Hendekten önce dağ vardı. Kürtlerin masal ve efsanelerinde ne zaman ki zalim bir kral, hükümdar ya da bugünkü kavramsal karşılığıyla muktedir ortaya çıksa orada dağa doğru yürür birileri. Birileri yükseğe çıkar, yukarıya...
14 Aralık 2015 12:00
Deveye hendek atlatmak deyimine yakın bir söyleyiş Kürtçede de var ve şöyledir: “Were vî kerî di vir re derbas bike!” Yani “gel de bu eşeği buradan geçir!” Bir inat durumu söz konusu. Neredeyse bir asırdır tekrarlanan yöntemleri inatla kullanarak ülkenin en büyük hendeğinden atlayabileceğini sanmak için tarih bilgisinden yoksun olmak gerekir. Ki öyle. Ve bu iki deyimden ötürü bir not da düşmem gerekir: Hiçbir zaman, hayvanlıklarını büyük bir tevazu ile koruyabilmiş canlı türlerinin adlarını hakaret unsuru olarak kullanmadım. Ama başlıktaki canlının boylu, poslu olması alegorik olarak sadece şeklen okura birini hatırlatıyorsa ona dur da diyemem, yürü de demem.
Hendek deyince mevzuu derinleşiyor, çünkü hendek yerin derinine doğrudur. Çünkü hendek, yeryüzünü her anlamda kirleten insan evlatlarından toprağa sığınma imgesidir. Çünkü solucan vardır, kök vardır, tarih vardır. Ve burada tarih kelimesinden sonra imgeye hendek atlatıp adabımızla hendeği geçelim. Umut kelimesi de heybemizde dursun. Pandora’nın Kutusu’nda kalan son kelebek de olsa tarafı kötülük mü iyilik mi olduğu şüphesi varsa da orada dursun, yani heybemizde. Umutlu muyum? Cevap yok! Ama tarih biliyorum. Ve tarih kaybedecek olanı çoktan belirlemiş. Bu kesin!
Hendekten önce dağ vardı. Kürtlerin masal ve efsanelerinde ne zaman ki zalim bir kral, hükümdar ya da bugünkü kavramsal karşılığıyla muktedir ortaya çıksa orada dağa doğru yürür birileri. Birileri yükseğe çıkar, yukarıya. “Yoldaşlarıyla devrim tarihimizin çatıkatında.”[1] Hatırlayalım en son yine bir katliam girişimiyle yüz yüze kalan Êzîdîleri yine Şengal Dağı korumuştu ve çok sonra modern dünyanın araçları, helikopterleri yardıma gelmişti. O efsane ve masallarda başın dara düştüğünde, seni koruyacak bir dağın olduğunu öğrenirsin. Eşkıyaların da yönü onun için devlete karşı dağa doğruydu. Onun için Yavuz Turgul başı dara düşen Eşkıya’sını filmin sonunda yükseğe, çatıya çıkartır. Çatı, onun sığınağıdır, onun dağıdır. Kürtlerin dağa çıkmasının sebepleri hep anlatıldı. Tamamına katılmakla beraber benim buna ekleyeceğim yeni bir şey yok. Bir hatırlatmayla dağı da atlayalım. Samimi olup olmadıkları bilinmez ama ben de olsam dağa çıkardım, diyenler, oldu hükümetin içinden.
Hendeğe geldim ve bu bölümde sözü şaire bırakacağım. Güzel bir şiirden kısa bir bölüm paylaşacağım. Sonrasında tarihten fal bakıp biraz sokağa çıkalım istiyorum. Doğduğu ilçe olan Mardin-Derik ve büyüdüğü şehir olan Diyarbakır’ın günlerce sokağa çıkma yasağıyla devletin zulmüne maruz bırakıldığı Seyyidhan Kömürcü’nün Yine Hasar[2] şiirinden.
“buradayım! burası çatık zamanda ısrar
burası çukur, hem taş hem telaş
kime nemlensen kendi kendine zaten ıslak
babadan kalma oyuk babadan kalma surat
aslında burası özenle hasar:
hayat ince, devlet dalgın, sabır sıkılgan”
Ve işte geldik tarihe! Her defasında övünülerek söylenen “halkın yüzde doksan dokuzu Müslüman” ibaresinden dem aldım, buyurun ve alın size Hendek Savaşı.
Tarih, miladî: 31 Mart 627, Hicrî ise henüz 5.
Nedeni: Ebu Süfyan’ın tüm ülkeye başkan olmaktaki ısrarı.
Taraflar: halk ve işgalciler.
Oluş (Büyük İslam Ansiklopedisi Wikipedia esas alınmıştır): 10.000 çevikkuvvet müşfik ve 600 zırhlı paletliatlıya karşı yerlerini, yurtlarını korumaya çalışan üç bin Müslüman, YDG-Haş’lı sahabe Selma-ı Farisi'nin önerisi ve İslam halkının önderi Sayın Muhammed’in onayıyla Medine şehrinin önemli yerlerine hendekler kazarlar. Mazlum Medine halkı bu şekilde müşriklerin TOMA, panzer ve Rangerlarının ve de gözü dönmüş sarkık bıyıklı sniper okçuların şehirlerine girmesini engeller ve bu zafer İslam’ın ve isyanın hanesine yazılır. Neticesinde halk kazanmış olur. Ve bunun kapısı sokağa açılır.
Aman dikkat ey okur, sokağa çıktık ne çare!
‘Şahadet parmağıdır göğe doğru minare[3]’
Ve sniper müminler şerefesinde.
Ve kan değmiş kurdun dişine![4]
Ve beyaz bayraklarla birçok anne!
Sana göre değildir sokak, şiir sen gir evine!
Sokağa çıkma yasağı: devletin, özgürlüklerini ve haklarını savunmak için dağa çıkmaktan sakınmayan bir halkı eve hapsetmek için geliştirdiği bir icat. Bir işkence yöntemi. Hayattan mâhrum bırakma girişimi. Valinin iki dudağı ve iki emri arasındadır. Vali kimdir? Vali yoktur aslında. Vali, Osmanlı zamanlarından beri bir yerlere, oraya zulüm götürsün diye gönderilen birilerdir. Okuması, yazması mühim değil, seçilmesi söz konusu bile olmaz. Peki nedir vali? Öldürgeç devletlerin öldürtme memurlarıdır. Ve bunu milli birlik ve beraberliği sağlamak adına halk için yaparlar! Halktan olanı halk için öldürtürler! Aydının ensesine (dilim varmıyor Tahir Elçi demeye) sıktırdığı kurşunun ülkenin huzuruna kast olduğunu, basın açıklamalarıyla bildirmekle mükelleftirler. Vali kimdi? Sorarsan yoktur! Sadece işgal amiridir!
Dünya işgal tarihini göz önünde bulundurursak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Tarih biliyoruz ve kaybedecekler. Bu kesin! Uzak menzilli ama’lı cümleler kurmaya alışık olduğumuz bu zamanlarda dağların ve hendeklerin, ama’lara karşı güzel çünkü’leri vardır. Çünkü işgale gittiğin yerde zaten varolan bir halk vardır. Çünkü işgale gittiğin yere oraya götüreceğin bir halkın yok! Çünkü dağ bir kaçış değil. Çünkü dağ korkudan saklanılacak yer değil! Çünkü hendek, hiçbir zaman kaçmak için kazılmaz! Çünkü aynı zamanda hendek, burası benim ve ben burayı asla terk etmeyeceğim demektir! Çünkü sen buraya ölüm getirdiğin için seni burada görmek istemiyorum demektir. Çünkü hendek aynı zamanda kendine mezardır! Çünkü senin bu toprakların altında ölülerin yok! Çünkü “İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir![5]”