Literatürümüzün umut kaynağı: Jale Parla

"Erdal Öz Edebiyat Ödülü Seçici Kurulu 27 Eylül 2020 günü toplanarak, bu yılın ödülünü akademisyen, eleştirmen Jale Parla’ya verme kararı almıştır. Seçici Kurul, Jale Parla’ya bu ödülü 'Akademi ile edebiyat dünyasını bir araya getirme konusundaki başarısı, Türk edebiyatı üzerine özgün çözümlemeleri ve edebiyat eğitimine katkılarıyla, eleştiri geleneğini kültürel inceleme ve karşılaştırmalı edebiyat yönünde zenginleştiren yeni alanlar açması nedeniyle' vermiştir."

03 Ekim 2020 19:23

13. Erdal Öz Edebiyat Ödülü, birçoğumuzun “Jale Hoca”sı Jale Parla’ya verildi bu yıl. Pandemi nedeniyle ödül töreni düzenlenemeyecek. Seçici kurulun ödülü verme nedeni şöyle açıklanmış:

"Erdal Öz Edebiyat Ödülü Seçici Kurulu 27 Eylül 2020 günü toplanarak, bu yılın ödülünü akademisyen, eleştirmen Jale Parla’ya verme kararı almıştır. Seçici Kurul, Jale Parla’ya bu ödülü 'Akademi ile edebiyat dünyasını bir araya getirme konusundaki başarısı, Türk edebiyatı üzerine özgün çözümlemeleri ve edebiyat eğitimine katkılarıyla, eleştiri geleneğini kültürel inceleme ve karşılaştırmalı edebiyat yönünde zenginleştiren yeni alanlar açması nedeniyle' vermiştir."

Jale Hoca’dan söz açarken söylenmesi gereken tüm anahtar kelimeler bu gerekçede yer alıyor: akademi ile edebiyat dünyasını bir araya getirmesi, özgün çözümlemeler ortaya koyması, edebiyat eğitimine katkıları, kültürel incelemeler ve karşılaştırmalı edebiyat perspektifleriyle analiz alanını zenginleştirmesi...

Elbette buna “büyük” cümlelerin peşinde olmaması, sansasyonel açıklamalarda bulunmadan özgün ve ufuk açıcı yaklaşımlar ortaya koyması da eklenebilir. Edebiyat dünyası dediğimiz o geniş ve muhayyel dünyanın hiçbir zaman “içinde” yer almadı. Eser ve yazar ile mesafesini ayarlamaya hep özen gösterdi. Ancak yazdıklarıyla, verdiği derslerle adından hep söz edildi, referans gösterildi. Edebiyat dünyamızda geniş kitlelerde onun kadar saygı ve sevgi uyandıran isim, bir elin parmaklarını dahi bulmaz.

Edebiyat ile politik angajmanın iyice birbirine karıştığı yıllarda, 1976’da Boğaziçi Üniversitesi’nde başladı akademik yaşamı. 1978’de Harvard’dan Karşılaştırmalı Edebiyat doktorasını aldı. 2000’den itibaren ve halen de Bilgi Üniversitesi’nde dersler vermeye devam ediyor. Murat Belge’yle birlikte Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünü kurdukları dönemde olur olmaz sayısız eleştiriye muhatap oldu(lar). Ancak sonrasında birçok edebiyat bölümü, bu çıkışın etkisiyle müfredatını yenileme ihtiyacı duydu.

Türkiye’deki edebiyat eleştiri ortamına bir boyut katmak, derinlik kazandırmak için öğrencilerini ve okurlarını daima zorladı. Onların potansiyellerini ortaya çıkarmaya odaklandı, derslerine katılabilmek için fırsat kollanan bir hoca oldu. Özellikle tez aşamasında Jale Hoca’yla çalışabilmek için öğrenciler düpedüz sıraya girer, konularını yeniden gözden geçirirler.

Doktora çalışmasından hareketle 1985’te yayımladığı ilk eseri Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik[1] daha o yıllarda Türkçe literatürde ufuk açıcı bir eserdi. Said’in adı pek duyulmamıştı, Orientalism[2] kitabını okuyanlar sayılıydı. Kültürel politikalara kamuoyu tepkisinin nasıl da dönüştürücü olabileceğini daha o yıllarda ortaya koymuştu.

Türkçe edebiyatın tarihine psikanalitik bir okumayla yaklaşımın nasıl verimli analiz kapıları açabileceğinin örneği, Babalar ve Oğullar – Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri[3] kitabı oldu. Modern Türkçe edebiyatın kuruluş evresinde “otorite”yle imtihanını, hatta buluşmasını saptadı.

Edebiyata politik veya romantik verili kodlarla değil, kavramsal düşüncenin süzgeciyle yaklaşmanın en sıkı örneklerinden biri Don Kişot’tan Bugüne Roman[4] kitabı, bugün de hâlâ ders kitabı olarak okutuluyor. Romanın dünya-tarihini çıkarmanın yanı sıra, Don Quijote’nin yüzyıllar içerisinde dünya edebiyatını nasıl şekillendirdiğini ve tarih içerisinde değişen alımlanışını kuramsal çerçeveden uzaklaşmadan kaleme aldı. Uzun yıllar verdiği “Don Kişot” dersinin verimlerini, yıllar sonra bu kez de bizatihi eserin kendisine odaklandığı Don Kişot – Yorum, Bağlam, Kuram[5] kitabıyla okuduk.

Sibel Irzık ile birlikte derledikleri Kadınlar Dile Düşünce – Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet[6] ise yayımlandığı anda, Türkçe literatürde yükselmekte olan feminist okumalar için bir çıta haline geldi. Ardından hazırlanan, yazılan neredeyse tüm feminist-queer edebiyat okumalarına kaynaklık etti.

Murat Belge ile birlikte İngilizce olarak hazırladıkları Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Milliyetçilik Çağında Balkan Edebiyatları)[7] kitabı ne yazık ki henüz Türkçeye çevrilmedi. Yugoslavya’dan Macaristan’a, Makedonya’dan Yunanistan’a hemen tüm Balkan coğrafyasını milliyetçilik ve onunla ilişkili kavramlar etrafında, üstelik dünyadan önemli akademisyenlerin makaleleriyle incelemeye sunan bu çalışma ne yazık ki Türkçede pek ses getirmedi; dil bariyerine takıldı anlaşılan. Yurtdışında ise kaynak olarak gösterilmeye devam ediyor.

Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım[8] kitabı ise çağdaş Türkçe edebiyatın öne çıkan yazarlarının Künstlerromanlarının (sanatçı romanlarının) “başkalaşım” kavramı çevresinde derinlikli bir analizini sundu okura. Son olarak ise Orhan Pamuk’ta Yazıyla Kefaret[9] kitabında Orhan Pamuk’un eserleri üzerine yazdığı yazıları bir araya getirdi.

Ayrıca İngilizce kaleme aldığı makaleler de farklı zamanlarda, farklı yayınlarda Türkçe olarak yayımlandı. (Ancak bu makaleler henüz kitaplaşmadı, okurlarının bu derleme eseri beklediğini de yeri gelmişken belirtmek isterim.)

Akademisyenlikten bir adım ödün vermeden genel okur için de okunabilir, anlaşılabilir kitaplar yazmanın imkânını eserleriyle gösterdi.

Öğrencilikten öğretmenliğe Bilgi’de olduğum yıllar boyunca ve elbette sonrasında, her başım sıkışıp kapısını çaldığımda akl-ı selimle beni yönlendirdi. Bilgi birikimi ve zarafetine hayranlık beslemeyen öğrencisi, meslektaşı olmamıştır, sanırım.

Edebiyata dünya atlasını önüne açarak çalışan bir emekçi; kabul gördüğü derecede sakıza dönmüş fikirlerden uzak duran bir kuramcı; söylenmişi yinelemekten kaçınmakla zorlayıcı bir akademisyen; içinde yaşadığımız kültürel kuraklıkta nadir karşılaşabildiğimiz genişlikte ve derinlikte bir okur.

Konjonktürel tartışmalar veya yönelimler, Jale Parla’nın edebiyatla kurduğu ilişkiye hiçbir zaman zarar vermedi, etkileyemedi. Edebiyatla kurduğumuz ilişkinin o veya bu şekilde, o veya bu boyutta kuramsal / epistemolojik bir ilişki olduğunun altını çizdi. Yazdıkları ve dersleri, eninde sonunda bunun dışında bir ilişkinin sadece günün köpüğüyle bezenmiş bir popülizm olduğunu gösteriyor bizlere.

Varlığı, literatürümüzün umut kaynaklarından...


[1] Jale Parla, Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, İletişim, 1985.

[2] Edward W. Said, Şarkiyatçılık – Batı’nın Şark Anlayışları, Çev. Berna Ülner, Metis, 1995.

[3] Jale Parla, Babalar ve Oğullar – Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri, İletişim, 1990.

[4] Jale Parla, Don Kişot’tan Bugüne Roman, İletişim, 2000.

[5] Jale Parla, Don Kişot – Yorum, Bağlam, Kuram, İletişim, 2017.

[6] Sibel Irzık (der.), Jale Parla (der.), Kadınlar Dile Düşünce – Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet, İletişim, 2004.

[7] Murat Belge (der.), Jale Parla (der.), Balkan Literatures in the Era of Nationalism, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2009.

[8] Jale Parla, Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım, İletişim, 2011.

[9] Jale Parla, Orhan Pamuk’ta Yazıyla Kefaret, YKY, 2018.