İsviçre edebiyatının parlak isimlerinden Rolf Lappert’ın Türkçede sadece bir kitabı var aslında. 2011 yılında yayımlanan bu kitabı ve pek tanımadığımız, ödüllü ve mütevazılığıyla dikkatimizi çeken bu yazarı mercek altına aldık…
03 Şubat 2015 02:11
Çocukluğunda ressam olmaya meraklıydı Rolf Lappert; ressam olamadı ama üniversitede grafik tasarım bölümünü okudu. Ailesi sanatçı olmasını destekliyordu elbet fakat her anne baba gibi önce mesleğini eline almasını istiyorlardı. İlk olarak onların isteğini yerine getirdi, grafik sanatçısı olarak çalışmaya başladı. İçindeki yazma arzusunu bastıramayacağını biliyordu, hayatı bir şekilde yazmaya doğru sürükleniyordu. 20’li yaşlarında yazmaya başlamadan önce yüzlerce kitap okuduğunu ve yazmak için öncelikle okumanın gerekli olduğunu söyleyen Lappert, henüz 18 yaşındayken Ernest Hemingway ve Charles Bukowski’ye hayranlık duyuyordu. Ona göre, bu iki yazarın eserlerinde öne çıkan biçemleri dolambaçsızdı, açıktı ve anlattıkları hikâyeler hayat doluydu. Zaman geçtikçe Lappert’in biçem ve kompozisyonla ilgili beklentileri de olgunlaştı ve hem hayranlık hem de saygıyla önlerinde eğilerek Philip Roth, Vladimir Nabokov, John Updike ve Kurt Vonnegut gibi büyük yazarların eserlerini okumaya başladı.
1958 doğumlu yazar, ilk romanı Folgende Tage’yi (Sonraki Günler olarak çevrilebilir) 24 yaşında yayımladı. 1984’te yayımladığı Passer romanını, 1994’te Der Himmel der perfekten Poeten (Mükemmel Şairlerin Cenneti olarak çevrilebilir) ve 1995’te Die Gesänge der Verlierer (Kaybedenlerin Şarkısı olarak çevrilebilir) romanları izledi. Yazarın ayrıca 1982 yılında yayımladığı Die Erotik der Hotelzimmer (Otel Odalarının Erotizmi olarak çevrilebilir) ve 1986’da yayımladığı Im Blickfeld des Schwimmers (Yüzücünün Görüş Açısında olarak çevrilebilir) olmak üzere iki de şiir kitabı var. Lampert, 1995 yılından sonra uzun bir süre yazmaya ara verip yakın arkadaşıyla İsviçre’nin Aarburg şehrinde bir caz kulübü kurup işletti. 1996 ile 2004 yılları arasında senaryo yazarlığı yaptı, İsviçre’deki televizyon dizileri için senaryo yazdı. Lappert, 2008 yılında yayımladığı Eve Yüzmek (Almancada “Nach Hause Schwimmen”, İngilizcede “Swimming Home”) adlı romanıyla edebiyat dünyasına başarılı bir dönüş yaptı. 2010 yılında çıkardığı Auf den Inseln des letzten Lichts (Önceki Gecenin Adalarında olarak çevrilebilir) adlı romanının ardından Lappert, 2012 yılında Pampa Blues adlı çocuk kitabı 2012 yılında okurlarla buluştu. Yazarın Türkiye’de -ne yazık ki- sadece Eve Yüzmek romanı Türkçeye çevrilip basıldı. Akademisyen ve çevirmen Çağlar Tanyeri’nin Türkçeye Eve Yüzmek adıyla kazandırdığı roman, 2011 yılında Ayrıntı Yayınları etiketiyle Türkiye’deki okurlarla buluşmuştu.
2008 yılında verilmeye başlanan ve sadece İsviçre’de yaşayan ve Almanca yazan yazarların aday gösterilebildiği İsviçre Kitap Ödülü’nün ilk sahibi Eve Yüzmek romanıyla Rolf Lappert oldu. 1995 yılında yayımladığı kitabının ardından yaklaşık 13 sene edebiyat dünyasından uzakta -bir caz kulübünde- yaşayan Lappert’e göre bu ödül, romanının daha fazla ilgi görmesini sağladı. Bir bakıma yazarın “Geri geldim,” demesine yardımcı oldu. Bu ödül sayesinde yazarın önceki iki romanı da yeniden basıldı ve kitapları daha fazla okura ulaştı. Ayrıca yazara göre, 1. İsviçre Kitap Ödülü’nü almak da ayrı bir önem, tarihsel bir anlam taşıyor. Ödül konuşmasında, edebiyat başarısının ölçülebilir kriterlerinin olmadığını dile getiren Lappert, ödüllerin tam anlamıyla gerçek ve tarafsız olmasının mümkün olmadığına inansa da İsviçre’nin böyle bir ödül vermesinin edebiyat dünyası için anlamlı olduğunu savunuyor.
10 yaşındaki Wilbur Sandberg, bir gün falcıya gider. Falcı kadın Wilbur’un falında öyle kötü şeyler görür ki Wilbur’u hemen geri gönderir. Wilbur, on yıl sonra, başka bir falcıya el falı baktırır. Yaşam çizgisinin beş milimetre sonra sona erdiğini ama bir boşluktan sonra tekrar başlayıp iki ayrı yola gittiğini öğrenince şaşırır Wilbur. Ayrıca el falında kader çizgisi de görünmez. Eve Yüzmek, akıntıya yakalanmış ama yüzme bilmeyen, iki farklı geleceği olan Wilbur’un hayatını anlatır.
“Bugün benim ölmeye durduğum gün,” cümlesiyle okuru karşılayan roman, Wilbur’un yüzmeyi bırakıp boğulmaya çalıştığı günde başlar. Wilbur gözlerini açtığında hastanededir ve buraya nasıl geldiğini hatırlamaz. Bu andan sonra ikiye ayrılan hikayenin birinci bölümü Wilbur’un annesinin ölümüne sebep olduğuna inandığı “ilk ölümcül günahı olan” doğumuyla başlar ve Wilbur’un çocukluk yıllarını üçüncü tekil şahsın dilinden anlatır; ayrıca kitaptaki bu bölümler Bruce Willis filmleriyle adlandırılır. Mesela ilk bölüm 1980 yılına ait The First Deadly Sin/ İlk Ölümcül Günah filminden adını alır. Hikayenin ikinci kısmı ise Wilbur’un “No Swimming” (Yüzmek Yasak) tabelasının önünden kendini suya atmasıyla başlar ve Wilbur’un “intihar şehri” olarak adlandırdığı psikiyatri hastanesine kaldırıldığı döneme kadarki süreci kapsar ve Wilbur’un dilinden birinci tekil şahısta anlatılır. Her iki hikâye birbirini takip eden bölümlerle kronolojik olarak ilerlerken romanın sonuna doğru birleşir.
İstenmeyen bir çocuk olarak dünyaya geldiğine inanan Wilbur, roman boyunca Amerika, İrlanda ve İsviçre sokaklarında dolaşır ve uzun süre önce ortadan kaybolan babasını arar. 57 yaşındaki yazar Lappert, çok sık seyahat ediyor ve seyahatlerinde gördüğü yerleri ve ayrıntıları romanlarında kullanmayı seviyor: “Gözlerimi her ufak ayrıntıya dikip kulaklarımı dört açıp arşınlıyorum yolları; her şeyin bir şekilde kafama yerleşmesini mümkün kılmaya çalışıyorum. Biliyorum ki bir şeyler orada kalacak. Bir süre sonra, bir ya da iki yıl kafamın içinde benimle birlikte dolaşan bir düşünce varsa, oturup onu yazmaya başlayacağım,” diyen Lappert, gözlemlerinden besleniyor.
Lappert, başarıları konusunda alçakgönüllü kalmayı tercih ediyor. Eve Yüzmek adlı romanı 2008 Alman Kitap Ödülü’ne ve İsveç Kitap Ödülü’ne değer görüldüğünde bunun kendisi için “büyük bir sürpriz” olduğunu söylerken mütevazılığını elden bırakmıyor: “Yayınevinde çalışan herkes bu romanın büyük ses getireceğini söylüyordu ama ben hep ‘Belli olmaz,’ derdim. Aynı anda birçok başarılı roman basılırsa benimki gözden kaçabilirdi. Ayrıca kimsenin bilmediği, okumadığı binlerce başarılı kitap var.”
Yazarın Die Gesänge der Verlierer adlı romanı 1995 yılında İsviçre Schiller Vakfı tarafından verilen Schiller Ödülü’ne değer görüldü. “Eve Yüzmek” adlı romanı Alman Kitap Ödülü’nün shortlist’ine alınan yazarın Pampa Blues adlı çocuk kitabı da Die Zeit ve Radio Bremen tarafından 2012’nin “Haziran Ayının Kitabı” seçildi.