Şehir, başka bir deyişle mekân, roman kahramanını, kahramanın karakterini şekillendiren bir unsurdur Marías yazınında. Marías’ın kahramanı mekâna, mekânsa kahramana ayna tutar...
07 Eylül 2017 14:21
“Yazı, özünde sözlü, konuşmaya dayalı olan kelimeyi görsel mekâna yerleştirmiştir.”1 Javier Marías’ınsa yazınını, doğduğu şehir olan ve hayatının bir dönemini geçirdiği İngiliz kentleriyle tekrar tekrar kıyasladığı Madrid’e yerleştirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
“Kaba ve çenebaz” bir Madrid’dir Marías’ın kurgu mekânı. “Gezgini alt etme yolunun kontrolsüz gürültü ve coşkudan geçtiğinin farkında olan” bir Madrid.
Duygusal Adam romanının kahramanı Katalan opera şarkıcısının çocukluğunun ve ergenliğinin çoğunluğunu geçirdiği şehirdir Madrid. Ve kahramanın gözünde, geri döndüğü bu yer, “İngiliz kentlerinden bile daha üzgün ve yalnızdır.” “Gizemden yoksun”dur. “Binaları yenilik ve yeniden keşfetme duygusu vermekten” acizdir. Kent sakinlerinin yürüyüşü “gülünç ve yapmacıktır”, “neredeyse tüm sokaklarda pis ve boğucu bir atmosfer” vardır, “barlar en uygunsuz saatlerde” bile “tıklım tıklım” doludur, “hatalı sürücülerin yönetimindeki taksiler” trafiği esir almıştır. “Hem çok tanıdık hem de yabancı, hem samimi hem de suçlanacak derecede kötü”dür Madrid. “Tiksindirici ve son derece kendine özgüdür.” “Her zaman ve her yerde çöp kamyonları” görüldüğünden her birkaç dakikada bir korkunç bir gürültünün ve çöp kokusunun, “hem sohbetinizi hem de içkinizin tadını” mahvettiği bir yerdir.
Şehir, başka bir deyişle mekân, roman kahramanını, kahramanın karakterini şekillendiren bir unsurdur Marías yazınında. Marías’ın kahramanı mekâna, mekânsa kahramana ayna tutar. Duygusal Adam’ın opera şarkıcısının bir çocuk olarak orada yaşadığı mutsuzluk yatar şehre duyduğu nefretin altında.
Beyaz Kalp’te de hem uzak hem yakın geçmişe ait bir Madrid vardır. Sayısız seyahat arasında uzağında kalınan yerdir yine, yine çocukluğun kentidir: “Kadınların şimdikiler gibi omzuna değil koluna astığı çantalarla” dolaştığı, eskiden olduğu gibi “sokakta birilerinin laterna çaldığı”, yağmurun “tekdüze ve yorgun ve onu sertleştirecek rüzgârdan yoksun, sanki günlerce süreceğini biliyormuş gibi hınçsız, yavaş yavaş” yağdığı kenttir.
Javier Marías’ın en Madridli kahramanı belki de Yarın Savaşta Beni Düşün’ün Víctor’udur. Sokak sokak dile döker Víctor Madrid’i; sokak sokak gezdirir bize şehri. Çıkılan yokuşların, köşedeki hastanenin, karşıdan karşıya geçilen, arşınlanan sokakların, gidilen manavların, sinemaların, bakkalların, kitapçıların isimlerini sıralar bir bir. Reina Victoria’nın örneğin, Conde de la Cimera’dan daha geniş bir cadde olduğunu, ortasında Arnavut kaldırımı bir yaya bölgesi bulunduğunu anlatır. Değişen sokak isimlerini bile bildirir: Lista Sokağı zaman içinde Ortega y Gasset adını almıştır.
Lafını sakınmaz ama Duygusal Adam’daki kadar da keskin değildir artık Marías’ın şehre sunduğu eleştiri: “Madrid’de hatalar ânında giderilmez, hatalar ânında düzeltilmezdi asla” der mesela. Özellikle Yarın Savaşta Beni Düşün’de özlemin kentidir Madrid ayrıca. Çocukluğun değişen mekânlarına duyulan özlemin.
Bu bağlamda Madrid, içinde yaşanılan olduğu kadar hatırlanan bir mekândır Marías romanlarında. Özlemin yanı sıra kederle, korkuyla, bazen gururla hatırlanan bir mekân. Savaşın, cesetlerin şehridir çünkü Madrid aynı zamanda. “Havan topu denilen silahların mermilerinden korunmak için bir sığınak arayışıyla koşuşturan erkekler, kadınlar ve çocukların” şehridir. “İç Savaş’ın üçüncü gününde şiddetli bir çatışmanın yaşandığı”, artık yerini bir Mısır Tapınağı’na bırakan Montaña Kışlası’nın olduğu şehirdir. İki buçuk senenin kuşatmayla geçtiği, kuşatma altında geçirildiği, iki buçuk sene insanların sokaklarında “elleri şapkalarında, keplerinde, berelerinde, savrulan eteklerle, yırtık pırtık çoraplarla ya da çıplak bacaklarla koştuğu, o zamandan beri başka türlü bir yaşam şeklinin bilinmediği” şehirdir Madrid.
Yarın Savaşta Beni Düşün mekânın roman kahramanına dönüştüğü bir eserdir. Yerlerini yenilerine bırakan binalara, isimlerini kaybeden sokaklara, yitirilen alışkanlıklara bir ağıt niteliğindedir, ne ki aynı zamanda kentin İç Savaş yıllarında yaşadığı kuşatmanın yazarın sonraki eserlerinde de kilit bir rol oynayacağının habercisidir. 2
Ölümün şehridir Madrid, cinayetlerin, intiharların. Javier Marías’ın tanıdığı ve tanımadığı ölülerin. Negra Espalda del Tiempo’da ise büsbütün Marías’ın ölülerinin şehrine dönüşür.
“Her şeyi söylemek için acelesi olan” Madrid, kendi yazgısını biçimlendirmeye çalışan “kalabalıkların şehri” Madrid. Herkesin bağırarak konuştuğu, alarmların kendi kendilerine sustuğu Madrid, kendi iğretiliğiyle, hayaletleriyle Marías’ın kentidir, artık orada yaşamasalar da yarattığı roman kahramanlarının kentidir.
Devingen, duyumsanan bir şeydir mekân Marías yazınında, yazarının kendi kökenini ararcasına anlattığı bir şey. Bir rengi, bir biçimi vardır. Algılanan bir dünyadır. Dönüp dolaşılıp gelinen yer, yuvadır.