"Fotoğrafta çığır açan, fotoğrafçılığı bizzat sokağa taşıran, belgesellerinde de güçlü üslubunu koruyan, metotlara ya da fotoğrafın tanıdık kurallarına takılmadan sadece kendisi olan William Klein, bir tür bakış eğitimine tabi tutar bizleri."
22 Eylül 2022 20:30
Büyük şehirlerdeki yabancı karakterleri toplumsal ve de bireysel bir tür olarak tanımlayarak uzaklık kavramını incelemek mühim. Manzaraları, mesafeleri, ufukları, çerçeveleri, mahalleleri ve yavaşlığı tüketiyoruz. Misal, sosyal medya aracılığıyla dünyayı kolay ve hızlı bir şekilde yeniden keşfettiğimize inanıyoruz. Mesafe, heyecan ve yeniden yapılanma kavramını ortadan kaldıran sosyal medya coğrafi algımızı bozuyor olabilir mi? Görünür ve görünmez arasında, verimlilik ve edilgenlik arasında, gerçeklik ve kurgu arasındaki sınırları bir adım daha netleştirebiliriz. Geçenlerde (10 Eylül 2022) ölen ikonik fotoğrafçı William Klein’ın New York, Roma, Moskova ve Tokyo’da çektiği fotoğraflara tekrar tekrar bakıyorum. Geniş açılı veya telefoto lensli büyükşehir insanları... Siyah ve beyaz nasıl bu kadar dile gelebilir? Nasıl bu denli çok şey anlatabilir? Çok zıtlıkla, çok perspektifle ve de bunca geometriyle Klein kendi gözünde başka bir evren üretiyor. Avrupa’nın ve elbette dünyanın hayal imgelerinin, kırılgan kimliklerinin ve eşitsizliklerinin kendi bedenlerine ve göçmenleri entegre etme sorunlarına esasen temelde ne ölçüde yabancı olduğunu anlayabilmemiz için bu fotoğraflar bize yardımcı olabilir. Antonia ve Simone ve Berber Dükkanı başlıklı fotoğrafında “O [William Klein] Manhattan’ın Aşağı Doğu Yakası’ndaki bir moda çekimi için, leylak renginde boyadığı terk edilmiş bir berber dükkânının önünde zarif giyimli iki beyaz modele poz ver[dirdi]. Bir dürtüyle, yakınlarda çalışan, beyaz giyinmiş siyah bir adamdan vitrinde (camekânda) yanlarında oturmasını istedi. Vogue editörleri, yayımlanan versiyonda adamı kırptı...”
Antonia ve Simone ve Berber Dükkânı, 1962, New York, William Klein/Howard Greenberg Gallery
On yıllar sonra şimdi ne mutlu ki ısrarla siyah mankenleri kapak yapan moda dergileri var. Peki ne kadar samimiler?
Her zaman maskelerin etrafında dolaşmıyor muyuz? Bu sahte-(yalan) ikizler, kutsal ve kutsal-olmayan arasındaki bulanık sınırlar gözlerimizi kapatmıyor mu? Dünyanın dört bir yanına yaptığımız Klein’ın bu sahici fotoğraf yolculukları, sıradan ve tuhaf, normal ve yabancı arasındaki mesafeyi kapatmıyor mu? Gerçekler ve aralarındaki yanılsamalar değiştiğinde gerçek bir mesafeden söz edilebilir mi? Yerler, zamanlar ve sayı bombardımanı arasında gün geçtikçe daha karmaşık hale gelen giriftliği anlamak için Klein’ın fotoğraflarına ve zihniyetine ihtiyacımız var. Birkaç dakika içinde Instagram üzerinden fotoğraf ve videolarla dünyayı dolaşabiliyorum (dolaştığımı sanıyorum). Bu, görsel ve coğrafi olarak mekân duygusunu, uzaklık duygusunu mahvetmiyor mu? Ancak Klein’ın on yıllar önce Amerika’da çektiği bir fotoğraf üzerinden asırların ağır geçmişi, milyonlarca (ve hatta milyarlarca) insanın yaşadıkları bir saniyede üzerimize yüklenmiyor mu?
Hareketi de alelhusus fotoğrafın içerisinde
Karşımızdaki yabancının kim olduğunu bilmemiz ve kendimizi tanımamız çok değerli. Kırılgan kimliklerimizi doğru bir şekilde inşa etmek için, önce hayalî sınırlarımızın dışında neler olduğunu teşhis etmemiz gerekir. William Klein gibi çığır açan, fotoğrafçılığı bizzat sokağa taşıran, belgesellerinde de güçlü üslubunu koruyan bir isim bu teşhiste önem arz ediyor. Metotlara ya da fotoğrafın tanıdık kurallarına takılmadan sadece kendisi olan, “evet işte bu fotoğraf bir William Klein fotoğrafı” dediğimiz bir tür bakış eğitimi mi mevzu bahis olan? Başka fotoğrafçılarda görmediğimiz şekilde –fotoğraf donmuş bir ânın aksidir– Klein istediğinde hareketi de alelhusus fotoğrafın içerisine yerleştiriyor. Fotoğrafta bulanıklığı (blur) kullanma şekli bana bu hususta sarkacın diğer ucunda bulunan Nikos Economopoulos’u çağırıyor ısrarla. Economopoulos’un olabildiğince sakin, az insanlı ve durağan fotoğraflarının zıddına, Klein’ın fotoğrafları da hareketli, kalabalık, hatta curcunalı, mekânın tüm unsurlarını kullanıyor.
Yoyogi Kuaförlük Okulu, Tokyo, 1961, William Klein/Howard Greenberg Gallery, New York
Klein’ın Yoyogi Kuaförlük Okulu’nda çektiği fotoğrafa bakıyorum tekrar tekrar. Işığı, geometriyi kullanımı, (ön ve arka taraftaki) aynalar ve pencerelerle o denli zengin bir fotoğraf ki… Herkesin farklı yöne baktığı bu fotoğrafta da kimse “poz vermiyor”, yaşayan bir ânı fotoğraflamış Klein.
Joris Ivens, Claude Lelouch, Agnès Varda, Jean-Luc Godard, Chris Marker ve Alain Resnais ile birlikte yönettiği belgesel film Vietnam’dan Uzak [Loin du Vietnam, 1967], Muhammed Ali ve Eldridge Cleaver portrelerini de içeren belgeselleri, sayısız moda çekimi… Bir fotoğrafçı olduğu denli nitelikli bir sinematograf olan William Klein varsıl olmayan bir ailede, New York’ta doğar. Lise eğitimi akabinde henüz 14 yaşında Sosyoloji okumak üzere City College of New York’a girer. Orduya katılmasının ardından Fransa’da görev alır ve sonra da hayatının geri kalanını geçireceği Fransa’da kalmayı seçer.
Sorbonne’da 20. yüzyılın en önemli ressam, heykeltıraş ve film yapımcılarından biri olan Fernard Léger’nin öğrencisi olması Klein’ın hayatını baştan aşağı değiştirir. Klein’ın görsel hususlardaki ışıltısı, yaratıcılığı Vogue dergisinin sanat yönetmeni Alexander Libermann’ın dikkatini çekince sanatçının efsanevi Vogue dönemi başlar…
Evde değiliz artık …
Herkesin farklı yönlere baktığı, fotoğraf kurallarını pek dinlemeyen kompozisyonlarla bakışların dağıldığı fotoğrafları, aslında arka planda oluşan (bazen bir pencere, bazen de bir kapı ya da bir aynanın yardımıyla) ikinci çerçeve içerisindeki kompozisyona da dikkatimizi çekmek isteyen fotoğrafları… Ve en mühimi de sokakta oluşu! Sokaklarda mesafenin her an değiştiği, mesafenin hudutlarının her an yer değiştirebileceği –çünkü evde değilizdir artık– bir açık dünyada William Klein mesafeye kenetlenmiş bir noktadadır hep. Görüntünün uçuştuğu fotoğraflarında bile gerçeklik hususunun kendisiyle bir tür ters-gölge oyunu yapıyor sanki. Bulanık fotoğraflarında da müthiş bir sahicilik var ve bu zıtlıklarla asla sahte-ikiz basitliğine yeltenmiyor. Psikolojik olduğu kadar sosyolojik dertleri de kimi zaman basit addedilebilen fotoğraf sanatına böyle güçlü eklemlediği için, fotoğrafı sokakta, dışarıda, bizzat yaşayan sokaklarda tuttuğu için çok kıymetli Klein. Hiçbir noktada konfora kapılmadan, hiç durmadan dönüşmesi, tanımanın, tanımlamanın her geçen gün zorlaştığı büyükşehirleri, insanları, insanları ve insanları fotoğraflarına misafir etmesi eminim yeni kuşakları etkilemeye devam edecek.
Pierre Bourdieu’nün tanımladığı şekliyle bedenselleşmiş, nesneleşmiş ve kurumsallaşmış olmak üzere üçe ayrılan kültürel sermayeyi [diğer ikisi ekonomik ve sosyal] akılda tutarak William Klein’ın fotoğraflarına bakmak daha fazla yorumu beraberinde getiriyor aslında. New York, Roma, Moskova ve Tokyo aynı zamanda dört farklı toplumu, sosyolojiyi, dört bambaşka vizyonu da aktarıyor. Bedenler, duruşlar, bakışlar değil tek değişen, arka planda muhtelif mekânlarda –yalın bir moda çekimi bile yapsa– çok verimli bilgilerle donatır fotoğrafı. Bize yalnızca anlamak kalır…
•