Sahibinden orijinal retro: The Cemil Show Soundtrack

“Bizim ailede özellikle de babam eski filmleri çok severdi. Ana akım Türk televizyonlarında üç milyon kez oynayan filmleri tekrar tekrar izlerdi. Ben de çocukken ses kaydeden teybimi televizyonun altına koyar, o filmlerin sesini kaydeder, sonra da oyuncaklarımı o müzik ve seslerle oynatırdım.”

20 Şubat 2021 23:49

Kazandığım ilk parayla müzik namına aldığım ilk şeyin başarılı bir soundtrack albümü olması –ismi şimdi lazım değil fakat on numara bir soundtrack’ti– film müziklerini ait oldukları filmlerden bağımsız dinleme, bazen de duyma pratiğine keyifli bir başlangıç yapmama vesile olmuştu. Filme bayılıp bir koşu gidip müziklerini almıştım. Soundtrack albümlerini filmlerinden önce dinlemeye ise çok alışık değilim fakat müzikal dünyasını sevdiğim ve merak ettiğim arkadaşım Taner Yücel’in bir soundtrack albümü hazırladığını duyar duymaz hemen The Cemil Show’un müziklerine kafayı uzattım. Vaziyetim: Filmi çok merak ediyorum! Filmin konusu bir cümleyle “Eski bir Yeşilçam aktörüyle yolları karanlık bir biçimde kesişen bir güvenlik memurunun hikâyesi”, yani Cemil’in hikâyesi. Yönetmenliğini Barış Sarhan’ın yaptığı The Cemil Show, prömiyerini 4 Şubat’ta Rotterdam Film Festivalinde yaptı. Ayrıca aldığımız yeni bir duyuma göre mart ayında Sofya Uluslararası Film Festivali ve Osaka Film Festivallerinin ana yarışmalarına seçilmiş. Türkiye’de ise ne zaman gösterime gireceği, pandemi sebebiyle kapalı olan sinema salonlarının kapılarını tekrar açmasına bağlı. Filme doğru güzel bir patika çizen, görsel dünyası epey zengin bu soundtrack albümü aynı zamanda Taner Yücel’in ilk kişisel albüm çalışması. Albümün tanıtım yazısında ilham kaynağının Yeşilçam aksiyon sahnelerinde kullanılan müzikler olduğunu, ayrıca süreçte John Carpenter, Lalo Schifrin, Philip Glass, Alessandro Alessandroni, Bruno Nicolai, François De Roubaix, John Barry gibi isimlerden etkilendiğini belirtmiş. Söyleşimizde biz de bunlara ve dahasına değindik ama sohbete Taner’in bu albüm sayesinde meyvesini yediğimiz müzikal ağacını ucundan da olsa konuşarak başladık.

Klasik sorum: Bu tuhaf günlerde nasılsın?

Hem duygusal hem de maddi anlamda zor günler geçiriyorum. Çok iyiyim diyemeyeceğim ama bir yandan da şükretmek lazım diyorum.

Müziğini ve The Cemil Show’u konuşmaya başlamadan önce bir soru: Anadolu Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü’nü ne esti de terk ettin, bıraktıktan sonra neler oldu?

Okullarda genelde ne yapman gerektiğini gösteren ve onu öğreten bir öğretim sistemi olduğu için ne yapmak istediğimi hiç anlama ve tanıma şansım olmadı. Müziği ise çok ilkel, tabiri caizse cahilce yapmanın bana verdiği bir haz vardı. Müzikteki o deneme cesaretini hep çok sevdim. Bu arada çizgi film bölümünü sesi, görseli ve müziği birleştirebileceğim ortak bir alan olduğu için seçmiştim. Fakat maalesef bölüme girince çizgi film yapabilecek yeti ve sabra sahip olan biri olmadığımı fark ettim. Biraz da bu yüzden müziğe daha çok yönelmek istedim. Okulu bırakınca da sadece müzik işleriyle uğraşmaya başladım. İlk olarak Eskişehir’de cover gruplarıyla müzik yapmaya başladım. Sonra beste gruplarıyla birkaç denemem oldu. Neon adında Türkçe sözlü bir rock grubum vardı. Çok da tatmin olduğum bir müzik yapmıyorduk ama tecrübe olarak çok şey öğrendim. Tüm bunlardan sonra ise hayatımı uzun bir askerlik dönemi kaplıyor.

Taner Yücel. Fotoğraf: Zeynep Özkanca

Çalgıcılık, bestekârlık, aranjörlük, prodüktörlük… Müzikal icraat olarak birbirlerinden ne zaman ayrışmaya başladılar?

Bunların her birinin ayrı bir dal olduğunu ve bir sound’un bunların hepsinin birleşimiyle oluştuğunu Neon’da öğrenmiştim. Daha sonra tüm bu alanları ve süreçlerini biraz yalnızlaşarak öğrendim. Çünkü grup müziği yapmaya ya da nasıl diyeyim, ortaklaşarak üretmeye çok da müsait bir yapım yok. Mesela şimdiye kadar hiç uzun soluklu bir grubum olmadı. Sonuçta artık bir gitarı kaydetmek çok kolay. İş bilgisayara bağlı bir ses kartına ve bir tane de enstrüman kablosuna bakıyor. Miksing, editleme, plug-in’ler vs., tüm bunlara hâkim olduğunda, bir şekilde ortaya bir ifade biçimi çıkarabiliyorsun.

Peki, bunlardan birinin senin için bir önceliği var mı? Misal, prodüktörlüğünü nasıl tarif edersin?

Bu alanlardan tek birini seçemem. Hayalim bir gün kendime ait bir stüdyomun olması ve sabah kahvaltıdan sonra oradaki oyuncaklarımla oynamaya başlamak. Kendi stüdyomda hem kendi müziğimi hem de kendi prodüksiyonumu yapmak istiyorum. Prodüktörlük babında ise, insanların benimle çalışırken rahat ettiğine dair duyumlar alıyorum. Çalıştığım artistler veya grupların neyi sevdiklerini detaylarıyla öğrenmek istiyorum. Şarkılarının hikâyelerini, ne etki bırakmak istediklerini tüm detaylarıyla öğrenmek önemli, çünkü sen ne kadar edebiyatçı gibi yaklaşsan da, bazen sözleri sahibinin gözünden okuman zor olabiliyor. Zaten bunları ondan dinleyince hikâyenin dışına çıkmayan bir şey sunmuş oluyorsun. Onlar da tabii ki bu çalışma biçiminden tatmin oluyorlar.

Her prodüktör gibi senin de, normalde çok da kürek sallamayacağın sulara bir davet üzerine gidip orada bir şeyler üretme halin oluyordur. Kendi ördüğün müzikal dünyanla başkalarının müziğinin arasındaki sınırı nasıl tarif edersin?

Sonuçta benimle bir şeyler yapmak isteyen müzisyen bana yaptığım bir şeyi referans alarak geliyor. Bu işleri bazen kolaylaştırabiliyor ama bazen de zorlaştırabiliyor. Çünkü ben o kişinin o istediği şeyi yapmaktan çok da heyecan duymayabiliyorum. Mesela Jakuzi referansıyla çok fazla kişi geliyor ve ben bunu istemediğim için çoğunlukla reddediyorum. Sonuçta bir işi sadece para için yapma hissiyatından hoşlanmıyorum.

Neon haricinde parçası olduğun gruplar HaZaVuZu, Ses Perileri, Jakuzi ve The Raws. Bunlardan hangisine daha ait hissediyorsun, ki içimden bir ses The Raws diyor. Eğlendiğiniz her halinizden belli.

Doğru bir tahmin. Müziğimiz tamamen metronomsuz, ilkel bir sistem üzerine kuruluydu. O eğlence halinin dinleyiciye yansımasında grubun dinamiğinin ve hücum kayıt yapmamızın çok büyük bir etkisi vardı. The Raws şımardığım, birlikte çok eğlendiğimiz, oramızı buramızı boyayıp yarı çıplak sahneye çıkıp sapıttığımız çok güzel bir eğlence ve inanılmaz bir tatmin alanıydı benim için.

The Raws – “İntikam Peşinde”

Artık ufak ufak görselliğe doğru yelken açalım. Soundcloud hesabında gezindiğimde çoğunlukla bir sinema kokusu alıyorum. Temelleri nereye uzanıyor?

Bizim ailede özellikle de babam eski filmleri çok severdi. Ana akım Türk televizyonlarında üç milyon kez oynayan filmleri tekrar tekrar izlerdi. Ben de çocukken ses kaydeden teybimi televizyonun altına koyar, o filmlerin sesini kaydeder, sonra da oyuncaklarımı o müzik ve seslerle oynatırdım. Zaten müzikle ilk haşır neşir olmam bu şekilde başladı. Battal Gazi’nin müziklerine özellikle bayılırdım. Tabii o zaman o filmlere ait olduğunu zannettiğim müziklerin John Barry gibi inanılmaz bestecilere ait olduklarını sonradan öğrenmiştim. Yaptığım prodüksiyonlar için genelde hep “Çok  retro tınlıyor,” derler. Halbuki ben retro bir şey yapmıyorum ki, zaten oradayım ve hatta belki de hâlâ gelemedim 2021’e.

Sence bir müzik albümüyle bir soundtrack albümünün temel farklılıkları nelerdir?

Bir soundtrack albümünün içerisinde görüntüye eşlik eden, ivmeli, dinamikli müzikler vardır. Bunlar görsel olmadan çalışmayacak duyusal datalardır. Mesela The Cemil Show’un içerisinde filmin hikâyesine ve akışına göre dönemsel farklılıkları olan bir sürü farklı müzik var. Şayet bunlar bir müzik albümü olarak yayınlansaydı şahsen dinlemekte zorlanırdım. Ama bir soundtrack olarak dinlediğinde kafanda bambaşka bir estetik algıyla, istemsiz bir şekilde canlandırıyorsun. Enstrümantal veya sözlü bir müzik albümünde ise başka bir konsept söz konusu.

 

The Cemil Show – Trailer

The Cemil Show’dan bahsetmenin vakti geldi sanırım. Bu serüven senin için nasıl başladı?

Barış (Sarhan), The Cemil Show [2015] kısa filminin müziklerini yapmamı teklif ettiği sırada Jakuzi’nin ilk albümü Fantezi Müzik’i hazırlamakla meşguldüm. Hiç vaktim olmadığı için sık sık e-mail atmasına ve aramasına rağmen doğru dürüst ilgilenememiştim Aradan yıllar geçtikten sonra bu sefer uzun metraj The Cemil Show için benimle tekrar temasa geçti. Ne yalan söyleyeyim, önce hatırlayamadım. Sonra e-mail’lerime baktığımda, üstüne üstlük onu o zaman cevapsız bıraktığımı gördüm. Ben olsam küserdim herhalde, o ise hedefine odaklanmış belli ki... Velhasılıkelam, senaryoyu okuduğumda çok etkilendim ve beğendim. Film bana senaryo aşamasında gelmişti. Kısası çekildiği için elimde bir renk paleti de vardı. Ufak tefek üzerinde çalışmaya başladım, zaten ilk çekim günlerinden itibaren de filme müdahil olmaya başladım.

Sonunda sadece onun yapmak istediğinden farklı okuduğum hissiyat ve durumlarla ilgili birkaç revizyonu oldu. Bu arada Barış ego problemi olmayan, müthiş bir yönetmen. Beni bugüne kadar bu kadar serbest bırakan, bana sonsuz bir şekilde güvenen tek yönetmen. Ayrıca filmin kurgusuyla ilgili de yaptığım her yorumu kale aldı. Ben reklam jingle’ları da yapıyorum, şimdiye kadar böyle bir şeye rastlamadım. Barış “Sen benim için sadece bu filmin müziklerini yapan bir müzisyen değilsin, her şeyi birlikte düşünüp tasarlıyoruz” diyen bir yönetmen.

Kamera arkasından bir an – Sarhan Projects

Çalışma süreci boyunca yönetmen dışında kimlerle temastaydın?

En baştan itibaren kurgucu arkadaşım Evren’le (Luş) çok fazla paslaşmalarımız oldu. Hatta Barış’a göndermeden önce Evren’e gönderiyordum. Çünkü onun filmin trafiğine göre tasarladığı bir dinamik vardı. Ardından ses tasarımını yapan Yalın’la da (Özgencil) çok fazla paslaştık. Hatta ses tasarımının miksing aşamasının büyük bir kısmında ordaydım. Bu arada Yalın da fikir almaya, yönlendirmelere çok açık müthiş bir karakterdi.

The Cemil Show Soundtrack

Filmde müziklerini nasıl duyuyoruz?

Aslında müziklerin çoğunu bir müzik parçası olarak duymuyoruz. Filmin sahnelerinde gördüğümüz radyo, televizyon gibi başka başka aparatlardan lo-fi, deforme edilmiş sesler halinde duyuyoruz. Bazılarını da yerleştirilmiş bir dış müzik gibi duyuyoruz. Mesela Kâbus’u sanki o döneme ait bir Metin Erksan filminin müziği gibi duyacağız. Bu arada soundtrack, filmin akışıyla senkron.

 

Filmden bir kesit – Sarhan Projects 

Biraz da senin mutfağından bahsedelim. Nasıl bir ortamda hazırladın müzikleri?

Filmin içinde birden fazla film var. Dolayısıyla art arda değil, dur-kalklı bir çekim sürecinde tamamlandı. Arada molalar verdik. Müziklerin yapım aşaması ise hem çekimlerle senkron bir şekilde ilerlediğim hem de birkaç kere kurgu değişip de bazı kompozisyonları değiştirmek durumunda kaldığım için altı ay kadar sürdü. Albümü tamamen ev ortamında, PC’m ve ses kartımla kendi başıma kaydettim. Sample sesler, midi’ler, plug-in’ler üzerinden bir dünya yaratmaya çalıştım. Normalde 2019 Aralık’ta bitirmiştim müzikleri. Filmde kullanılacakları için daha farklı bir miksajları vardı. Daha sonra müzikleri soundtrack olarak yayınlamaya karar verince daha dinlenebilir hale getirmek için üzerine normal bir müzik miksi yaptım. Görkem de (Karabudak) mastering’lerini yaptı, ki çok sorunlu yolladığım mikslerdi. Zaten bu işleri yıllardır birlikte yapıyoruz. Görkem’le zamanla çok hızlı bir çalışma düzeneği kurduk.

Tasarladığın, hayal ettiğin şeyle sonuç, yani filmde izlediğin, duyduğun örtüşüyor muydu?

Açıkçası her şey tasarladığım gibi oldu.

Kamera arkasından bir başka an – Sarhan Projects

Bir de söyleşiden önceki konuşmamızda bu süreçte komik anlar yaşadığından bahsetmiştin. Bir örnek verebilir misin?

Mesela bence big brass gibi hacmi büyük, etkili enstrümanların seslerini sadece bir mouse’a tıklayarak yapmak başlı başına komik bir görüntü. Teknolojinin payı gerçekten de çok büyük ama hiçbir zaman gerçeğinin yerini alamayacak sesler bunlar. Eminim gerçek sesler büyük orkestralarla, büyük stüdyolarda kaydedilse bambaşka bir lezzeti olurdu. Yine de çıkan sonuçtan hiç de rahatsız değilim.

Soundtrack neden filmden önce yayınlandı?

Filmin müziklerini yayınlamak benim fikrimdi ve Barış’la bunu tartışmadık bile. Bu film için ‘60’ların ve ‘70’lerin Yeşilçam filmlerinde araklanarak kullanılmış İtalyan, Fransız müzikleri besteleme derdine düşmüştüm. Bunlar biraz daha iyi anlaşılsın, daha iyi duyulsun diye de önden yayınlanmasını istedim.

The Cemil Show’da daha önce, babanın ölümünün ardından onun için bestelediğin ve onun adını taşıyan Dündar Bey parçası kendine yer bulmuş. Onun dışında filme uyarladığın başka parçaların da var mı?

Dündar Bey’in dışında böyle bir parça yok. Bir tek, Sinanılmaz’ın kaydını birlikte yaptığımız, prodüksiyon ve aranjmanında bulunduğum Beş ve On Yedi adlı parçanın enstrümantal versiyonu var. Dündar Bey’in bu filmde kullanılma hikâyesi ise ilginç oldu. Babamın doğum günü için yapmıştım o parçayı. Kıymetlim olduğu için de kullanmayı hiç önermemiştim. Barış ise bu parçayı ne kadar çok beğendiğini birkaç kere söylemişti. Sonra bana haber vermeden öyle güzel ama kritik bir sahneye koymuş ki izlerken bayağı bir etkilendim. O an bu filmin müziklerini yapmamın sanki babamın bana bir kıyağı olduğunu hissettim.

Taner Yücel - Dündar Bey

Başrol Cemil’in sendeki yansımasını nasıl tarif edersin?

Karakteri canlandıran Ozan Çelik. Çok yetenekli biri ve gerçekten harika bir oyuncu. Soundtrack’te okuduğu Huri misin? adında harika bir kaside var. Cemil bir Yeşilçam artistine kafayı takmış bir AVM güvenlik görevlisi. Böyle bir tipten çok da sosyal olması, toplumla müthiş bir uyum içinde olması beklenemez sanırım. Açıkçası hikâyeyi çok fazla bu karakterin açısından düşünmeye çalışıp onunla biraz fazla bütünleştim. Hatta bir ara onun psikolojisinden çıkmak için özel bir çaba harcamam gerekti. Bir de filmdeki diğer karakterlerin ona bakış açısı, tutumu beni üzdü. Çok iyi niyetli ve tatlı bir karakter Cemil. 

Ortaya çıkan filmle ilgili hem bir izleyici hem de ekibin bir üyesi olarak neler hissediyorsun?

Büyük bir heyecan hissediyorum. Albümün yayınlanmış olması bu heyecanı azaltmadı. Filmin daha izlenmemiş olması sanki sürecin başındaymışım gibi hissettiriyor. Bu tarz yerli bir yapımla pek de karşılaşmadığımı söylersem hiç de abartmış olmam.

The Cemil Show Soundtrack Künye:
Müzikler ve hemen hemen her şey: Taner Yücel
Trompetler: Can Ömer Uygan
Miks: Taner Yücel
Mastering: Görkem Karabudak

The Cemil Show Künye:
Yönetmen & senarist: Barış Sarhan
Prodüktörler: Barış Sarhan, Umut Eğitimci
Prodüksiyon: Sarhan Projects
Görüntü yönetmeni: Soykut Turan
Müzik: Taner Yücel
Kurgu: Evren Luş
Ortak prodüktörler: Levend Çağıl, Önder Önsal
Ses tasarım: Yalın Özgencil
Prodüksiyon tasarım: Billur Turan

Oyuncular: Ozan Çelik, Nesrin Cavadzade, Alican Yücesoy, Cezmi Baskın, Başar Alemdar, Fuat Kökek, Ülkünur Arslan

Afiş Tasarım: Barış Sarhan

 

GİRİŞ RESMİ

The Cemil Show filminden bir sahne.