Türkiye Yayıncılar Birliği’nden çağrı: Yargıyı ve iktidarı ülkemizde sivil ve barışçıl ifade biçimlerini bastırarak şiddet ortamına katkıda bulunmamaya çağırıyor, yayınlama özgürlüğü ve toplumsal barış çağrımızı yineliyoruz
Tuğçe Tatari’nin Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim ile Hasan Cemal'in Delila: Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri ve Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri kitaplarına getirilen toplatma kararının duyulmasının ardından Türkiye Yayıncılar Birliği de bir çağrı paylaştı. İşte o çağrının tam metni.
Gazeteci Hasan Cemal’in Delila: Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükler ve Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri, gazeteci Tuğçe Tatari’nin Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim ve Müslüm Yücel'in Abdullah Öcalan: Amara'dan İmralı’ya adlı kitapları ile diğer birkaç kitap hakkında Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesince toplatma kararı verildiği öğrenilmiştir.
Ev aramalarında bulunan kitapların mahkeme kayıtlarına geçmesiyle, maalesef Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Yayınlama Özgürlüğü Raporlarından eksik olmayan “suç delili sayılan kitaplar” arasına üç başlık daha eklenmiştir.
Kararda, bu kitaplarda terör örgütünün şiddetini meşru gösterecek ve teşvik edecek şekilde propagandasının yapıldığı, suçun övüldüğü ileri sürülmektedir. Yazarlar Hasan Cemal, Tuğçe Tatari ve Müslüm Yücel’in terörist olmadıklarını, yazılarını terör örgütleri için yazmadıklarını biliyoruz. Kitapları bulunduranların da kitap okudukları için terörist sayılmalarını kabul etmiyoruz. Okumak ve yazmak suç değildir, kitaplar herhangi bir suçun kanıtı sayılamaz. Acı olan, bu gerçeği tekrar tekrar dillendirmek ve savunmak zorunda kalmaktır.
Bu kitapların yasaklanması tesadüf değildir. İktidarın kitaplara bakınca silahlardan daha büyük bir tehdit algılamasının değişmediği anlaşılmaktadır. Bunun nedeni, bazı yayınların, hatalı eylem ve politikaları eleştirmede silahlardan daha etkili olması, toplumun geniş kesimlerince kabul görüp yayılması, iktidarları toplumu dinlemeye ve hatalarını düzeltmeye zorlamasıdır. Tam da bu nedenle kitaplar, yazarlar, gazeteciler özgür olmalıdır. Zira endişemiz odur ki, böyle sivil ve barışçıl ifade yollarının yasaklarla bastırılması sadece sonlandırılacağı iddia edilen şiddet ve savaş ortamının daha da büyümesine yarayacaktır.
Genellikle terör suçlarına dayandırılan kitap toplatma kararlarının yanı sıra, TCK’nin “hakaret” maddesine dayanarak devlet görevlilerinin kitaplarından dolayı gazeteci ve yazarlara davalar açması, bu kişilerin ağır para cezalarıyla sindirilmeye çalışılması da hız kesmeden süren bir yayınlama özgürlüğü ihlalidir. Son olarak gazeteci Ahmet Şık’a Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda adlı kitabında Binali Yıldırım’a hakaret ettiği gerekçesiyle dört bin lira manevi tazminat cezası verilmiştir.
Bu kararlar, yargının bağımsızlığına olan güvenimizi zedelemekte, gelecek günlerde daha ağır temel hak ihlalleriyle karşılaşacağımız endişesi doğurmaktadır. Yargıyı ve iktidarı ülkemizde sivil ve barışçıl ifade biçimlerini bastırarak şiddet ortamına katkıda bulunmamaya çağırıyor, yayınlama özgürlüğü ve toplumsal barış çağrımızı yineliyoruz.