Üstesinden Gelmek

John Berger’ın önümüzdeki aylarda Metis Yayınları’ndan çıkacak olan Şarkıya Dair Notlar adlı deneme derlemesinden bir bölüm sadece K24 sayfalarında...

10 Mart 2016 13:31

Albert Camus’nün harika kitabı İlk Adam’ı yenilerde tekrar okudum. Kendini böyle bir insan ve böyle bir yazar yapan şeyi, çocukluğunda ve gençliğinde arıyor bu kitapta. Hem de en ufak bir benmerkezcilik sergilemeden. O dönemde dünyanın nasıl bir yer olduğuna ve tarihe dair bir kitap bu.

Kitabı okuduktan sonra, beni böyle bir hikâyeci yapan şeyin ne olduğunu kendime sormaya başladım. Ve bir ipucu yakaladım. Camus’nün bulduklarıyla kıyaslanacak bir şey değil. Kısaca not edilecek tek bir içgörü.

Kendimi bildim bileli, bir tür yetim olduğumu hissetmişimdir. Beni çok seven bir ana babaya sahip olduğum için tuhaf bir yetimlik. Hastalıklı bir durum değildi bu çünkü bu duyguyu mümkün kılan, hatta besleyen bazı maddi koşullar vardı.

Annemle babamı çok az görürdüm. Evde olduğum zamanlarda Yeni Zelandalı bir dadı bakardı bana, annemse mutfakta, pazarda satmak için kek ve şekerleme yapardı. 1930’lardan bahsediyorum, annemle babam belli bir hayat tarzını sürdürmekte, iki yakayı bir araya getirmekte zorlanırdı. Dadıyla bana ayrılmış iki oda vardı ve bunlardan birinde Ağlama Dolabı yer alıyordu. Ne zaman ağlasam onun içine kapatılırdım. Zaman zaman annem yukarıya çıkıp bizim ne vaziyette olduğumuzu kontrol eder, ev yapımı bir kutu çikolatalı şekerleme getirirdi.

Küçük yaşta yatılı okula gönderildim. Bir dönem ortalama üç ay sürerdi ve annemle babam her dönem bir kere ziyaretime gelir, cumartesi öğleden sonra beni gezmeye götürürdü.

Aile sadece Noel bayramında biraraya gelirdi. Amcalar, halalar, kuzenlerle üç gün süren bir şölen yaşanırdı. Daha küçük yaşlardan itibaren, görkemli Noel yemeğinin ardından, toplanmış olan aile efradına bir şeyler anlatmam ve onları güldürmem beklenirdi, uzaklardan gelmiş tuhaf bir ulak gibi.

On altı yaşına geldiğimde yatılı okuldan kaçtım ve Londra’da arkadaşlarımla birlikte bağımsız bir hayat sürmeye çalıştık. Başardık da. Noel zamanı kutlama için bizimkileri ziyaret ederdik. İlk motorumu bana babam hediye etti. On sekiz yaşındayken babamdan bana poz vermesini istedim ve portresini yaptım. Çocukken ressam olmak istemiş ama ailesi izin vermemiş. Yine de madeni bir levha üzerine yaptığı yıldız çiçeği resmini hatıra olarak saklardı, çocukken bu resimli levha benim için bir nevi tılsımdı.

İnsan yetim oldu mu kendi ayakları üzerinde durmayı ve bunu yapmasını sağlayacak her türlü numarayı öğreniyor. Kendi işini kendi görüyor.

Dört beş yaşlarından itibaren kendi işini kendi gören birisi olarak karşılaştığım herkese benim gibi yetimmiş muamelesi yaptım. Sanırım hâlâ da öyle davranıyorum.

Gizli bir yetimler ittifakı öneriyorum. Birbirimize göz kırparız. Hiyerarşiyi reddederiz. Her türlü hiyerarşiyi. Dünyanın pisliğini olduğu gibi kabullenir, buna rağmen nasıl hayatta kaldığımıza dair hikâyeleri paylaşırız. Ayrı dururuz. Evrendeki yıldızların yarısından fazlası hiçbir takımyıldıza ait olmayan yetim yıldızlardır. Takımyıldızların hepsinden daha fazla ışık verirler.

Evet ayrı dururuz. Sanırım okurlara da aynı şekilde yaklaşıyorum ve onlarla aynı şekilde sohbet ediyorum. Siz de yetimmişsiniz gibi.

Bilmem anlatabildim mi?


John Berger, Kasım 2015

 

Çeviri: Aslı Biçen 
Editörün notu: Bu yazı John Berger'ın önümüzdeki aylarda Metis Yayınları'ndan çıkacak olan Şarkıya Dair Notlar adlı deneme derlemesinden yayıncının özel izniyle K24 tarafından Aslı Biçen'e çevirtilmiş ve yayınlanmıştır. Hiçbir suretle kopyalanıp yayınlamaz.