Çizgi: Tan Oral
Ayşe Gül Hanyaloğlu malpraktis davaları konusunda uzman bir avukat. Hanyaloğlu, bugüne dek binlerce davada hekim ve hastaneyi temsil eden taraf bir avukat olarak malpraktis meselesine dair sorularımızı yanıtladı.
- Malpraktis nedir?
Malpraktis, Latince kökenli bir terim olup "kötü uygulama" anlamına gelir. Bu terim, sadece tıp alanında değil, tüm profesyonel alanlar için geçerlidir. Malpraktis, mesleki hatalar veya ihmal sonucu zarar verme durumlarını kapsar. Örneğin, bir avukatın müvekkilini yanlış yönlendirmesi, bir mali müşavirin mali raporlamalarda hata yapması veya bir mühendisin hatalı tasarım yapması gibi durumlar da malpraktistir. Ancak malpraktis denince ilk akla gelen tıbbi malpraktistir. Tıbbi malpraktis hukukta; "bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi, tıbbın kötü uygulaması" olarak tanımlanır. Tıbbi malpraktisten söz edebilmek için hasta ile hekim arasında bir tedavi ilişkisi kurulması, hekimin hatalı veya ihmali bir davranışının olması ve bu davranış nedeniyle bir zarar oluşması gerekir. Bu durumda tıbbi uygulamayı gerçekleştiren doktor veya sağlık çalışanı tazminat ve ceza hukuku açısından sorumlu olur. Zarar gören ve yakınlarının, tazminat davası açma ve suç duyurusunda bulunma hakkı vardır.
Malpraktis örnekleri ve "komplikasyon" farkı
- Hukukun malpraktis olarak tanımladığı uygulamalara örnek verebilir misiniz?
Örneğin, hastanın ilaç alerjisinin göz ardı edilerek reçete yazılması, ameliyat sırasında gazlı bezin hastanın içinde unutulması, kalp krizi geçiren bir hastaya acilde teşhis konulamaması, kanser tanısının atlanması, yanlış dozda ilaç verilmesi, hatalı organın ameliyat edilmesi gibi daha sayılabilecek pek çok vaka malpraktistir.
"Her istenmeyen sonuç, malpraktis değildir"
- Hukuk açısından komplikasyon nedir?
Dava açan ve açma hazırlığında olan hastalar için her zaman ayrımda zorlanılan ve karıştırılan bir kavramdır. Bu olay bir "komplikasyon mu malpraktis mi?" sorusudur. Çünkü tedavi sırasında ortaya çıkan her istenmeyen sonuç malpraktis değildir. Kimi zaman doktor, güncel tıp kurallarına uygun olarak, özenli ve dikkatli davranmasına rağmen istenmeyen zararlar doğabilir. Hekimin, güncel tıp kurallarına uygun davranmasına ve her türlü özeni göstermesine rağmen meydana gelen istenmeyen sonuç komplikasyondur. Komplikasyon aynı zamanda "kabul edilebilir risk" olarak da tanımlanır. Bilindiği üzere tüm tıbbi uygulamalar, özellikle cerrahi operasyonlar doğası gereği risklidir. İşte öngörülebilen ve her tür çabaya rağmen önlenemeyen bu riskler komplikasyondur ve hekimin sorumluluğundan bahsedilemez. Önemli olan doktorun komplikasyonu zamanında fark ederek hemen gereken müdahaleyi yapmasıdır. Fark edilmeyen veya zamanında müdahale edilmeyen komplikasyonlar ise malpraktise dönüşür ve doktorun sorumluluğu doğar.
Ayşe Gül Hanyaloğlu
"Davaların ciddi bölümü 'komplikasyon' tespitiyle reddediliyor"
- Bu nedenle komplikasyon ile malpraktis ayrımı için ön inceleme şart diyebilir miyiz?
Evet, dava açmadan önce, oluşan sonucun malpraktis mi yoksa komplikasyon mu olduğunun araştırılması gerekir. Hasta avukatlarının öncesinde bir tıbbi uzman görüşü almasını tavsiye ederiz, aksi halde, hasta ve hasta yakınları için ağır yargılama maliyetleri, büyük zaman kaybı ve psikolojik yıpranmalar söz konusu olacaktır. Yeri gelmişken ifade etmek gerekir ki, açılan davaların ciddi bir bölümü komplikasyon olduğu tespit edilmesi nedeniyle yıllar sonra ret ile sonuçlanmaktadır.
- Doktor açısından malpraktis davalarındaki durumları nasıl anlatırsınız?
Malpraktis davalarında, hasta ile dava edilen hekim tarafında yaşananlar ve çelişkiler doğal olarak birbirinden çok farklıdır. Doktorların çoğu dava edilmiş olmalarını mesleki itibarlarının zedelenmesi olarak algılayıp, büyük bir psikolojik baskı altına girebiliyor. Özellikle komplikasyon olduğunu düşündükleri vakalarda bu duyguyu daha ağır yaşadıklarını fark ediyoruz. İlk kez bir dava ile karşılaşan doktorun, karmaşık hukuksal süreçleri ve savunmalarını nasıl yöneteceği, tıbbi terimlere ve vakalara hâkim bir avukatı kısıtlı sürede nasıl bulacağı konusunda zorlandıkları görülüyor.
- Bir de hasta açısından aynı soruyu soralım…
Hastalar açısından ise, tedavi süreci ve sonuçları ile ilgili yüksek beklentiler ve gerçekte karşılaştıkları durumlar arasında fark olması hayal kırıklığına yol açabilir. O nedenle istenmeyen her sonuç için, belirttiğim komplikasyonlar için dava açma eğiliminde oluyorlar. Ayrıca, davalarının 8-10 yıl sürmesi, yargılama maliyetlerinin yüksek olması, karmaşık hukuksal süreçler, hastaların zararlarının tazmin edilmesini ve adalet arayışını zorlaştırıyor.
- Bilirkişi kurumu için neler söylersiniz?
Bu davalarda her iki taraf için de önemli sorunlardan birisi de bilirkişilik müessesesidir. Birbirinden farklı ve çelişkili tıbbi görüşler, dikkatsiz ve eksik incelemeler ile oluşturulan özensiz raporlar yargılamaların uzamasına ve hatalı kararlara yol açabiliyor.
- Doktorların malpraktis davalarında savunmada karşılaştıkları en büyük zorluklar nelerdir?
Doktorların savunmada yaşadığı en büyük zorluklardan birinin, tıbbi uygulama hatası olmadığını belgeyle ispatlamada yaşadıkları güçlük olduğunu görüyoruz. Çünkü malpraktis davasında, diğer davaların aksine, hekim hatasının olmadığını ispat etmek durumundadır ve en önemli delili ise hasta kayıtlarıdır. Bu kapsamda malpraktis davalarında en sık karşılaşılan ve hekimleri en zorlayan tartışma konusu aydınlatılmış onam belgeleridir.
- Aydınlatılmış onam belgeleri hastanın olası riskleri anlaması için sizce yeterli mi?
Aydınlatılmış onam, hastaların tedaviye başlamadan önce yapılan işlemler ve olası riskler hakkında bilgilendirildiğine ve hastanın o tedaviye rıza gösterdiğine dair bir belgedir. Bu belgeler, hastaların bilinçli bir şekilde karar vermelerini sağlar, ancak dava sırasında hastaların yeterince bilgilendirilmediklerini ya da tıbbi açıklamaların ne anlama geldiğini anlamadıklarını iddia ettiğini görüyoruz.
- Aydınlatılmış onam belgelerinin malpraktis davalarına etkisi hakkında neler söylersiniz?
Hasta kayıtlarının düzensiz tutulması veya iyi arşivlenmemesi, hekimlerin tedavinin riskleri konusunda hastalarını doğru ve yeterli şekilde bilgilendirdiklerini kanıtlamalarını zorlaştırmakta ve bu durum doktorlar aleyhine karar çıkmasına neden olmaktadır. Tıbbi uygulama hatası olmamasına rağmen, aydınlatılmış onam belgelerinin usulüne uygun alınmaması ve arşivlenmemesi nedeniyle malpraktis davalarında tazminat kararları verildiğini görüyoruz.
- Hekimlerin "Mesleki Sorumluluk Poliçelerinin Teminat Limitleri" ve bu poliçelerin malpraktis davalarındaki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hekimler, mesleki faaliyetleri sırasında istemeden de olsa hastalarına zarar verebilirler. Bu risklere karşı mesleki sorumluluk poliçesi yaptırırlar. Bu poliçeler, yanlış teşhis veya tedavi sonucu hastanın uğradığı maddi ve manevi zararları faiz ve yargılama giderleri ile karşılar. Diş hekimleri dahil, tüm hekimlerin bu poliçeyi yaptırması zorunludur. Hekim poliçelerinin teminatı, yani koruma miktarı sınırlıdır. Şimdi, bu poliçelerle ilgili önemli bir soruna değinelim: Her hekimin yaptırmak zorunda olduğu bu poliçeler ilk kez 2010 yılında yürürlüğe girmiştir. Poliçelerin teminat limitleri ise en son 2015 yılında düzenlenmiş ve 2015'ten bu yana poliçe teminatları artırılmamıştır. Yani dokuz yıl önce belirlenmiş olan doktor sorumluluk poliçelerinin teminat miktarları halen aynı şekilde uygulanmaktadır. En riskli grup olan cerrahi branşlardaki hekimlerin (örneğin kadın doğumcular, genel cerrahlar, plastik cerrahlar) sigortaları, olay başına 800 bin TL ile sınırlıdır. Diğer yandan malpraktis davalarında verilen maddi-manevi tazminat miktarlarının 2024 yılından itibaren çok arttığını görüyoruz. Bu durumda dava açıldığı anda yeterli gibi görünen poliçe teminatları, malpraktis davalarının ortalama 8-10 yıl sürmesi ve bu süreçte ekonomik değişimler göz önünde bulundurulduğunda yetersiz kalmaktadır. Doktorlar kimi zaman karşılayamayacakları kadar büyük bir tazminat yükü ile karşı karşıya kalmaktadır. Poliçe limitlerinin yetersizliği, sadece hekimler açısından değil mağdur hastalar için de ciddi mali riskler oluşturduğundan bir an önce hekim mesleki sorumluluk poliçelerinin teminat miktarlarının güncellenmesi, ekonomik koşullara uyum sağlanması gerekmektedir.
- Bir hukukçu olarak malpraktis davalarındaki genel işleyişi yasa ve uygulama süreçlerinde nasıl değerlendirirsiniz? Yeni yürürlüğe giren "Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbi İşlem ve Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"i de ayrıca değerlendirmenizi rica ediyorum.
Tüm sağlık çalışanlarının malpraktis davalarını ilgilendiren değişiklik 27 Mayıs 2022 tarih 31848 nolu yasa değişikliği ile yürürlüğe girdi. İlgili yasa ile Sağlık Bakanlığı bünyesinde "Mesleki Sorumluluk Kurulu" oluşturulması gündeme geldi. Yasa değişikliğinin ardından sözünü ettiğiniz "Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbi İşlem ve Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" 15.06.2022 tarihinde yayınlandı. Bu düzenlemeyle malpraktis davaları uygulamasında iki konuda değişiklik oldu. Birincisi, kamuda veya özelde çalışması fark etmeksizin, tüm hekim ve diğer sağlık çalışanları hakkında savcılık soruşturması yürütülebilmesi için Mesleki Sorumluluk Kurulu'ndan izin alınması zorunluluğu getirildi. Diğer önemli değişiklik ise, Sağlık Bakanlığı aleyhine açılmış ve tazminat kararı verilmiş malpraktis davalarında, idarenin ödediği tazminatı kamuda çalışan hekime rücu edebilmesi için yine aynı kuruldan izin alınması zorunluluğu getirildi. İlgili yönetmeliğe göre, idarece ödenen tazminatın hekime rücu edilebilmesi için hekimin "kasten" görevinin gereklerine aykırı hareket ederek görevini kötüye kullandığına dair kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı olması gerekmektedir.
- Buradan nasıl bir sonuca varabiliriz?
Sonuç olarak, yeni düzenleme, kamuda çalışan hekimin kasıtlı olarak hareket ettiğinin tespit edilmesi halinde devletin ödediği tazminatı geri talep etmesi esasına dayanmaktadır. Hekime rücu edilebilmesi için Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından rücu kararı verilmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Mesleki Sorumluluk Kurulu'nun yapısına baktığımızda; Bakan Yardımcısı, Sağlık Hizmetleri, Hukuk Hizmetleri, Yönetim Hizmetleri, Kamu Hastaneleri Genel Müdürü veya yardımcıları ile profesör veya doçent ünvanlı, biri dahili, diğeri cerrahi branştan olmak üzere sadece iki hekimin yer aldığı yedi kişilik bir kurul olduğunu görüyoruz. Bu kurulun, tüm Türkiye'deki hekimlerin ceza soruşturmalarına izin ve rücu kararlarını vereceği düşünüldüğünde, iş yoğunluğu ve kararların ne kadar sağlıklı verileceği konusundaki endişeler dile getirilmelidir.
- Artan sayıda malpraktis davalarının ticari yönelim de olduğu iddiaları üzerine görüşleriniz nelerdir?
Günümüzde, tıbbi uygulama hataları (malpraktis) davalarının sayısında artış bizler tarafından da gözlemlenmektedir. Bu durum hem hasta haklarının korunması hem de sağlık profesyonellerinin çalışma koşulları açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Hasta hakları konusunda bilinç artışı ve medyanın etkisi, hasta şikâyetlerinin daha görünür hale gelmesine katkıda bulunmuştur. Malpraktis davalarının ticari bir yönelim haline gelip gelmediği tartışmalı bir konudur. Bazı davaların ticari kaygılarla açıldığına dair eleştiriler olsa da hastaların mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla açılmaktadır.
- Sizce bu davalar nasıl değerlendirilmeli?
Sağlık hukukçusu olarak her davanın bireysel değerlendirilmesi, adaletin tecelli etmesi ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlanması gerektiğini düşünüyorum. Avukatlar olarak, etik kurallara bağlı kalarak ticari kaygıların adaletin önüne geçmemesini sağlamalıyız.
- Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları düşünüldüğünde neler söylersiniz?
Günümüzde sağlık çalışanları, yoğun iş yükü, uzun çalışma saatleri ve yüksek stres altında hizmet vermektedir. Bu durum, hata yapma riskini artırmakta ve hasta güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Ayrıca, personel yetersizliği nedeniyle aşırı yük altında çalışmakta ve sık sık fiziksel ve sözlü şiddete maruz kalmaktadırlar.
- Malpraktris olaylarında konuyu daha barışçıl olarak nasıl çözebiliriz?
Uzlaşma ve arabuluculuk önemli çözüm yollarıdır. Davaların mahkemeye taşınmadan önce bu yöntemlerle çözülmesi teşvik edilmelidir. Özellikle sigorta şirketleri ve özel hastanelerin bu bilinci oturtması gerekmektedir. Anlaşma yoluna gitmeme kararının sağlık kuruluşlarında prestij kaybına neden olabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle, hastanelere gelen şikâyetlerin titizlikle değerlendirilmesi ve sağlık hukukçusu ile uzman hekimlerden oluşan bir kurul tarafından barışçıl yollarla çözülmesi en doğru yol olacaktır. Sonuç olarak, artan malpraktis davaları sağlık sektöründe önemli bir sorun teşkil etmektedir. Ancak bu davaların amacı adaleti sağlamak olmalıdır.
- Hukukçu kimliğinizi bir yana bırakarak neler söylersiniz?
Hepimizin sağlık hizmetlerinden beklentisi, doğru teşhis ve tedaviyle sağlığımıza kavuşmaktır. Ancak, insan faktörünün olduğu her alanda olduğu gibi tıpta da hatalar kaçınılmaz olabilir. Önemli olan, bu hataların minimuma indirilmesi ve meydana geldiğinde şeffaf bir şekilde ele alınmasıdır. Doktorlar, insan yaşamını koruma ve iyileştirme misyonuyla çalışan fedakâr bireylerdir. Onların mesleklerini icra ederken karşılaştıkları zorlukları ve sorumluluklarını anlamak gerekir. Her ne kadar hataların önlenmesi için çaba sarf edilse de zaman zaman kaçınılmaz olarak hatalar meydana gelebilir. Bu durumda önemli olan doktorların, sağlık kurumlarının ve bakanlığın bu hataları kabul edip, gerekli önlemleri alarak aynı hataların tekrarını önlemeye çalışmalarıdır.
- Malpraktis davalarının olumlu sonuçları olabilir mi?
Elbette, malpraktis davalarının artışı, sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak için bir fırsat olarak da görülebilir. Bu davaların nedenleri ve sonuçları üzerinde yapılacak bilimsel çalışmalar, sağlık sisteminin eksikliklerini ortaya çıkararak iyileştirilmesi gereken noktaları belirlememize yardımcı olabilir. Konu, hasta haklarının korunması ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması açısından ele alınmalıdır. Kişisel olarak, sağlık hizmetlerinde hasta ve doktor arasındaki karşılıklı güvenin çok önemli olduğuna inanıyorum. Hastalar doktorlarına güvenmeli ve doktorlar da hastalarının en iyi şekilde tedavi edilmesi için ellerinden geleni yapmalıdır. Ancak bu güven ortamının sağlanabilmesi ile sağlık hizmetlerinin kalitesi arttırılabilir. Hekime şiddetin önlenmesi, eğitimli, bilinçli ve birbirine saygılı bir toplum yaratılmasını sağlayabilir.
Yarın: Avukat Orhan Kerim Özcan anlatıyor...