Adaleti temsil eden hanımın gözünü yeniden bağlayın, eline terazisini verin. Dilbilimci, eleştirmen, çevirmen Necmiye Alpay hocamıza aylardır yapılan, zulümdür
23 Kasım 2016 16:00
Sevgili Necmiye,
Yetmişinci yaşına ulaştın. Yürekten tebrik ederiz. Doğum gününü arkadaşlarla kutlayacağız.
Sen ise aramızda olmayacaksın. Çünkü sen “silahlı terör örgütüne üye” olmuşsun; “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü” bozmuşsun; “terör örgütü propagandası” yapmışsın.
Bu feci şeyleri ne zaman, nasıl başardın Necmiyecim? Ziyadesiyle meraktayız. Seni bilen, tanıyan, yazılarını okuyan yüzlerce, binlerce arkadaşının hiçbirinin bunlardan haberi yoktu. Silahların, örgütün, propagandan filan nerede Allah aşkına? Nasıl saklayabildin bu terörcü faaliyetlerini bizlerden ablacım? İnsan bi haber verir. Düşündük taşındık, sana uygun bir terör örgütü bulamadık. O kadar masumsun ki insan bazen hayret ediyor. Amma da ketummuşsun. Teessüf, teessür, sitem gibi tam adlandıramadığımız, açımlayamadığımız duygulara gark olmuş vaziyetteyiz şu an. Ama kabul edelim ki bizlerin hayal gücü sınırlı. Günümüzün hukuk düzenindeki yaratıcı imgelem senin hiçbir arkadaşında bulunmuyor.
Yayın dünyasındaki dostların ve birçok okur seni daha çok Türkçe Sorunları Kılavuzu ile tanıyor. Metis’ten en son kaçıncı baskıyı yaptı bilmiyorum, ama bu yapıtın, yayın dünyasında, medyada, eğitim çevrelerinde baştan beri büyük hayranlık uyandırmış, her zaman el üstünde tutulmuştur. Koskoca kurumların, enstitülerin başaramadığı bu olağanüstü işi sen yıllardır büyük bir sabır, emek, dikkat, titizlik, özveriyle sürdürüyorsun, sürdürdün. (Kaba bir tabir belki ama senin için gıyabında “yüz beygir gücündeki bir TDK” demişliğim vardır.) Türkçe Sorunları Kılavuzu ülkemizdeki bütün yayınevlerinde, editörlerin, redaktörlerin, düzeltmenlerin masasında, en önemli başvuru kaynağı olarak bulunuyor mu, bulunmuyor mu? Binlerce yazar, eleştirmen, akademisyen, öğretmen, öğrenci bu kaynağa başvuruyor mu, başvurmuyor mu? Yayınevlerinde çalışanlar, kafaları karıştığında, “bir de Necmiye’ye bakalım” diyorlarlar mı, demiyorlar mı?
Türkçenin düzgün (tek doğruculuk anlamında değil) kullanımına olağanüstü katkılarda bulundun. Dil bekçiliği, yasakçılık yapmadın. Fetva vermedin. Akıl, mantık, izan, zevk, üslup, nüans... Fazla şey istedin ablacım; çıtayı yükselttin. “Bir de Necmiye’ye bakalım” sözünün deyimleşmesi senin açından kim bilir ne büyük bir gururdur güzel arkadaşım. Yerinde olmak isterdim. (“Hapiste olmak” anlamında söylemiyorum.) Bizler, senin arkadaşın olduğumuz için onurlandırılmışlardanız.
Yalnızca o kılavuz mu? Radikal’de yıllarca Dil Meseleleri’ni yazdın. Gazeteyi ya da ekini biraz da senin yazını okuyabilmek için alırdım. O yazılarının bir kısmı sonra Dilimiz Dillerimiz’de toparlanıp yayımlandı. Kitabını her okuyuşumuzda ne çok şey öğreniyoruz senden.
Edebiyat eleştirilerin Yaklaşma Çabası’nda derlendi (Kanat Kitap, 2005). Piyasada bulunmuyormuş. Bana imzalı o kitabın şu an elden ele dolaşıyor. Umarım bir gün kitaplığıma döner.
Çevirilerine ne demeli. Kaç çeviri yaptın, listelemeyelim.
Dilbilimci, eleştirmen, çevirmen Necmiye Alpay yetmişinde şimdi. Anlamlı işler başardın, başarmaktasın güzel arkadaş. Yaratıcı aklın, eleştirelliğin, dikkatin, titizliğin hayatımıza anlam katmayı sürdürüyor. Sen olmasaydın olmazdı. Çok yaşayasın.
Türkçeye, edebiyata, eleştiriye, çeviriye uzun yıllardır verdiğin emek, hizmet nedeniyle, ya da sayesinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını hak etmişsin. Vay canına. Bravo. İnsanın içinden birilerini alkışlamak geliyor, ama kimi? Bir de “kargalar bile…” diye başlayan bir deyim.
Sana olan kıskançlığım giderek artıyor. Her zamankinden daha popülersin. Muhteşem kariyerini taçlandırdın. Seni ve Aslı’yı seçmiş olmaları müthiş bir ayrıcalık. Daha önce olmadığı kadar dostun, yoldaşın var. Aslı ile sen simgeleştiniz. Ne bir haram yediniz, ne cana kıydınız, ama mahpussunuz. Bütün dünya sizden söz ediyor.
Hımm, aslında ne olduğu belli. Birikimli, yaratıcı, özgür kadınlara katlanamayanlar var. Sayıları da biraz çok. Kaldıramıyorlar. Bir şeyleri yönettiğini sananlar, sanırım feci ezilmişler ve ezmeye programlanmışlar. Sizlerle –yetkin, özgür kadınlarla-- her karşılaştıklarında ezik egoları bir daha zedeleniyor. Metrobüste ya da adliyede, fark etmez, kadınlara tekme atmaları gerekiyor. Dolayısıyla, eşitlik, özgürlük isteyen insanlar açısından sen, Aslı simgeleştiniz. Gururumuzsunuz.
Bizde milliyetçi geçinenlerin Türkçeye doğru dürüst bir katkısı olmamıştır. Olmadığı gibi, bu kişiler, dilimize asli, kalıcı katkılarda bulunmuş senin gibi birisini hapse atmakta beis görmezler. Senin içeriye atılman, orada tutulman Türkçeye hakarettir. Ama sana şu an yaşadığın zulmü reva görenlerin vicdanları namına TC vatandaşı olarak yine biz utanıyoruz. İyi de, niye hep biz utanıyoruz, başkaları adına? Utanma sırası biraz da diğerlerine geçse?
Bir yandan da, yazın ve yayın çevrelerinin gözdesi Necmiye Alpay neden hâlâ hapiste tutuluyor olabilir acaba diye düşünüp duruyordum. Birçok gazete, dergi, TV kanalı, radyo ile birlikte yayımı durdurulan ve ama zamanında tabii ki yasalar çerçevesinde yayın yapmış olan Özgür Gündem gazetesinin yayın danışma kurulunda yer almış olmandan kaynaklanan bir müebbet hapis istemi hiç mantıklı değil –“devlet aklı” denen şeyde pek mantık aramıyorsak da. Kimi neden çok kızdırmış olabilir Necmiye acaba? Hımm, bir de Barış Açısını Savunmak diye bir kitabı yayına hazırlamışsınız, değerli dostumuz, barış aktivisti Hakan Tahmaz ile. O kitap bana ulaşmadı; okumadım. Ama İdefix sayfasında yer alan tanıtımını alıntılayayım:
“Kürt sorununda çatışmayla geçen otuz küsur yıldan sonra ilan edilen Çözüm/ Barış Süreci, bugün belirsiz bir dönemeçte. Henüz hangi adımların atıldığını, neyin neden ters gittiğini anlayamadan çatışma günlerine büsbütün geri döneceğimiz korkusu yaşıyoruz. Türkiye ve komşu ülkelerdeki gelişmeleri anlama, sürecin olanak ve zorlukları üzerine bilgilenme ihtiyacı kendini her zamankinden fazla hissettiriyor.
“Barış Açısını Savunmak bu amaçla hazırlandı. Kitapta, Türkiye Barış Meclisi'nin Şubat 2015'te düzenlediği 'Çözüme Doğru' konferansının sunumları ile 'Çözüme Doğru: Olasılıklar, İmkânlar ve Sorunlar Üzerine' adlı rapor, güncellenmiş halleri ve kapsamlı bir kronoloji ile birlikte yer alıyor. Siyasetçi, akademisyen ve hukukçularca yapılan sunumlar Çözüm Süreci'nin yanı sıra, Gezi'den yeni anayasa çalışmalarına dek Türkiye'nin genel demokratikleşme sürecine de ışık tutacak nitelikte. Çalışmanın düşünce dağarcığımıza 'insani güvenlik, şiddetsizliğe geçiş, geçiş dönemi adaleti, hakikat hakkı, cezasızlığın önlenmesi' gibi yaşamsal kavramlar katması, barış çalışmalarının kültürel açıdan zenginleştirici yönünü de gösteriyor.
“Şu andaki gidişat 'çözüme doğru' görünmese de, iktidarını ne pahasına olursa olsun sürdürmek isteyenlerin oyununa teslim olmamak için, şair Neşe Yaşın'ın tabiriyle 'barış açımızı' korumak zorundayız. Bu kitabı çatışmasızlığın yanı sıra hak ve özgürlükleri de içeren, kalıcı bir barışa katkıda bulunma umuduyla yayımlıyoruz."
Şimdi anladım. Barış açısını savunmak olacak iş miydi Necmiye? Söylenecek çok söz var. Bir kere, kabahatlisin abla. Kin, kan, nefret, intikam, şiddet, ölüm, yoksulların mecburi şehitliği vb., onları savunmalıydın. Kürtleri inkâr ve imha stratejisine destek verecektin arkadaş. Barışçıl olmayacaktın. Aklını ipoteğe verecektin. Vicdanına kayyım atayacaktın. Yaklaşma Çabası kitabındaki “İpuçları” başlıklı yazında “Sev(iş)meyi bilmiyor insanlar” demiştin (s. 405). Yanlış işte bu. 68 ruhunun tam tersi gündemde şimdi: sevişme savaş! Yenikapı, kapıkulu, madam gibi ölmek, bunları anlayamadın. Yurtta savaş, cihanda cihat.
Kamu güvenliği filan. Biz bir Norveç değiliz ki. Öyleyse senin hapiste tutulman lazım. Seni seviyordum Necmiye. Artık sevmeyeceğim; bütün kabahat benim. Kan, gözyaşı siyasetine, şehit edebiyatına yabancısın ne yazık ki. Barış masasını devirmen, halkı kışkırtarak iç savaşı tetiklemen gerekiyordu. Şehirlerde taş üstünde taş bırakmayacaktın. Derin dondurucular…
12 Eylül askerî darbe döneminde de hedefteydin, şimdiki sivil dinci çete savaşları döneminde de mağdursun. Darbesiz bir günün geçmedi. Ve Necmiye Alpay vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Hâlbuki devletin bir ülkesi, bir de milleti olur. Bölücüleri, hainleri de hiç eksik olmaz. Bunlar birlik ve beraberlik içinde bölünmez bir bütündür. O ise sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman. Bunu beyefendiye arz edemem ama bana her şey Nazizmi hatırlatıyor.
Anayasayı tanımamak her kabile reisinin hakkı, kabul, ama senin kusurun kokteyl terörist olamamak. Fetö itirafçısı olsaydın, “kandırıldım” filan deseydin şu an özgürdün. Sen ise barış istedin. İşte bu hiç olmaz.
Hakan arkadaşı da pazartesi ve cuma günleri Bakırköy Kadın Cezaevi önündeki özgürlük nöbetlerinde görüyorum. Geçen gün bu nöbetlerin 26'ncısını idrak ettik.
Sen içeride olduğun için farkında değilsindir: Hiçbir dönemde bu kadar özgür, huzurlu, rahat bir diktatörlük yaşamamıştık. Devlette Fetöcü olmayan subay, hukukçu bırakmamışlar. Sonra da seni, Aslı’yı ve binlerce kişiyi ya içeri atıyorlar ya da işten. OHA rejimi.
Dışarıda hayat nasıl diye soracak olursan, kimsenin hayat tarzına karışmayarak, yani önümüze gelene tekme atarak, Tacikistan ile Kongo arasında bir yerlerde mutlu, mesut yaşıyoruz işte. Eşkıya şehre indi, haberin yok. “Eğer halk totaliter bir rejim istiyorsa buna saygı duymalıyız”. Kısacası, icat ettiğim yeni bir edebî türü yaşıyoruz: traji-fars. Patagonya tipi başkanlık için müzahir, iltisaklı akbabalar ile çölde yer bakıyoruz. Gazetecilik suç olduğu için geçen hafta arsızlık, pişkinlik, yalancılık sertifika programına katıldım. Çok yararlandım. Ülkede kan gövdeyi götürürken nasıl sırıtılır öğrendim. Cürüm ile cüret denkliğinin formülü varmış, ezberledim. Anayasayı çalma, adaleti kundaklama, parlamentoyu işlevsizleştirme derslerine gelecek hafta katılacağım. Bir sonraki hafta ise haydut sürüleriyle birlikte yağma ve yığma dersine gideceğim.
Derslerimi henüz tamamlamadığım için senin davanın 24 Kasım’daki ilk celsesinde yalnızca serbest bırakılmanı değil, acilen, hemen şimdi beraat etmeni istiyoruz. Avrupa’nın en büyük adalet sarayından belki de, bakarsın, adil bir karar çıkar. Kısmet işte.
Belki de hukuktan anlayan, cübbesinin içini dolduran, vicdanlı hâkimlere rastlarsın. Onlara hitap ediyorum: Adaleti temsil eden hanımın gözünü yeniden bağlayın, eline terazisini verin. Aklınızı ve vicdanınızı devreye sokun. Fantastiğin, groteskin ötesinde, adalete bu zombice yaklaşımdan arının.
70 yaşındaki dilbilimci, eleştirmen, çevirmen Necmiye Alpay hocamıza aylardır yapılan, zulümdür. Bu değerli hocamızı hemen hapisten çıkarıp evine gönderin. Lütfen. Rica ediyoruz. Olmazsa hukuk fakültelerine Vicdan 101 dersini koyduracağız. Mülkünüzün temeli adaletsizlik olmasın diye.
Önemli, anlamlı yaş gününde biraz da gülümsemek, mümkün olsa gülmek istiyorum Necmiye: Gak gak gak… Avlaya avlaya cadı kalmadı. Sen sona kaldın. Ortaçağda cadılar şifa dağıtırdı. En güzel cadımızsın sen, Necmiye Abla.
* * *
Türkçenin onuru, gururu Necmiye Alpay 70 yaşında ve hapiste. Makûl mü sizce bu? Dile, kültüre yaptığı katkılar nedeniyle el üstünde tutulacak, ödüllere boğulacak bir insan mahpus. Kendini yiyen ülke işte bu.
Binali Beyefendi; Adalet Bakanı Bey; değerli Necmiye Alpay hocamızın Türkiye’deki on binlerce aydın insan nezdindeki (yukarıda çizmeye çalıştığım) yetkin profili, özellikle ikinize, utanıp sıkılıp hatanızdan dönme fırsatı sunmakta. Bu imkânın zatıâlilerinizce değerlendirebileceğini sanmakta, ummaktayız. Binali ve Bekir beyler; edebiyat, kültür, eleştiri, çeviri, Türkçe gibi alanlarda uluslararası bağlamda simge isimler olmuş Necmiye Alpay ile Aslı Erdoğan’ın hemen serbest bırakılmaları konusunda girişimde bulunmanızı rica eder, “yargı bağımsızdır” gibi şu an için tamamen geçersiz mazeretlere tevessül etmemenizi saygılarımızla arz ederiz.
Meclisteki AKP’li kadınlar, havuzdaki bayan yazarlar; bu çağrılarımızı artık duyun. Ülkemizin gururu olan bu özgürleşmiş (sizin haklarınız için de mücadeleleriyle bilinen) arkadaşların yanında yer alın. Çocuk istismarı yasası hakkında gösterdiğiniz duyarlılığı bu değerli yazar dostlar için de gösterin. Eşitlik, özgürlük, adalet herkesin hakkı.
Duyarlılığınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.