DİĞER
“Kitap niçin satılmıyor?” Bu soru yazarı, yayıncıyı, kitapçıyı ve de okuru çok uzun yıllardır meşgul ediyor. Geçmişte bu konuyla ilgili yayınlanmış çok sayıda yazı da bulmak mümkün. İşte, onlardan biri, Sabih Alaçam’ın 1939’da kaleme aldığı “Kitap niçin satılmıyor?” başlıklı yazısı…
"İbnülcemal Ahmet Tevfik ile arkadaşının Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde bisikletleriyle Bursa’ya yaptıkları geziyi anlatan Velosipet ile Bir Cevelan, Türkiye’de yayınlanan ilk bisiklet kitabı."
“Kitabı okuduktan sonra damağınıza güvenerek, anlatılan yemek tariflerine birebir bağlı kalmadan, gerek malzemeleri gerekse de pişirme yöntemlerini değiştirerek yeni tatlar keşfetmeniz mümkün. Bu da Samin Nosrat’ın Tuz, Yağ, Asit, Isı isimli kitabını diğer yemek kitaplarından ayıran en önemli özellik...”
"Tarihî eserleri önce ikiye ayırdığını, yeraltından çıkanları 'kudretli Arkeoloklara' bıraktığını, yerüstündekileri de kendi kaleme aldığını belirten 'Eski Eserler Mütehassısı' Nureddin Rüştü Büngül'ün 1939'da basılan Eski Eserler Ansiklopedisi'nin kapağında 'Dört yüzden ziyade san’at eserlerinden bahis ve yüz yetmiş fotoğrafı havidir' ibaresi var..."
"Modern edebiyatımızın kilometre taşlarından, serbest şiirin öncülerinden şair Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963’te, henüz 61 yaşındayken hayatını kaybetmişti. Ölüm yıldönümünde şairi gençliğinde yayınlanan birkaç anket ve röportajla analım istedik..."
"23 Nisan 1968’de Akşam gazetesinde Çetin Altan’ın kaleme aldığı “Eğlenin yavrularım, eğlenin” başlıklı yazı daha sonra Çetin Altan’ın kendi sesinden plak olarak da yayınlanır. Altan’ın 1968’de yazdığı ve hâlâ eskimeyen bu yazısına Nâzım Hikmet’in “Kerem Gibi” adlı şiiri de eşlik etmektedir."
“Zeytin ağaçları tehlikede. Böylesine hoyratça, günlük ‘faydalar’ gözetilerek verilen bir kararla, zeytinin anavatanı olan Akdeniz kıyıları ve Anadolu’da bin yıllardır yaşayan, dalları barışın sembolü olmuş zeytin ağaçlarının ölüm fermanı imzalandı. Tarih, zeytin ağaçlarını, zeytini yazdığı gibi bu kıyımı da yazacak.”
"Bizcileyin kimileri, şimdi bulabildiği her olanakla, var olduğu her yerde savaşı sürdürmekle yükümlü" diyordu 1983'te Türkiye Postası'nda; "boyun eğmeden, sinmeden, yılgınlığa kapılmadan… Mahpushanede, işkence masasında, kaçakta, göçekte, sürgünde… Her olanağı cimrice değerlendirerek, her zaman dilimini sonuna kadar kullanarak savaşmak… Ötesi boş laf, gevezelik.”
"Kültür-sanat camiası da sürekli krizin bir parçasıdır, ama kendisini sorunun bir parçası olarak sorgulamamaktadır. Oysa sanat uçsuz bucaksız ufuk genişliğinden söz almalı; hayatı kendisine çağırmaktan, bu uğurda saçmalamaktan sakınmamalıdır."
Ekmeğe beklenen zam yapıldı. Savaşlardan kriz dönemlerine Cumhuriyet tarihi boyunca ekmek zamlarını, kıtlıkları, ekmeğin karneye bağlanışını gazete kupürleriyle, köşe yazıları ve kitaplarla hatırlamaya ne dersiniz?
“Emeğe, dayanışmaya, mücadeleye ve umuda dair belleklerde taşınan öykülerin, anıların, tanıklıkların kaybolup gitmesini istemedim. Çünkü belleklerde taşınan tarih, taşıyanın ömrüyle var olabiliyor. Ben Türkiye ‘68’inin ihmal edilmiş aktörleri işçilerin, onların son derece kıymetli olan yaşam öykülerini görünür, bilinir hale getirmeyi amaçladım.”
Sadri Ertem: “Türk edebiyatından bahsederken, bir takım evvelden edinilmiş fikirleri bir kenara bırakmak ve 15 senelik hikâye ve romanı olduğu gibi karakterlendirmek icabeder. Rönesans geride değil, ileridedir.”
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık