Uluslararası PEN, Başbakan Davutoğlu’na hitaben bir açık mektupla Türkiye’deki tutuklu gazeteci ve yazarların bırakılmasını talep etti. Metnin imzacıları arasında Adonis, J.M. Coetzee, Colm Tóibín, Knausgaard ve Herta Müller de bulunuyor
Dünyanın en büyük yazar birliklerinden Uluslararası PEN, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün Cuma günü görülecek duruşması öncesinde Başbakan Ahmet Davutoğlu’na hitaben bir açık mektup yayınlayarak Türkiye’de tutuklu bulunan gazeteci ve yazarların serbest kalmasını istedi.
Uluslararası PEN’in yayınladığı mektubu imzalayan 100’ü aşkın yazar arasında Adonis, Hanan Al-Shaykh, Margaret Atwood, J.M. Coetzee, Elfirede Jelinek, Colm Tóibín, Karl Ove Knausgaard, Herta Müller ve Mario Vargas Llosa gibi dünyanın önde gelen edebiyatçıları da bulunuyor. Mektuba Türkiye’den ise Burhan Sönmez, Ece Temelkuran, Elif Şafak ve Zeynep Oral imza attı.
Türkiye'de giderek daha çok hâkim olan korku iklimini, sansür uygulamalarını ve muhalefetin bastırılmasını eleştiren mektupta şöyle denildi: “PEN’in Türkiye’deki ifade özgürlüğüne dair son raporunda da görülebildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri son yıllarda eleştirel ve muhalif sesleri susturmak için olağanüstü bir çaba harcıyorlar. Bu, Gezi Parkı’ndaki barışçıl eylemlerin sertçe bastırılmasından internette ifade özgürlüğünün giderek kısıtlanmasına ve onlarca yazar, gazeteci ile akademisyenin tutuklanıp gözaltına alınmasına kadar etkisini Türkiye toplumunun tüm alanlarında gösteriyor.” Mektupta ayrıca son iki yılda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) önüne gelen ifade özgürlüğü davalarının yarısının Türkiye'yle ilgili olduğu da belirtildi.
Metinde ayrıca Cumhuriyet gazetesinin, Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) ait olduğu ve Suriye'deki İslamcı gruplara silah taşıdığı ileri sürülen tırlarla ilgili görsel kanıtlar içeren haberi sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yönlendirmesi sonucu Dündar ve Gül'ün 26 Kasım 2015'te tutuklanmasına atıfta bulunuldu. 17 Şubat'ta Anayasa Mahkemesi'nin haklarının ihlal edildiği yönünde karar verdiği Erdem ve Gül'ün müebbet istemiyle yargılanması devam ediyor. İki gazetecinin duruşması Cuma günü görülecek.
Diğer birçok uluslararası insan hakları ve ifade özgürlüğü kuruluşu gibi, Uluslararası PEN de son birkaç yıldır bu alanlarda Türkiye'de kötüleşen duruma dikkat çekiyordu. Geçen sene hazırladığı bir raporda Uluslararası PEN, Türkiye'de iktidar çevrelerince muhalefete karşı kullanılan baskı araçlarını, gazetecilerin tutuklanmasını, toplu gözetim uygulamalarının sıklaşmasını, sosyal medya ve diğer sitelere getirilen erişim yasaklarını ve meclisten geçen baskıcı yasaları ele almıştı.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Uluslararası PEN başkanı Jennifer Clement: “Can Dündar ve Erdem Gül'ün gazeteci olarak sorumluluklarını yerine getirdikleri için müebbetle yargılanıyor olması Türkiye'de ifade özgürlüğünün içler acısı durumunu ortaya koyuyor. Maalesef, onlarınki bu türde tek dava değil. Hâlihazırda 20'yi aşkın yazar parmaklıklar ardında bulunuyor ve onlarcası da sadece barışçıl bir biçimde ifade özgürlüklerini kullandıkları için soruşturma ya da dava süreçlerine maruz bırakılıyor” dedi. Clement açıklamasını, “Türkiyeli yetkililere Dündar, Gül ve ifade özgürlüğü hakkını barışçıl bir biçimde kullanan diğerlerinin serbest bırakılması ve ifade özgürlüğüne karşı baskıların sona erdirilmesi çağrısında bulunuyoruz” diyerek bitirdi. (K24)
Mektubun tam metni şöyle:
Sayın Başbakan Davutoğlu,
İfade özgürlüğünü tüm dünyada korumayı ve savunmayı görev bilen yazarlar olarak biz aşağıda adı geçenler, Türkiye’de korku ile sansür ikliminin ve eleştirel seslerin üstündeki baskının giderek artmasından endişeliyiz.
PEN’in Türkiye’deki ifade özgürlüğüne dair son raporunda da görülebildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri son yıllarda eleştirel ve muhalif sesleri susturmak için olağanüstü bir çaba harcıyorlar. Bu, Gezi Parkı’ndaki barışçıl eylemlerin sertçe bastırılmasından internette ifade özgürlüğünün giderek kısıtlanmasına ve onlarca yazar, gazeteci ile akademisyenin tutuklanıp gözaltına alınmasına kadar etkisini Türkiye toplumunun tüm alanlarında gösteriyor. Son iki yıl içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan ifade özgürlüğü başvurularının yarısı Türkiye’yle ilgili. Günümüzdeki yasalar ve gözetleme uygulamaları sadece ülkedeki yazar ve gazetecilerin konuşma özgürlüğünü kısıtlamakla kalmıyor, aynı zamanda on milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının temel hak ve özgürlüklerini de ciddi bir şekilde tehdit ediyor.
Sadece son 12 ay içinde, yaşanan birtakım endişe verici gelişmeler ifade özgürlüğünün daha da kısıtlanmasına ve bastırılmasına yol açtı: İç Güvenlik Yasası’nda yapılan değişikliklerle polise hâkim kararı olmaksızın dinleme yetkisi verilmesi; Twitter, Facebook ve YouTube’un sürekli engellenmesi; solcuların ve Kürtlerin internet sitelerinin kapatılması. Bunun yanı sıra birtakım kitaplar ya sansürlendi ya da yasaklandı.
Son aylarda ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eleştirel sesleri bastırmak için yürüttüğü kampanya dahilinde cumhurbaşkanına hakaret davaları açtığına tanık olduk; bu, dört yıllık hapis cezası olan bir suç. Türkiye’nin adalet bakanına göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2014’te seçilmesinin ardından bu şekilde 1.845 dava açıldı. Örneğin Şubat 2016’da, Atalay Girgin’e, bir grup fareyle ilgili bir masal anlattığı Lağımpaşalı adlı kitabında cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle soruşturma açıldı.
26 Kasım 2015’te, Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Can Dündar ile Ankara temsilcisi Erdem Gül tutuklandı. Türkiye istihbarat servisinin Suriye’deki İslamcı örgütlere silah göndermesinin fotoğraf ve görüntülerini Mayıs 2015’te Cumhuriyet’te yayımladıktan sonra casusluk ve diğer milli güvenlik ihlalleriyle suçlandılar. Anayasa Mahkemesi’nin, tutuklanmanın hak ihlali olduğuna dair kararının ardından her iki gazeteci de serbest bırakıldı; fakat haklarındaki suçlamalar devam ediyor. Davaları yarın başlıyor. Bizler, Can Dündar ve Erdem Gül’ün sadece meşru gazetecilik görevlerini yerine getirdikleri için müebbet hapis cezasıyla karşı karşıya olduklarına inanıyoruz.
Binden fazla akademisyen, ülkenin güneydoğusundaki askerî harekâtların durdurulmasını talep eden bir bildiri imzaladıkları için soruşturma altında. Haber yapmak isteyen gazeteciler bölgeye alınmadı ve bazıları tutuklandı. Kasım 2015’ten bu yana üç gazeteci öldü; bu, bölgedeki gazeteciler için tehlikenin giderek arttığının bir göstergesi.
İfade özgürlüğü –Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında yüceltilen bir hak– demokratik ve adil bir toplumun temel taşıdır. Açık, özgür ve çokkültürlü bir toplum için tüm bireylerin inançlarını ya da görüşlerini ceza ya da sansür korkusu olmadan ifade edebilmeleri gerekmektedir. Sadece ifade özgürlüklerini barışçıl bir şekilde kullandıkları için Türkiye’de gözaltına alınan tüm yazarların bırakılmasını, Can Dündar ve Erdem Gül de dahil olmak üzere diğer yazarlara açılan davaların düşürülmesini ve ifade özgürlüğünü haksız yere kısıtlayan tüm yasaların değiştirilmesini ya da kaldırılmasını talep ediyoruz.