Suçları: Barış için yazmak

Kitaplarının toplatma kararının ardından Hasan Cemal ve Tuğçe Tatari K24’e konuştu. Cemal: Bu bir sansürdür. Tatari: Bir kitabı değerlendirebilmek siyasetçilerin veya savcıların işi olamaz...

16 Aralık 2015 16:00

Gazeteci Tuğçe Tatari’nin Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim ile T24 yazarı ve Bağımsız Gazetecilik Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Cemal’in Delila: Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri ve Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri kitaplarına getirilen toplatma kararını Cemal ve Tatari K24’e değerlendirdi...

Hasan Cemal: Yazarlık zincire vurulmaya çalışılıyor

Delila: Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri, Hasan Cemal, Everest YayınlarıBu bir sansürdür. Sansür kararıyla gazetecilik, yazarlık zincire vurulmaya çalışılıyor. Aynısını 1990’larda da yaşadık; köy yakmalar, köy boşaltmalar, faili meçhuller ardından sansür kararları geldi. Genelkurmay’ın gazetecileri toplayıp ne yazmaları gerektiğini söylediği günleri de biliyorum. Şimdi aynı şey yapılmak isteniyor.

Hasan Cemal’in bugün T24’te yayınlanan “Kitaplarımın ve özgürlüğün yanındayım” başlıklı yazısını okumak için tıklayın.

Tuğçe Tatari: Kitabım düşman dili değil, barış dili ile yazılmış bir kitaptır

Kitabım aslında barışa katkı sağlayacak, en azından o niyetle yazılmış bir kitap. 40 yıldır süregelen savaşta, çoğunluğun fanatik düzeyde yaşadığı düşmanlıkları bir kenara bırakıp tarafların birbirini tanımasına, anlamasına vesile olmayı hedefleyen bir kitap. Kürtlere anlatacak pek de yeni bir sözü olmayan ama çoğunluklu olarak Türklere yeni bir bakış açısı sunan bir kitap. Bunu da yazarı olarak ben değil kitapta kendi hikâyelerini anlatan insanlar sağlıyor aslında.

Bunu anlatmaya çalışmak bile ayıp geliyor bana. Yani kitabım düşman dili değil, barış dili ile yazılmış bir kitaptır açıklamasında bulunmak. Bir kitabın niyetine bakılmaz. Bir kitap hiçbir hükümetin veya devletin siyasi görüşü, ideolojik yapısı veya yeni belirlediği duruşuna göre tartılamaz. Bir kitabı değerlendirebilmek siyasetçilerin veya savcıların işi olamaz...

Ne acıdır ki Türkiye’de devlet sistematiği hiç değişmiyor. Barışa karar verildiğinde Kürtlere, örgütlerine ve hikâyelerine dair çalışmalar yapabileceğiz ama tekrar savaş kararı alındığı anda suçlu olacağız, yasaklanacağız, kovulacağız!

Kitaplara konu olan liderleriyle görüşmeler yapan bir devlet sonra kalkıp o kitapları yasaklatacak! Bu sadece utanç duyulması gereken bir hamle daha, nicelerini gördük, görüyoruz ve malesef görmeye de devam edeceğiz belli ki... Bu kararın alım aşamasında rol oynamış herkesin kendinden utanması gerekir bana göre. 

Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim, Tuğçe Tatari, Doğan Kitap

Üç ay önce yayınevinden şahsıma iletilen rapora göre; 8 baskı yapmış, 21.000 satmış bir kitaptan söz ediyoruz... Tüm siyasi partilerden en az 4’er kişiye imzalanarak gönderilmiş, buna meselenin muhatapları olduğu gerekçesiyle şüphesiz Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç ve Yalçın Akdoğan gibi isimlerin de dahil olduğu bir listeye özel olarak ve tek tek gönderilmiş bir kitaptan söz ediyoruz...

Ayrıca; basılan kitaplar birinci baskılarda 6 adet derleme müdürlüğüne (Eminönü), 4 adet savcılık (Bakırköy), 3 adet de valiliğe gönderiliyor. İkinci ve diğer müteakip baskılar ise yine 4 adet savcılık, 3 adet de valiliğe her defasında gidiyor. Bu her kitap için uygulanan bir prosedür. Yani savcılıkta her baskıyla gönderilmiş toplam 32 adet kitabım bulunmakta! Komik değil mi? Aslında komik. Şayet başka bir ülkede yaşansa bu olaya sadece kahkahalarla gülerdik. Ama bu tip hedef göstermelerin nereye vardığını iyi bildiğimizden gülemiyoruz!

Bir operasyon kapsamında şüphelilerin evlerinde/üstlerinde ele geçirilen kitapların da şüpheli kabul edildiği bir döneme daha girdik demek ki. Ne desem boş aslında, durumun vahameti ortada. Karara itiraz ettik gelecek cevaba göre avukatım Aslı Kazan’ın da açıkladığı gibi gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmeyi düşünüyoruz.

Bağımsız Gazetecilik Platformu: Toplatma kararı, iktidarın sıkıyönetim hevesinin tezahürüdür

Punto 24 Bağımsız Gazetecilik Platformu ise yaptığı açıklamada, “Toplatma kararına dayanak olarak gösterilen Basın Kanunu’nun 25. Maddesinde toplatmaya konu kitaplarla ilgili devam eden bir soruşturma ve kovuşturmanın olması gerektiği açıkça belirtilmektedir. Ancak yayınlanmasının üzerinden uzun zaman geçmiş ve yüz binlerce okura ulaşmış kitaplar hakkında şu ana kadar tek bir soruşturma ve kovuşturma açılmamıştır. Toplatma kararı, Basın Kanunu’nun 25. Maddesi, Anayasa’nın ifade özgürlüğü ile ilgili 26 ve 28. Maddeleri ve AİHS’in 10. Maddesine açıkça aykırıdır” ifadesini kullanarak kitapların toplatılmasını, son zamanlarda Kürt illerinde yaşanan şiddet olaylarından bağımsız değerlendirmenin imkânsız olduğunun altını çizdi.  

Bizler de K24 ekibi olarak ifade özgürlüğünü yok sayan bu toplatma kararlarına karşı hukuki mücadelenin takipçisi olacağımızı okur ve yazarların bilgisine sunarız. (K24)