Foucault, bize sağlık kurumlarının Erk çarklarıyla kolkola ilerleyişlerini göstermişti. Yarım yüzyıldır sorgulama düzenekleri hızlandı, yayıldı. Nedir hasta olmak: Kader mi, koşul mu, hak mı?
21 Haziran 2018 14:02
Gövde’m (Ocak 2007) başlıklı kitabımın son parçalarından birine “Benim yaşıma gelmiş herkesin hayat heybesinde bir hastane yaşantısı birikimi olmuştur” cümlesiyle başlamıştım, tamıtamına onbir yıl sonra çıkagelen ‘bunalım’ın ardından kaleme aldığım “Hastane Notları”nı yayımlar mıyım bilmem, şimdi dönüp onlara gözattığımda Ölüm kefesinin nasıl Dirim kefesindekileri dönüştürdüğünü görüyorum —ama, yalnızca yazma ediminde mi öne çıkıyor o dönüşümün izleri, bir yıl geçti aradan, okuma merceğim de ölçü ve ölçek değiştirdi, farkındayım.
Bir kere, Gövde’m’e irili ufaklı damgasını vurmuş kaynak metinlere (Hipokrates’e, Foucault’ya, Palmier’ye) yeniden döndüm, Georges Canguilhem’ın canalıcı önemde “Hastalıklar” ve “Bir İyileştirme/Sağaltma Pedagojisi Olabilir mi?” türü metinlerini içeren Ecrits Sur la Médecine‘i ile bir defa daha yüzleştim: ‘Direkten dönen Ben’, herşeyi farklı yerleştiriyor, sınamalı kavradım.
Hekimlerin -ustaların ustası Rabelais’den beri- Edebiyat ile ilişkileri, şiir tutkuları ayrı bir alan, açıkçası o bölgeye girmek istemem pek; buna karşılık, Felsefe ve Bilim eksenli ilgilerinin doz yüksekliği tıbbî çevren açısından bana belirleyici görünüyor: İşi üzerinde derinlemesine düşünmemiş hekime güven duyulamaz diyebilir miyim, elbet diyemem; iş(ler)i üzerinde derinlemesine düşünmeyen hekimlerden oluşan bir Tıp Dünyası ölçülmesi güç zararların yuvasıdır.
Yeni yayımlanan Hekim ve Heybesi (2018), Özen B. Demir’in “Tıp, Bilim, İdeoloji” altbaşlığıyla sunduğu kitabı, benim gibi çeşitli yaşamsal alanlara ilgisi dağılmış biri için son derece ufuk açıcı boyutlar taşıyor. Belki bunda, kimi kesişmelerin payı vardır: Sözgelimi -daha çok öteki anlamıyla- Kairos, sık gönderme yaptığım, temel bir Şiir Sanatı ölçüsü olduğuna inandığım bir kavram. Gene de, böyle koşutluklar bir yana, Özen B. Demir’in (üslûbu yer yer adıyla müsemmâ demir leblebi özellikler gösterse de) son derece sağlam, tutarlı bir düşünce zinciri oluşturmuş olması yazdıklarının kıymetini belirliyor: Hayat’ın belki de kavurucu sorunsallarının boyattığı Sağlık (ve Sağ-lık, salimlik) alanına donanımlı hamlelerle sokuluyor düşünür-hekim.
‘Tıp Dünyası’, aslında Dünya’nın içinde ayrı bir dünya ve değil. Foucault, bize sağlık kurumlarının Erk çarklarıyla kolkola ilerleyişlerini göstermişti. Yarım yüzyıldır sorgulama düzenekleri hızlandı, yayıldı. Nedir hasta olmak: Kader mi, koşul mu, hak mı? Neyse ki fikir alıştırmalarımız hızla yerinden oynuyor. Özen B. Demir’in kitabı belki bir “ilk” olmayabilir, ama alanında örneğine sık rastlamadığımız tumturaklı perspektifi, farklılıklara (Queer’e ve ötesine) açılan pencereleri ile esgeçilmemesi gereken bir temel yapıt —düşünmeye ve düşlemeye ara vermemiş her okura salık veririm.
“Dağınık Ampirik Notlar”, bu haliyle okuru grogi kılan üstüste yumruklarıyla taşkın bir içerik getiriyor; belki tümü, en azından bazıları, birbaşına kitap boyutunda aşılası derinlikler taşıyor. Dolayısıyla dahasını vadeden yoğunluklar. Hekim ve Heybesi’ndeki kimi selâmlamalar son derece değerli: Kıvılcımlı’dan Canetti** ve Hervé Guibert’e. Zaman içinde, bu bağlamda da açılımlar beklenmeli. Tıpkı, “Bir Giriş”in devamını, hayvanı görme konusunu açacak yeni hamleleri Demir’den ummak gibi.