırsat bulamayışından, uzun yıllar hapiste yatırıldığından, yaşam koşullarından dolayı dört dörtlük bir edebiyat estetiği, poetika kitabı yok. Hiç düşünmedi mi, hiç niyetlenmedi mi, bilemiyorum. Mektuplarındaki, yazılarındaki görüşleri sosyalist gerçekçiliğin, Marksist estetiğin aktarılması, bir anlamda –bazen karşımıza çıkan– bu bağlamdaki “ders”ler. Niyet etmemesinden çok, yaşadığı ya da şöyle söylemek daha doğru, yaşamak zorunda bırakıldığı koşullardan dolayı olanak bulamadığı. Öyle algılıyorum bugünden baktığımda. Böylece, Çalışlar’ın çalışması bir anlamda bu açığı kapar nitelikte. Her şeyden önce sağda solda kalmış metinler ve metin parçaları bir çatı altında yukarıda da belirttiğim gibi son derece işlevsel bir düzende toplanıyor.
Nâzım Hikmet Sanat ve Edebiyat Üstüne’nin ikinci basımı 2012’de yapıldı.5 Şu ân olmayan, kanun hükmünde kararnameyle el konulan bir yayınevi tarafından yayınlanmıştı ve bildiğim kadarıyla kitabın bu basımı da tükenmiş. Kuşkusuz çalışmanın kapsamı 1987’ye kadardır. Ondan sonra Nâzım Hikmet ile ilgili yeni şeyler ortaya çıktı, mektuplar, bazı yazılar. Onlar doğal olarak yoktur; çünkü biz de Aziz Çalışlar’ı 1995’te yitirdik. Belki eklemeler yapılabilir ama bu hâliyle de son derece yararlı, işlevsel, yukarıda da belirttiğim gibi benzeri pek olmayan çok değerli bir çalışmadır. Bu kitap da külliyatın ardına eklenebilir, benden önermesi.