Kıraathane Kitap Şenliği'nden izlenimler – 2

Dördüncü Kıraathane Kitap Şenliği'ne katılan yayınevlerinin stantlarındaki kitaplardan ve hazırlamakta oldukları yayınlardan bazıları: İstos, Encore, Baobab, Avesta, 160. Kilometre, Alef.

15 Eylül 2022 10:00

istos yayın

Bağımsız bir yayınevi olan istos, İstanbul Rum topluluğunun parçası kurucularının kişisel inisiyatifiyle, Rumların ve şehrin tarihi, kültürü ve hayatına dair çalışmalara bir katkı koymak, on yıllarca kesintiye uğramış bir yayın geleneğini canlandırmak ve ‘nostalji’yle yetinmemek, nostaljiyi halihazırda devam eden pratikle ikame etmek amacıyla 2012 yılında okurla buluştu.

istos yayın olarak tanıklıklar, politika historika, elenika, turkika, mikroistoria ve komikosmos dizileriyle Türkçe, Yunanca-Türkçe ve Yunanca eserleri okuyucuyla buluşturuyoruz. Bir yandan “temel” nitelikte kitaplarla artık tarihi bir vesika sayılabilecek metinleri Türkçeye kazandırırken, bir yandan da günümüzde üretilen Türkçe ve Yunanca edebi ve akademik çalışmaları yayımlıyoruz. 

“Şimdi Kim Kaldı İmroz’da?” Mutlular Adasından Yasak Bölgeye: Gökçeada
Serdar Korucu

Olan olmuş, ne olur?” denilmesin. Unutulmasın. Tarih olsun, diye.

Gazeteci ve yazar Serdar Korucu’nun hazırladığı Şimdi Kim Kaldı İmroz’da? 2020 sonbaharı ile 2022 yılı başına kadar Türkiye ve Yunanistan’daki dört yerde – İmroz/ Gökçeada, İstanbul, Selanik ve Atina’da; konuşulan dört dilde – Türkçe, Rumca, İngilizce, Fransızca; 1960’lardan itibaren adada yaşananların, “ahalinin gidişinin” tanığı olan 28 İmrozlu görüşmeciyle yapılan mülakatlardan oluşuyor. Bu mülakatlarla okur hem İmroz’daki ‘eski’ hayatı hem de giden ve kalan İmrozluların arada kalmışlığını tecrübe ederken, gerek devlet politikalarının ‘operasyon sahası’ndaki etkisini gerekse de dönemin basınına tahrif edilerek yansımış ve genel kamuoyunun algısını belirlemiş bazı vakaları bizzat yaşayanlarından dinleyebiliyor.

Bugün yeniden üretilmiş ‘otantik’ kimliğiyle turistik bir merkeze dönüşen Gökçeada’nın hâlâ yaşamakta direnen geçmişini, kültürünü ve umudunu hatırlamak için… “Olan olmuş, ne olur?” denilmesin. Unutulmasın. Tarih olsun, diye.

Çıngıraklı Tatar
Teodor Kasap
Hazırlayan: Seval Şahin, Alp Eren Topal, Stefo Benlisoy 

"Teodor Kasap 150 yıl sonra tekrar okurla buluşuyor!“

Teodor Kasap, edebiyat ders kitaplarından başlayarak "İlk Türkçe mizah dergisi Diyojen" kalıbıyla hayatımıza girer. Ancak eğer ilgilisi değilsek kendisine dair bir malumat bulmak (ki bulunanların bir kısmı da hatalıdır) yahut çıkarttığı ve tamamı kapatılan muhalif mizah dergilerinden (şayet Osmanlıca bilmiyorsak) sayfalar okumak dahi mümkün değildir.

19. yüzyıl Osmanlı entelektüelleri arasında hem çokdilli yayın ve çeviri yapması ve hem de edebiyat ve siyaset başta olmak üzere ilgi alanlarının genişliğiyle ilginç bir yere sahip olan Kasap, dönemin önde gelen gazetecilerinden ve iflah olmaz bir polemikçidir. 1870 yılından itibaren çıkarmaya başladığı Diyojen, hemen ardından gelen Çıngıraklı Tatar ve Hayal dergileri ve günlük olarak yayımladığı İstikbal gazetesiyle 19. yüzyıl İstanbulunu bize en iyi anlatan yazarların başında gelir. Diyojen, Çıngıraklı Tatar ve Hayal dergilerinde sokak dedikodularından, belediye hakkında şikâyetlere, dönemin gazetecilerine, matbuat kanununa, kadın ve erkeklerin giyim kuşamına, asrileşen yaşama dair o kadar çok ayrıntı vardır ki bunlar ancak mizahla bu kadar ayrıntılı bir şekilde anlatılabilir. Bu sebeple Teodor Kasap’ın dergileri bir hazine niteliği taşımaktadır. Teodor Kasap, Diyojen'in kapatılmasından sonra, 5 Nisan 1873-18 Temmuz 1873 tarihleri arasında, haftada iki sayı olarak, Çıngıraklı Tatar'ı 29 sayı yayımlayabilir. Gazetecilerin muhtelif devletlerin nişanlarıyla ödüllendirilmelerine atıfta bulunup ben de çıngırak taktım diyerek muhalif bir "soytarı," atlı posta manasına gelen Tatar'la da 'halkın' sesini, mektuplarını yayımlayan bir mecra kimliğini üstlenir.

Teodor Kasap'ın mizah dergisi Çıngıraklı Tatar, neredeyse 150 yıl sonra, bu kez Latin alfabeli Türkçede ne mutlu ki tekrar okurla buluşuyor. Seval Şahin, Alp Eren Topal ve Stefo Benlisoy'un yayıma hazırlayıp notladığı bu edisyon, umuyoruz ki Teodor Kasap'ın tüm dergi ve gazetelerini yeniden Türkçede yayımlama girişiminin de başlangıcı olacak.

Encore Yayınları

Encore Yayınları 2003 yılında, Lacancı psikanalizin felsefe, din, sanat, ideoloji ve politikada eleştirel yorumlar için özgün bir araç olduğu düşüncesiyle yayınlarına başladı. Slovenyalı filozof Slavoj Zizek’ten de esinlenen Encore, kitaplarıyla okurun sadece yeni bir şey öğrenmiş olmasını değil, şimdiye kadar bildiklerine öteki açısından, yani rahatsız edici bir taraftan bakarak bir şeylerin farkına varmasını sağlamayı amaçlıyor.

Darian Leader
Jouissance

“Jouissance” terimi bugün psikanalizde yaygın olarak kullanılmasına rağmen bize gerçekten ne anlatıyor? Genellikle cinsellik, ıstırap ve tatminin bir karışımı olarak kabul edilirken bir şeyleri kabaca tanımlama görevine hapsolmuş ve birçok konuda sorular soracağına soruların üstünü örten bir kavram durumuna düşmüştür. 

Darian Leader jouissance teriminin Freud’daki kaynaklarına ve bunların Lacan’daki ayrıntılarına geri dönerek haz ile acı, tatmin ile uyarılma arasındaki ilişki, otoerotizm, bastırmanın etkileri ve psikanalitik kuramda bedenin yeri üzerine daha ayrıntılı çalışmaların yapılmasını umut ediyor. Leader, Lacan’ın çalışmasını bir bağlama oturtmayı ve diğer analitik geleneklerle diyaloğu teşvik etmeyi amaçlıyor.

Jacques Lacan 
Seminer 1 – Freud’un Teknik Yazıları

Usta sessizliği herhangi bir şeyle böler, bir iğnelemeyle, bir tekmeyle…

Zen tekniğine göre Budist bir usta anlam arayışında bu şekilde ilerler, çünkü kendi sorularının yanıtlarını aramak öğrencilerin kendilerine kalmıştır. Usta yetki sahibi olarak tamamlanmış bir bilim öğretmez, cevabı ancak öğrenciler onu bulmaya hazır olduğunda verir.

Bu öğreti her türlü sistemin bir reddidir. Hareket halindeki düşünceyi keşfeder – yine de sistem olmaya hazırdır, çünkü kaçınılmaz olarak dogmatik bir veçhe sunar. Freud’un düşüncesi revizyona sürekli açık olma bakımından en tutarlı düşüncedir. Onu eskimiş sözcüklere indirgemek yanlıştır. Her kavramın kendi hayatı vardır. Diyalektik denen şey tam da budur.

Yayına hazırlanıyor...

Baobab yayınları

"Dokuzuncu sanat olarak da bilinen çizgi roman, kendine has bir anlatım gücüne ve her yaştan okura hitap edebilme gücüne sahiptir. Geçmişte çizgi roman hafif bir eğlencelik olarak görülse de, zamanla yazar ve çizerlerin türün sınırlarını keşfe çıkmasıyla anlatılan hikâyeler çeşitlenerek değer kazanmıştır. Bugün artık çizgi roman başlı başına özgün bir mecra olarak görülür.

Çizgi romanın dünyada geldiği yerin bilinciyle 2017'den beri önemli yazar ve çizerlerin ufuk açan eserlerini okurlarla buluşturuyoruz."

Tepe
Fırat Yaşa

"Senin zamanında değil... benim zamanımda da değil... İnsanın hayvanlıktan çıkmaya başladığı zamanda... Hayvanların zamanının sona ermeye başladığı zamanda...Yalnız, yaşlı ve taze dünyanın insan eliyle değişmeye başladığı zamanda...İnsanın içindeki deliğin açılmaya başladığı zamanda...Yalnız, yaşlı ve henüz taze dünyada...

Fırat Yaşa'nın Göbeklitepe'den esinlenerek kurguladığı çizgi romanı Tepe, yeni baskısıyla Baobab yayınlarında. Binlerce yıl önce, insan medeniyetinin temellerinin atıldığı topraklarda geçen bu hikâyede, eskilerden bir ceylan ve yalnız bir adamın yoldaşlığında bugün uygarlık dediğimizin kökenlerine seyahat ediyoruz. Tepe, etkileyici çizimleriyle büyülerken bir yandan da insanı ve doğadaki yerini sorgulayarak okurun zihninde masalsı bir tat bırakmayı başaran bir eser."

Tuş
Orhan Umut Gökçek

Karşınızda havada asılı duran bir tuşbelirseydi ne yapardınız?

Hayatın olağan akışı birtakım esrarengiz tuşların olur olmadık yerlerde ansızın ortaya çıkmasıyla altüst olur. İnsanların merakına yenik düşüp tuşlardan birine basması an meselesidir. Basılan ilk tuşun patlaması bir süre korku uyandırsa da, bu bile insanları tuşlara basmaktan alıkoymaz ve zamanla tuşların başka tuhaf özellikleri de keşfedilir. Tuş, bizi bu hengamede evinin orta yerinde bir tuş beliren sıradan bir insanın bir gününe tanıklık etmeye davet ediyor. "Olan biten bunca şeye rağmen hayatı normal sürdürmeye devam etmek ne kadar mümkün olabilir?" Bu soru etrafında şekillenen Tuş, Orhan Umut Gökçek'in ilk çizgi romanı olmasının yanı sıra modern Türk çizgi romanında öne çıkan örneklerden.

Avesta Yayınları

Avesta Yayınları 1995 yılının sonlarına doğru Songül Duraker, Rûken Bağdu ve Abdullah Keskin tarafından İstanbul’da kuruldu. Dört Kürtçe edebi kitapla yayın hayatına başlayan yayınevinin temel şiarı “Kayıp kültürlerin izinde”ydi. Adını yaşadığımız topraklarda ortaya çıkmış önemli bir kutsal metinden alan Avesta, ötekileştirilen, görmezden gelinen netameli konulara el attı, başta Kürtler olmak üzere Asuri-Süryani, Ermeni, Yezidi, Azeri, Fars, Arap toplumları üzerine araştırmalar yayımladı.

50’yi aşkın dizide 900 civarında kitapla çok-dilliliği ve çok-kültürlülüğü esas aldı, ağırlıklı olarak başta Kürtçe ve Türkçe olmak üzere İngilizce ve Fransızca kitaplar da yayımladı. Gene belli başlı Batı dilleriyle birlikte Rusça, Arapça, Farsça, Galisyanca... 20’ye yakın dilden Kürtçe ve Türkçeye çeviriler yaptı. “Doğu Rüzgârı” adı altında modern Ortadoğu edebiyatına yer verdi, “Şahmaran” koleksiyonunda Kürt kadın yazarların 30 civarında eseri yayımlandı.

“Mezopotamya Kültürü”nde Asuri-Süryani, Keldani, Nasturi, Ermeni, Yezidi, Alevi, Yaresani, Mihelmi, Zerdüşti gibi yok olmakla karşı karşıya kalan etnik ve kültürel topluluklarla heterodoksi inançlara ilişkin çalışmalarla onları görünür kılmaya çalıştı. Klasik ve modern Kürt edebiyatı dizileriyle geçmişten bugüne ve farklı parçalarda yaşayan yazarların eserlerini bir araya getirdi, Mehmed Uzun’dan Cegerxwîn’e, Celadet Alî Bedirxan’dan Bextiyar Elî’ye Kürt kültür ve edebiyatının temel taşları olan bu yazarların çoğu başka dillere de çevrildi. Ayrıca onlarca genç yazarın ilk kitaplarını yayımladı. Kürdoloji dizisinde Kürt kültürü ve tarihine ilişkin eski önemli eserlere yer verilirken “Kürt Araştırmaları”yla bugünün bilgisi, çağdaş akademik çalışmalar Türkçe ve Kürtçeye kazandırıldı. “Sosyal Bilimler” dizisinde sosyolojiden antropolojiye birçok temel eserin yanında “Metabole” dizisinde fenomenolojiyle ilgili eserlere yer verildi, Heideger’den Gadamer’e birçok düşünürün kitapları çevrildi ve bu kitapların önemli bir kısmı bazı üniversitelerde ders kitabı oldu.

Werîsê Sor
Kızıl Urgan
Alan Ward

Beni astığın gün, Türk kardeşim,
Beni astığın gün, ey Türkmen
Kızıl olsun urganım
Nehir rengi gibi kızıl
Yağmur mevsiminde Dicle gibi kızıl

1960 yılının sonbaharında henüz 23 yaşında olan Alan Ward ismindeki İrlandalı bir genç Diyarbakır’a geldi ve Diyarbakır Maarif Koleji’nde İngilizce ve Matematik öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Henüz dört ayını doldurmadan görevinden uzaklaştırıldı ve oturum izni iptal edildi. Bu ani kararın sebebi Ward’ın Kürtçe öğrenmesi ve öğrencileriyle de Kürtçe konuşmasıydı. Bu iyi yürekli ve kadirşinas genç mecburen memleketine geri döndü; fakat Diyarbakır’dan ve Kürtlerden o kadar etkilenmişti ki onları hiçbir zaman unutmadı. Diyarbakır’da geçirdiği zaman ve oradaki Kürt arkadaşları üzerine bir yıl boyunca düşündü ve 1964’te Oksitanca ve Fransızca yayımladığı La Corda Roja yani Kızıl Urgan isimli uzun bir şiir yazdı. İşte kitap bu şiirin Kürtçe ve Türkçe çevirisinden oluşuyor.

Dansın Kürt Prensesi Leïla Bederkhan
Leylâ Safiye

Leylâ Safiye çok uzun yıllar “Leyla”nın, kendi isim hikayesinin peşine düştü. Bir kuyumcu titizliği ve büyük bir sabırla yirminci yüzyıl basınını taradı, arşivlere girdi, yıllarca fotoğrafların peşine düştü. Çalışmaları ilk meyvesini 2004’te verdi ve ilk kitabı “Leyla Bir Kürt Prensesinin Öyküsü” yayımlandı. Kitap aslında birbiriyle bağlantılı üç kadının, Leylaların hikayesinden oluşuyordu.

Leylâ Safiye çalışmalarını daha da ilerletti ve İngilizce olarak kaleme aldığı “Searching for Leïla the Kurdish Princess of Dance” yayımlandı. O zamana kadar Leyla Bedirxan’a ilişkin bilgiler birkaç gazete kupüründen ibaretti, bu çalışmalarla Bederkhan çok daha görünür olmaya başladı.

Leylâ Safiye şimdi de üçüncü kitabı, tam teşekküllü bir Leyla Bedirxan biyografisiyle karşımızda: “Dansın Kürt Prensesi Leïla Bederkhan”.

Bu kitap zor zamanlarda bir kadın ve sanatçı olarak kendini var etmeye çalışan “sürgün” bir prensesin, Leïla Bederkhan’ın çarpıcı hikayesinin, hayatı ve dans serüveninin yanında okuru adeta 20. yüzyıla bir geziye çıkarıyor. Arkaplanında sanatın, savaşın, sürgün ve dansın yer aldığı kimi zaman keyifli, bazen de hüzünlü bir gezi…

160. Kilometre

"160. Kilometre klasik manada bir yayınevi değil. Uzun yıllar dergicilik tecrübesi olan (heves, mahfil, cehd, gak vb) bir grup şairin dayanışmasıyla kurulan bir çatı. Neden kurduk? Çünkü Türkiye’de şiir yayıncılığının öyle ya da böyle büyük bir kesintiye uğradığını düşünüyorduk. Yayınevleri şiirin iddiasını taşıyabilecek, şiire ev sahipliği yapabilecek konumda değildi. Buna ihtiyaç da duymuyorlardı, piyasa şartları gereği. Ekim 2011’de “Şiir direnirse kazanacak” sloganıyla yola koyulduk. Bugüne dek 124 kitap yayımladık. Bu kitapların büyük kısmı ilk baskıydı. Arkamızdan başka yayınevleri geldi, onlara cesaret verdik, cesaretimiz ve eylemimizle örnek olduk.

Bu yıl 11. yılımızın içindeyiz, 124 ay geçenlerde 124. kitabımız Seyhan Erözçelik’in iki ciltlik Tüm Şiirleri ile geride kaldı. İki cildin editörlüğünü Haydar Ergülen yaptı. Seyhan Erözçelik geleneği sahiplenen; ancak o geleneğe saplanmayan bir şair. Şiirinde Asaf Hâlet Çelebi’den Behçet Necatigil’e, Ece Ayhan’dan Metin Eloğlu’na kadar pek çok şairin etkilerini görmek mümkün. Ancak hepsinin ötesinde cins, arayışçı ve araştırmacı bir şair. Kitapları hem içerik ve konu hem de şiir tekniği anlamında birbirinden farklı özellikler taşıyor. Merak duygusunun şiirinde önemli bir yeri olduğunu düşünüyoruz. Çocuksu bir merak duygusuyla soru sormayı hiçbir zaman bırakmıyor. Merak ettiği, ilgi duyduğu bir konu ya da izlek onu şiirinde hem tematik hem de biçimsel bağlamda yeni patikalara sokuyor.

Bu yılı yavaş geçireceğiz, öyle gözüküyor. Önümüzdeki yıla Sami Baydar’ın tüm şiirlerini tek ciltte yayımlayarak başlayıp kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ayrıca bir süredir yeni bir dizi için çalışıyoruz: Şair Anlatıları. Yerli-yabancı şairlerin yazdığı öykü, romanlardan oluşan bir dizi. Afro-Hollandalı şair Simone Atangana Bekono’nun ilk romanı Confrontaties, İngiliz şair Stevie Smith’in romanı Novel on Yellow Paper, Marina Tsvetayeva’nın anlatısı Mat i muzika, Sami Baydar’ın öykü kitapları bu diziden yayımlayacağımız kitaplardan bazıları."

Alef Yayınevi

"Alef başlıca roman olmak üzere çağdaş dünya edebiyatından metinler yayımlayan bağımsız bir yayınevidir. Yaklaşık yirmi yıldır çeşitli yayınevlerinde ve mecralarda editörlük, çevirmenlik, dergicilik, koordinatörlük, kitap tasarımcılığı yapan üç arkadaş tarafından Şubat 2006’da kuruldu. Bilinen, edebi kariyerini ortaya koymuş kitaplardan ziyade yeni, diri, deneysel kitapları programına almak ister.  Kitaplara, iyi edebiyata, coğrafyaları ve zamanları aşarak dünyaya yaydıkları söze inanan bir yayınevidir. Söyleyecek bir sözü olan kitaplara. Yeryüzünün tükenmez sözü kitaptır düsturuyla yoluna devam ediyor."

Ölüm ve Bahar
Mercè Rodoreda

G.G. Marquez’in hayranlıkla söz ettiği bir yazar Mercè Rodoreda. Yaşadığı dönemde dünyanın fazla tanınmayan ama son yallarda eserleri 40’tan fazla dile çerilmiş olan bu Barselonalı yazarın üç kitabını Türkçeye güzel bir çeviriyle kazandırdık. Son kitabı Ölüm ve Bahar üslup olarak önceki iki kitabından epeyce farklı. Aslında başka romanlardan da epeyce farklı. Kendi özgü yönü ağır basıyor. Arka kapakta dediğimiz gibi, roman olguların diliyle duanın sesi arasında gider gelir, güce, sıkışmışlığa, umuda dair bir romandır bu: umudun özgürleşmek için yapılan en küçük jestlerde gizli olduğu.

 “Ölüm ve Bahar çok iyi. Dehşetli şiirsel, dehşetli kara. Şimdiki üslubumla: birinci tekil şahıs, en arı, en beklenmedik bir anlatım,” diyor Mercè Rodoreda romanını editörüne sunarken: “Hayatım ona bağlıymış gibi onunla mücadele ettim (...) Size Ölüm’ü verdiğimde bir başyapıt vereceğim.” Ancak yazar sözünü yirmi yıl sonra tutabilecektir. Ölmeden birkaç hafta önce “Her şeyden önce Ölüm’ü bitireceğim, pek az kaldı,” der.

Ceset Toplayıcı
Juan Carlos Onetti

Juan Carlos Onetti, Latin Amerika’nın en büyük romancısıdır Julio Cortázar’a göre. Ünlü Santa María üçlemesinin ilk kitabı Tersane’yi yayımlamıştık yedi yıl kadar önce. İkinci kitap Kısa Hayat’ı dört yıl kadar önce ve Ceset Toplayıcı’yı geçen sonbaharda yayınladık.

Arka kapaktan devam edelim: “Larsen, nam-ı diğer Ceset Toplayıcı, günün birinde başkentten yanında üç fahişeyle yola çıkar, bir genelev kurmak üzere Santa María’ya gelir. Bu eksantrik girişim, vaazları cemaatindeki ruhları ateşe verecek olan Peder Bergner ve bir grup Santa Maríalının amansız muhalefetiyle karşılaşacaktır. İşte bu fevkalade girişimin ve elbette Onetti’nin mitsel Santa María’sında öyle veya böyle bir yer işgal eden yitik insanların iç içe geçen anlatısıdır Ceset Toplayıcı. Grotesk ideallerle imkânsız yanılsamaların, aptallıkla şehvetin karşısına aşkla mizahı koyan varoluşsal bir fars.”

Yakında:
Tavşan Zengin Oldu
John Updike

Yayına hazırlamakta olduğumuz Tavşan Zengin Oldu, 1982 Pulitzer Award, National Book Award ve National Book Critics Circle Award'a layık görülerek çok büyük bir başarı elde etmiş, Amerikan edebiyatının kült romanları arasına girmiştir. Amerika'nın edebiyat alanındaki bu en önemli üç ödülünü birden almak hayli nadir bir durumdur ve çok önemli bir başarıdır.