“Feminist sözcüğü geçmesin, fakat muhakkak bir femina olsun” yıllarından on binleri bulan feminist gece yürüyüşüne...
08 Mart 2017 14:27
Bir arkadaşım, feminist mücadele, hep 101’i anlatmak galiba demişti, sonra da eklemişti, genel olarak mücadele etmek böyle bir şey herhalde, yorulmadan, yılmadan, sürekli derdini anlaşılır kılmak, taleplerini duyurmak, kendini ve dünyayı dönüştürmek için eşeleyip durmak, bıkmadan aynı şeyleri söyleyip tekrar etmek. Başka bir arkadaşım, “ben ne zaman feminist oldum acaba” diyerek birdenbire sesli düşünüvermişti. Bir diğeri ise “ben feminizmle okuyarak tanıştım” diyordu. Burada yer vereceğim derleme kitaplardan birindeki yazısında Şirin Tekeli, Memduh Şevket Esendal’ın 40’larda yazdığı “Feminist” isimli öyküsünü aktarırken başına iliştirdiği notla geçtiğimiz benzer yolların özetini yapıyor: “Feminizmin kaderi belki de bütün öteki düşünce akımlarından daha fazla öğrenilememek, anlaşılamamak, unutulmak olmuştur. O yüzdendir ki her kuşak feminizmi adeta yeniden keşfeder, yeniden yaratır.”1
Feminist mücadele, tek tek kadınların sorduğu sorulardan küçük grupların tartışmalarına, birlikte anlama ve üretme maceralarından 8 Mart “Feminist Gece Yürüyüşü”nde2 tanık olduğumuz üzere kitlelerce sahiplenilen bir görünüme kavuştu. Türkiye’de feminist hareketin kişi, kurum, yazın ve eylem dünyasındaki tartışmaları, üretimleri son sürat devam ediyor. Bazı oluşumlar kendilerini durdurma3 kararları alırken bazı oluşumlar paytak adımlarla mücadelelerine başlıyor4, ben burada Türkiye’deki feminist maceraya ışık tutabileceğine inandığım üç kitabı ele alacağım. Yazko Somut, 4. Sayfa - İlk Feminist Yazılar 30. Yıl Kitabı; Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Feminist Dayanışma ile 25 Yıl; İstanbul Feminist Kolektif, Kirpiğiniz Yere Düşmesin. Üretilen onlarca kıymetli tartışma, çeviri, derleme vb. kitap arasından seçim yapmak oldukça güç. Seçme kriteri olarak Türkiye’de, 1980 sonrası, ilk feminist yazılar, kurumsallaşma deneyimi ve güncel mücadele konularını içeren birer örnek göstermeyi uygun buldum.
Kimi dünya görüşüne sahip insanların gününü gün ettiği, eleştirel mesafelerini ısrarla koruyarak toplumsal gelişmeleri sorgulayan insanların ise gün yüzü görmediği tarihsel dönemeçlerden birinde, mütemadiyen patinaj halindeyiz. Durum, farklı beşerî, coğrafî, siyasî haritalara sahip kara parçalarının neredeyse tamamına yakınında böyle. En önemli ortak özelliklerinden birini kadın düşmanlığında bulan otoriter sağ yönetimlerin, ırkçılığın ve faşizmin yükselişi ile feminist isyanın büyümesinin zirveyi paylaştığını söylemek abartılı olmaz herhalde. Dünyanın her yanından peşi sıra gelen feminist itirazlar, eylemler, protesto ve grevler5 muhaliflerin, bilhassa da kadınların kurtuluş ve özgürlük mücadelesine inananların yüreğini hoplatıyor. Feminist eleştirinin rengi, yönelimi, dili farklılaşsa da temelde, eşitsizliğe, emek ve beden sömürüsüne karşı çıkış bulunuyor. Siyasî tarihimiz içerisinde kendi macerasına koyulmuş bir kadın hareketi tarihi -Osmanlı’dan günümüze- ile bu tarihi sahiplenen, solun içinden, sola yoğun eleştiriler yönelterek çıkmış bir feminist hareket var.
21. yüzyılın ilk çeyreği, yoğun bir görsel-işitsel bilgi bombardımanın gölgesinde, "kirli" bilgi ve kolaycılık tuzaklarına bolca düşülen bir biçimde geride kaldı. Türkiye gibi çoğunlukla okumayan, yoğunlukla da geleneksel anlatılara ve kulaktan dolma sözlere gündeliğini yaslayan bir toplumun, birdenbire sahip olduğu milenyum iletişim araçları ve bilgi edinmeyle arasındaki ilişkinin abuklaştığını görüyoruz. Bu kitaplar vesilesiyle köklere dönüp ilk yazıları yoklamanın politik bir olanak yaratmasını umut ediyorum.
Somut’un 4. Sayfa’sı, ikinci dalga feministlerin fikirlerini kamusallaştırdıkları ilk süreli yayın mecrası. Yazarlar Kooperatifi (Yazko), haftalık yayın yapan Somut isimli yayını devralır. 4 Şubat 1983’ten 5 Ağustos 1983’teki son yazıya kadar ilk feminist yazılara evsahipliği yapacak 4. Sayfa, gündelik deneyimlerle teorinin harmanlandığı onlarca kıymetli tartışmaya evsahipliği yapar. Feminist hareketin temel metinlerinin üretimi, çevirisi konusunda emek veren kadınlar, bu sayfalarda kalem oynatır. Türkiye’nin her yerinden gelen okur mektuplarının burada yayımlanmasıyla da kadınların deneyimleri dile gelecek bir mekâna kavuşmuş olur. Hem Türkiye’ye özgü meseleler hem de dünyadaki kadın haklarıyla ilgili tartışmalar birlikte yürütülür. Analiz, fikri takip -tarihsel, kültürel izlekler- ve deneyim aktarımı modellerinde metinler üretilir.
Feminist bilincin birdenbire gelişmediğini, cinsiyetçi dünyanın uzantısı erkek diline karşı kendi dillerinin bir çırpıda oluşamayacağını bilen feministler, her koldan yeni bir dil kurmak, kendi dillerini bulmak için didinip durur. Bedensel haklar (erişilebilir, sağlıklı doğum kontrol yöntemleri, doğum öncesi ve sonrası, kürtaj yasa tasarısı vd.); kadına yönelik şiddet; kadınları ilgilendiren yasal düzenlemeler ve dünyadan seçme haberler; ev içi emek, çalışma hayatı, eğitim hakkı vb. konular; kadınları aşağılayan cinsiyetçi fıkraların, ninnilerin eleştirisinden kadının kahraman olduğu filmlere (Kramer Kramer’e Karşı, Mine vd.) oradan cinsiyetçi reklamlara kadar bin türlü kültürel üretim 4. Sayfa’da ele alınır, ataerkil kodlar teşhir ve analiz edilir. Örneğin Av. Canan Arın, kadınların nesneleştirildiğini ayan beyan gösteren farklı kültürlerden cinsiyetçi fıkra örneklerini peşi sıra verir ve tahlil eder: “Erkek fıkrası, kadının aşağılanmasında erkeğin 'özgürlüğünü' kutlar. Saldırgan bir bakış açısı, erkek fıkrasının temelini oluşturur”, “Bir bakarsınız kadın şehvet dolu gösterilir, bir bakarsınız frijit ya da ölü. Bu işler şişme lastik bebekle de halledilebilir. Öyleyse, gerçekten aşağılanan kim?.. Nesne konumundaki kadın mı, yoksa çiftleşme makinası olmakla övünen erkek mi?..”6
Tarihler 2013’ü gösterdiğinde, kadınların toplumdaki durumunu analiz eden ilk feminist yazıların üzerinden 30 yıl geçmiştir. Bu macera, Stella Ovadia ve Evin Doğu’nun çabalarıyla Kadın Kültür İletişim Vakfı’ndan derleme bir kitap olarak gün yüzüne çıkacaktır. 4. Sayfa -İlk Feminist Yazılar 30. Yıl Kitabı, dört parçalık bir kurgudan oluşuyor. İlk bölümde, feminist harekete angaje olmuş kuşağın sayfayı okuduğu zamanlardaki hisleri yer buluyor. İkinci bölümde, 1983’te yazanların 30 yıl sonra yazdıklarına baktıklarında düşündükleri, üçüncü bölümde ise 4. Sayfa’da yayımlanan yazıların bizatihi kendileri. Ve kitapta son olarak bu derlemeye katkı sunan her kuşaktan feministin yaşam öyküleri bulunuyor.
Somut içerisinde yazılarıyla yer alan, çevirdiği kitaplarla Türkçe feminist literatüre değerli katkılar sunan Gülnur Savran’ın o dönemleri yâd ettiği anekdotu, hareketin macerasının aynası gibi. Stella, İstanbul’a -olası tepkiler hesabıyla olsa gerek- “sayfanın başında feminist sözcüğü geçmesin” uyarısı yapmak istiyor, evindeki (Paris) hattan telefon açamıyor. Çocuğunun da ateşi var, bırakıp çıkamıyor. Gülnur, çocuğa bakmaya Stella’ya gidiyor, böylece 4. Sayfa’nın başında feminist sözcüğü yerine içi boş, ufak bir femina kendine yer buluyor. Şirin Tekeli, aynı femina için “kafamda boyutunu büyütmüşüm, Kadın Eserleri Kütüphanesi (1990) kurulduğunda, orijinal sayfayı görünce çok güldüm” meali ile özetlenebilecek bir anıyı dillendiriyor.
Somut’un dördüncü sayfasında kamusallaşan bu yolculuk daha sonra yayınlar, toplantılar, kitlesel yürüyüşler, kurumlaşma tecrübelerine uzanan büyük bir maceraya dönüşecektir.
Feminist hareketin kurumsallaşma sürecinin en önemli tecrübelerinden biri şüphesiz ki Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı -resmi kuruluş 15 Haziran 1990, sığınağın işler hâle gelmesi 95’i bulur-. Kadınlar, 1987 yılında, Türkiye’de şiddetin en yaygın ve meşru biçimi olana, ev içindekine, “Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası” başlatır. “Dayak aileden çıkmadır”, “Annenizi seviyor, karınızı dövüyor musunuz” dövizleriyle İstanbul ve Ankara’da yürüyüşler tertiplenir. Kampanya sonucunda bir broşür üretilir -Bağır Herkes Duysun-. Sığınak fikrinin tohumları bu sırada atılır ve Mor Çatı’nın kuruluşuyla da filizlenir.
Kadın sığınağı olarak 25. yılını dolduran feminist kurum, Kasım 2016’da, kadına yönelik şiddetle mücadele tarihini ve kuruluş macerasını anlatan Feminist Dayanışma ile 25 Yıl (2016) isimli derleme bir kitap yayımladı. Çizgi karakterler ve çok sade bir tasarımla geçen yılları tane tane ele alan, gazete küpürleri ve eski bildirileri içerisinde barındıran, arşiv niteliği kuvvetli bir kitap bu. Feminist Dayanışma ile 25 Yıl, hareketin en önemli ayaklarından biri olan dayağa, şiddete karşı yürütülen mücadeleyi derliyor, pek çok açıdan 4. Sayfa -İlk Feminist Yazılar 30. Yıl Kitabı’nı tamamlıyor, feminist hareketin dışarıda ve içerideki hikâyesine tanıklık ediyor.
Faaliyetlerini durdurma kararı almadan önce İstanbul’daki feminist kişi ve kurumların birlikte oluşturduğu bir zemin olarak düzenli toplantılar alan İstanbul Feminist Kolektif (İFK), takip edip gündemleştirdiği davalar hakkında aylık raporlar yayımlıyordu. Ocak 2015- Mart 2016 tarihleri arasında, düzenli olarak yayınlanan bu raporlar dört ayak üzerine kuruluydu: “kadınlar erkek şiddetine direniyor”(kendilerini şiddetten korurken kocalarını yaralamak ya da öldürmek zorunda kalan kadınlar), “devam eden meşru müdafaa davaları ve yargı kararları”, “şiddeti izleme, müdahil ol”, “yapılan eylemler ve açıklamalar.”
İFK, kocalarından gördükleri sistematik şiddete karşı dururken öldürmek zorunda kalan kadınların davaları ile onlarca irili ufaklı “hayata sahip çıkma” örneklerinin yer aldığı raporlardan, yazılar ve söyleşilerden oluşan derleme bir kitap yayımladı.7 “Kirpiğiniz yere düşmesin” kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor, rapor çalışma grubu ve yayına hazırlayan kadınların yoğun emeği sayesinde Güldünya Yayınları’ndan çıktı. Nisan 2016’da ise ikinci baskısını yaptı.
Kitapta, aylık raporların yanı sıra artık bir çırpıda akla gelen Nevin Yıldırım, Yasemin Çakal, Çilem Doğan gibi kadınların davaları hakkında yazılan yazılar, haberler, onlarla yapılan söyleşiler, bazı cezaevi mektupları da yer alıyor. Çilem Doğan, kendi gibi sistematik olarak şiddet gören, dayağa direnen kadınlara, cezaevi mektubunda, “kadın arkadaşlarım kirpiğiniz yere düşmesin” diye seslenmişti ve sormuştu: “Hep kadınlar mı ölecek?” Ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan ve neredeyse hiçbir “iyi hâl” indirimi uygulanmayan yukarıdaki kadınlar arasından yalnızca Çilem Doğan, 50 bin lira kefaletle tahliye edilerek özgürlüğüne8 kavuşabildi.
“Kirpiğiniz yere düşmesin” kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor, feminist hareketin şiddetle mücadele tarihinin ve tartışmalarının yüzyılımızdaki belirişlerine ışık tutabilecek güce sahip mihenk taşı bir çalışma. Hayatlarını savunurken ödediği bedellerin ağırlığına rağmen kadınların hayatları için tüm olanaklarıyla direndiklerini çarpıcı bir biçimde gösteriyor. Kadınlar, görünmeyen, değersizleştirilen emekleri, sistematik olarak nesneleştirilip zedelenen bedensel bütünlükleri üzerine inşa edilen erkek egemen dünyanın çarklarını bozuyor, sinmiyor, baskılara karşı koyuyorlar. Kadına yönelik şiddete tanık olan “izleyici” konumundakileri ses çıkarmaya ve olaya müdâhil olmaya davet eden çağrıların zaman zaman karşılık bulduğunu yine bu kitaptaki olaylardan takip edebiliyor, umutlanıyoruz.