Reflection – Arafta bir gece

"Savaşkurt'un meydan okuması Türkiye sinemasında artık dile düşen taşra anlatısına karşı bir yerde konumlanıyor. Uzaklara bakan ressam, kentli adamın sıkıntısı, bozkırın ortasındaki entelektüel ya da yarı aydın adamlardan ve kadınlardan uzağa düşen bu anti anlatım hikâyeye öyle bir mesafe koyuyor ki, izleyiciye alan açıyor."

15 Eylül 2022 16:33

 

“Ne kadar korkunç hoyrat bir gezegen bu. Hâkim türler sadist geri zekâlılardan oluşuyor, ahmakça bir nefretle kabarmış duygusal açlığın iğrenç hatlarını taşıyor yüzleri. Umutsuz süprüntüler.”

Beat tanrısı Burroughs Benim Eğitimim kitabında bu sözcükleri yazarken, Türkiye’de çekilecek olanReflection (Akis) isimli bir filme ilham kaynağı olacağından tabii ki haberi yoktu. Hatta birkaç satır sonra şöyle devam etmişti; Oteldeyim, Ölüler Ülkesinin büyük otelinde.

Reflection (2021) senarist Mehmet Kala’nın 2012 yılında kaleme aldığı bir tiyatro metni aslında. Damat Koğuşu filminde de birlikte çalıştıkları yönetmen İlker Savaşkurt ile bu hikâyeyi uzun metraja dökmeye karar vermeleri de bizim şansımız. Böylelikle Ashu Otel ve onun tekinsiz sakinleri daha çok insana ulaşacak demektir. Hatta 16. Harlem Uluslararası Film Festivali’nden “En İyi Yabancı Film” ödülünü alarak bunu yapmaya başladı bile.

Filmde hiçliğin ortasında ve zamandan bağımsız Ashu Otel’e gelen misafirler kendileriyle/birbirleriyle yüzleşeceklerinden habersizler. Resepsiyonist (ya da daha fazlası) Mr. Ashu (Ali Süreyya Tuncer) onları oldukça nazik bir misafirperverlikle karşılıyor. Raven, Shadow, Sisto, Peso, Domino ve Sandra sırasıyla otele giriş yaptıklarında peşlerinden beliren Saint Sodom (Selçuk Yöntem) tüm bu umutsuz süprüntülere ayna olmaya geliyor. Bu akis gittikçe Narcissus’un sudaki görüntüsünden, suyun dalgalarıyla yayılan bir kaosa dönüşüyor. Otelin gecelik sakinleri günahlarını hatırladıkça nerdeyse toplu histeri gibi işler çığırından çıkmaya başlıyor.

Bu kez Burroughs’un ölüler oteli adresi olan Ashu Otel, filmin ana kahramanı gibi etli, kanlı canlı bir yapı olarak izleyiciyi hemen sarıp sarmalıyor ve adeta ‘90’lar karanlık sinemasının kucağına bırakıyor. Mesela o karanlıkta Dönersen Islık Çal’ı hatırlayıveriyoruz hemen. Benzer bir tekinsizlikle karşılaşıyoruz. Zaten “tekinsizlik” adeta bu hikâyenin manşeti. Saint Sodom bir İlahi Komedya etkisiyle odalarda Vergilius gibi lanetlenmişlerle dolaşırken akla “…İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu” dizesi geliyor. Bu dize eserin “Cehennem” bölümüne ait olsa da Reflection aslında bizi Araf’a götürüyor.

Oteller zaten bir anlamda Araf’tır. Aitsizliği ve uçsuzluğu çağrıştıran Ashu Otel’i fiziksel bir yapı olmanın ötesinde, aslında karakterlerin hapsedildikleri kendi bellekleri olarak da okuyabiliriz. Her karakter belleğinde geriye doğru gittikçe Araf’ın duvarları da çatlamaya başlar ve sütliman zihinler giderek cehenneme doğru kayıp gider.

Kala’nın senaryosu epik/gündelik bir dile sahip. Özellikle Saint Sodom’un ağzında şiire yakın duran bu dil (filmin İngilizce olması bu durumu tamamlayıcı kılıyor) kurulan atmosferi sırtlayan önemli bir dinamiklerden biri haline geliyor. Savaşkurt’un kamerası ise aynı akışla takip ediyor cümleleri ve karakterleri. Böylelikle Reflection “orada olduğumuz” filmlerden biri oluyor. Filmde bütün karakterlerin geçmişten hesabı olması üzerinden bir medeniyet eleştirisi de izliyoruz. Özellikle insanın doyumsuzluğu ve vahşiliğinin nasıl da aynı kaldığı, sadece oyunlarını ve giysilerini değiştirdiği üzerinde duruluyor. Saint Sodom’un bütün kışkırtmaları sadece karakterlere değil, tüm insanlara değiyor.

Savaşkurt ise daha önce Damat Koğuşu filminde yaptığı gibi bizi bir meydan okumayla baş başa bırakıyor. Bu meydan okuma Türkiye sinemasında artık dile düşen taşra anlatısına karşı bir yerde konumlanıyor. Uzaklara bakan ressam, kentli adamın sıkıntısı, bozkırın ortasındaki entelektüel ya da yarı aydın adam ve kadınlardan uzağa düşen bu anti anlatım hikâyeye öyle bir mesafe koyuyor ki, izleyiciye alan açıyor. Neredeyse klişeye dönüşen bu taşra anlatısı dışında bir sinema arayışında olanların kaçırmaması gereken, eline kalemi ya da kamerayı yeni almak isteyenler için de yüreklendirici bir yapım.

23 Eylül’de izleyiciyle buluşacak olan filmde Selçuk Yöntem, Ali Süreyya Tuncer, Taro Emir Tekin, Yasemin Szawlowski, İbrahim Aköz, Elit Cam, Mustafa Noyan Arat ve Simona Theoharova rol alıyor.