Halkın Dostları ve gerçekçilik

"Ataol ve İsmet, Türkçe şiirin kendi dönemlerindeki belki en yoğun “ben anlatıcı”larıydı, giderek aynı zamanda toplumsal motifleri devreye sokma şampiyonu da oldular. İsmet göndergeye hep alışılmamış dolayımlar aradı, Ataol ise olabildiğince dolayımsızlığa, doğal dilin verdiği gerçeklik ve doğrudanlık izlenimine oynadı."

01 Aralık 2022 23:00

Şiirle gerçekçiliğin ilişkisi, zihinlerdeki bulutsulardan biri. Ve ilk sayısı Mart 1970’te Ankara’da yayımlanan Halkın Dostları’nı Toplumcu Gerçekçilik akımının 1960-70 dönemi şiirindeki başlıca kanalı saymak, bulutsulara dahil. Dolayısıyla burada biraz konaklamak iyi fikir.

Halkın Dostları dergisinin çıktığı 1970’te, dergiye öncülük eden iki şairin “toplumcu şiir” temelindeki atılım dönemi başlayalı aslında beş yıl olmuştu. Her ikisi de 1960’ların başlarında önceki şiir akımlarının (İsmet Özel İkinci Yeni’nin, Ataol Behramoğlu onun yanı sıra gerçeküstücülüğün, Garip’in, Attilâ İlhan’ın) getirdiği olanakları da kullanarak kendi şiir kişiliklerinin ilk filizlerini ortaya koymuşlardı. Şiirleri böylesine çeşitlenmiş kaynaklardan beslenirken, şiir düşüncesi (poetika) açısından aynı ölçüde verimli oldukları söylenemez; daha çok sezgi düzeyinde yürüyen bir yaratım süreci söz konusudur. Bu filizlenme döneminin şiirleri Ataol Behramoğlu’nun Bir Ermeni General (1965) ve İsmet Özel’in Geceleyin Bir Koşu (1966) adını taşıyan ilk kitaplarında görülebilir.

1965, Türkiye’de işçi sınıfıyla birlikte hareket eden büyük öğrenci eylemlerinin başlangıç yılıdır. O sırada öğrenci olarak o hareketliliğin içinde yer alan Ataol ile İsmet’in şiirlerinde de toplumculuk öne çıktı. İsmet Özel “Partizan”, Ataol Behramoğlu Joan Baez’in “We shall overcome - one day”ini yankılayan “Bir Gün Mutlaka” adlı şiirlerini o yıl yazdılar ve o şiirlerle parlamaya başladılar. Ataol, İsmet Özel’e yazdığı 16 Ağustos 1965 tarihli mektupta şöyle diyordu (imlasına dokunmuyorum):

“... Şiirimizse halkla hiçbir zaman ilişki kuramayacak (eğer şiir yazıyorsak), fakat bizim gibi orta sınıfların kendi bilinçlerine varmasına yardım edecektir. (eğer gerçekçiysek. Yani devrimciysek).”[1]

Bu alıntı, Ataol ile İsmet Özel’in altı küsur yıl sürecek ikili ortaklaşma dönemine ait poetik problematiğin ve gitgellerinin anahtarlarını içeriyor: “eğer şiir yazıyorsak” ve “eğer gerçekçiysek. Yani devrimciysek.”

Burada “eğer” kipiyle dile gelen vurguların açık halini yazalım:

“Devrimci olmak gerçekçi olmak anlamına gelir. O zaman gerçeği söyleyelim: Biz, gelişigüzel bir şey değil de gerçekten şiir olan, estetiğin alanında yer bulan bir şey yazıyorsak, şiirimiz halkla hiçbir zaman ilişki kuramayacak, fakat bizim gibi orta sınıfların kendi bilinçlerine varmasına yardım edecektir.”

Bu açımlama isabetliyse, Ataol böylece devrimci şair olarak başarabileceklerinin sınırları ile bu sınırların asgari koşullarını ortaya koymuş oluyordu. Asgari koşul, “gerçekten şiir olan”ı yazmaktı. Başarabileceklerinin sınırı ise, “bizim gibi orta sınıfların kendi bilinçlerine varmasına yardım” etmekti. İşte bu sınırı görebilmek “gerçekçi” olmaktı, devrimcilik bu anlama geliyordu. [Bundan ötesi devrimcilik değil, hayalcilik ve devrimci romantizm olurdu.]

Tespit (demek yazanın “gerçekçiliğine” ilişkin işaret) ve niyet buydu. Burada tarihsel olarak tanımlı “Toplumcu Gerçekçilik” anlayışının elbette bütünüyle değil, ancak bir görev duygusu biçiminde yer aldığı söylenebilir; kendi sınıfının bilinçlenmesine yardım görevi. Teleolojik denebilecek bu imgesel, sonraki yıllarda güdümlü bir “Toplumcu Gerçekçilik” anlayışına yakınsarcasına gitgide güçlenecek ve bir miktar şiirlerine, daha çok da poetik yazılarına yerleşecekti.

İki şair dönem boyunca Ankara’da yükselen öğrenci eylemlerinin ve genel toplumsal hareketlenmenin içindeydi. Aşağıda değineceğim tek istisnayla, ikisi aynı edebiyat dergilerinde şiir ve yazı yayımladılar, 1967 yılında askere gittiklerinde birer sürgün olarak karşılıklı “Yıkılma Sakın” adlı, dönemin zirvelerinden sayılabilecek şiirlerini yazdılar. İsmet 1968’de, kendi şiirinin çarpıcı sesleri kadar, güncel devrimci aklın bütün sembolizmine de bürünmüş, modernismo ruhuyla dolu bir devrim alegorisi olan “Aynı Adam”ı yazdı:

Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum/ kökten dallara yürüyen sular gibi/ yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne/ yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir/ dağların esmer ve yaban telâşından kurtula diye/ torna tezgâhlarında demir.

Poetik eksenin toplumcu ve gerçekçi ucunda yer alan bu şiirler 1969 yılında iki şairin diğer siyasi belirlenimli şiirleriyle birlikte ikinci kitaplarını[2] oluşturdu. Aynı yılın aralık ayında, iki sosyalist şairin daha (Özkan Mert ve Süreyya Berfe) katıldığı Ant dergisi konuşmalarının eklenmesiyle, ortaklaşma süreci bir hareket görünümüne bürünmüş oldu.[3]

Ant konuşmalarında, reel Marksizmin ‘şematik gerçekçi’ denebilecek bakışını görmemek zordur. Toplumcu Gerçekçiliğin görev ruhunu tepeden tırnağa giyinmiş konuşmalardır bunlar.

Ataol o konuşmalarda “Sanatın kaynağında bulunması gereken en temel özellik, çağdaş insan gerçekliğini ifade etmesidir” (abç) derken, bunu 1960’tan beri bir bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin yürütülüyor olmasına bağlar ve “açık, seçik, toplumcu bir sanatın” temsilcileri olmak gerektiğinden, genç kuşakları “zararlı etkilerden arındırmak”tan söz eder. İsmet, onu onaylayan sözlerinin yanı sıra, “gerici, dejenere edebiyata karşı... halkımızın değerleri”ni önerir: “Bir halkın değerleri hayasızca sömürülürken birtakım biçim oyunlarıyla oyalanmak mazur görülemez” der. Ataol’un yukarıda alıntıladığım mektubundaki görüşü yeniden yorumlarcasına, toplumcu mücadeleye girmeyen sanatçının, iyi sanat yapsa bile “yeri olmayacağı” fikrini savunur. [Çıkacak olan derginin, Halkın Dostları’nın yalınkılıç savunacağı bir fikirdir bu.] Diğer iki konuşmacı da benzer fikirler ve suçlamalar dile getirirler. Özkan Mert, asıl karşı olduklarının, Necip Fazıl gibi “zaten çürümüş” bir görüşün temsilcisi olanlar, “yeni kuşaklar üzerinde herhangi bir etkisi bulunmayanlar” değil, yazdıklarını “yutturmaya çalışan sahte devrimciler” olduğunu söyler, sözü toplumsal sınıflara getirir. Ataol, edebiyatın türlerinden her birinin bir sınıfla (tragedya aristokrasiyle, komedi burjuvaziyle, vb.) ilintili olduğunu belirttikten sonra, “realist edebiyatla işçi sınıfının ortaya çıkışı arasında ilintiler vardır” diye ekler.

Bu konuşmalardan üç ay sonra, Mart 1970’te Halkın Dostları dergisinin ilk sayısı çıkacaktır. Ancak oraya gelmeden önce, İsmet Özel-Ataol Behramoğlu ikilisinin dönem boyunca süren ortaklaşmaları açısından önemli olmasına karşın ilginç bir biçimde göz ardı edilen bir istisnadan söz etmek gerekiyor: İlk sayısı Eylül 1967’de yayımlanan ve gerçekçilik şiarının savunuculuğunu yapan Yeni Gerçek dergisi.[4] Hem Halkın Dostları’nın dergi olarak ne ölçüde başlangıç olduğu sorusuna ışık tutabilmesi hem de “gerçekçilik” kavramıyla olan ilişki açısından önem taşıyor bu dergi. İstisna oluşu ise, ikilinin kendi aralarındaki bir tavır farklılığının dönem içinde ilk kez uygulamaya yansıması açısındandır. Öyle görünüyor ki, Yeni Gerçek dergisinin unutulmasında ve belirli açılardan ona çok benzeyen Halkın Dostları’nın parlamasında İsmet Özel’in özgül bir rolü olmuştur. Şöyle:

Ömür Candaş, Aydın Hatipoğlu ve Eray Canberk öncülüğünde Eylül 1967’de İstanbul’da yayımlanan Yeni Gerçek dergisi, kadro farkıyla, anlayış ve söylem açısından, henüz dünyaya gelmemiş olan Halkın Dostları’nın habercisi, hatta provası gibidir. Çıkış bildirisi “toplumculuk”, “gerçekçilik” ve “yeni gerçekçilik” kavramlarını esas alır. Dergiyi çıkarma hazırlıkları sırasında (1967 yaz ayları) öncü kadrodakiler, geçici bir süre için İstanbul’da bulunan Ataol Behramoğlu’na kendilerine katılma çağrısında bulunurlar. Ataol, çıkış “Bildiri”sini imzalar, yayımlanmak üzere dergiye kendisinin “Çağımız ve Yeni Bir Gerçekçilik” başlıklı yazısı ile İsmet’in kendisine yollamış olduğu son şiiri “Yaşamak Umrumdadır”ı verir ve durumu bir mektupla İsmet’e bildirerek onu da bu dergiye katılmaya çağırır.[5] İsmet, mektuba yazdığı yanıtta bu çağrıyı ve şiirinin Yeni Gerçek’te yayımlanmasını reddeder. Ataol’a yazdıklarından anlaşıldığı üzere reddinin nedeni, politik ya da poetik bir anlaşmazlıktan çok, Yeni Gerçek’e öncülük edenlerin yazdıkları şiiri yeterince gelişkin bulmayışı (bunu, andığım mektubunda Ataol da belirtmektedir), “kuramı kılgısından önce gelen edebiyat”a hayır demesi ve kendi şiirlerinin daha çok okunan bir dergide yayımlanmasını isteyişidir.[6] (Aşağıda anlatacağım üzere İsmet, yıllar sonra Akif Kurtuluş’un sorularını yanıtlarken, Memet Fuat’ın Yeni Dergi’si konusunda da benzer şeyler söyleyecektir.) Ataol ısrar etmez, yazısı ve imzası Yeni Gerçek’in ikinci sayısında yayımlanır, ancak İsmet’in imzası ve şiiri o dergide yer almaz.

Bu olgu, İsmet Özel için önemli olanın, “gerçekçilik, toplumculuk, devrimcilik, yenilikçilik” gibi genel kavramların Yeni Gerçek’teki gibi retorik düzlemde yinelenmesi değil, iyi şiirlerle ortaya konması olduğunu gösteriyor. Ataol bunu Yeni Gerçek’te yapabileceklerini düşünmüştür, ne var ki orada (ikinci sayıda) yayımlanan “Çağımız ve Yeni Bir Gerçekçilik” başlıklı yazısı da derginin genel ortalamasının dışında değildir. Fikir verebilecek bir alıntı:

"Sanatın temelinde bulunması gereken en temel özellik, çağdaş insanın gerçekliğini ifade etmektir (...) 19. yüzyılın kaba gerçekçiliği, olanı saptamakla yetindiği için çağımızı kapsamaz (...) Çağımızın gerçekçiyazarı, yarının tohumlarını sezebilmeli, dünyanın değişmekte ve değiştirilebilir olduğu bilinci yapıtına sinmelidir ... Çağdaş Türk edebiyatı, yeni gerçekçilik yönünde gelişmelidir." (abç)

Yazıda 19. yüzyılı aşma çabası vardır ama, “yeni gerçekçilik” tanımlanabilmiş ya da somutlanabilmiş değildir. İsmet Özel’in gözü ise, deyim yerindeyse daha yükseklerdedir: Hiç değilse Yeni Gerçek’ten daha çok satan dergiler ya da öncülerinin Ataol’la ikisi olacağı bir dergi.

Yeni Gerçek olayını, Kasım 1987 tarihli sayısını Halkın Dostları’na ayıran Edebiyat Dostları dergisi de atlamıştır.[7] Bu özel sayı için Akif Kurtuluş’un İsmet ve Ataol ile yaptığı konuşmalarda 1960’ların diğer dergilerinden söz edilir, ancak Yeni Gerçek anılmaz. İsmet Özel’in o sayıda (demek yirmi yıl sonra) Akif Kurtuluş’a Memet Fuat’ın ünlü Yeni Dergi’si[8] için söylediği şu sözler, Yeni Gerçek’le ilgili meseleye de ışık tutabilir:

"Mesela Yeni Dergi’de yazıyor olmak bundan [“bir şeyler yapmak fikri”nden N.A.] tamamen bağımsız bir şey değildir. Ama Yeni Dergi’nin tamamen özel bir kimliği vardı ve bizim tavrımız ortaya çıkamazdı. Buna benzer şeyler hep düşünülmüştür ve biraz önce değindiğim gibi HD’nı çıkarmak bu insanlar için bir bakıma mecburiyet olmuştur. Çıkarmasalardı, kendi sanat hayatları içinde bir buruklukla sürdüreceklerdi o günleri." (abç)

Bu cümlelerde açığa çıkan ilginç noktalardan biri, İsmet Özel’in, kendisinin de dahil olduğu Halkın Dostları’ndan söz ederken “bu insanlar” diyerek, yalnızca kendisi ile başta Ataol Behramoğlu olmak üzere Halkın Dostları’nın diğer mensupları arasına değil, eski kendisi ile Akif Kurtuluş’la konuşması sırasındaki kendisi arasına da mesafe koymasıdır. Bu olağandışı mesafede kopuşun mutlaklığını ve ağırlığını görmemek zor. Varılan sonuç İsmet’in şu sözünden açıkça okunabiliyor:

“[Dergiyi] Çıkarmasalardı, kendi sanat hayatları içinde bir buruklukla sürdüreceklerdi o günleri.” (abç)

Bunun anlamı, “ben elimden geleni yaptım”dır.

Burada beliren, derginin iddiasındaki ilkeleri iki şairin kendi şiirlerini ve tavırlarını ortaya koyabilmesine endeksleyen bir anlayıştır. Dönem boyunca, Jale Parla’nın herhalde “aprioristik epistemoloji”[9] diyeceği bir biçimde, “toplumcu” sıfatını ve “gerçekçilik” ilkesini yenileme iddiasını üstlendiler. Halkın Dostları dergisinin bu iddiayı büyüklüğü ölçüsünde gerçekleştirememiş olduğu çok söylendi. Böyle olmasında o dönem çeşitlenmiş dallarıyla devrimci hareketlerin kaydettiği güçlenmeyle gelen basıncın ve çekimin rolü olduğu bellidir. İktisadi terimlerle söylersek, talep arzı yaratmıştır. Ancak iki şair üzerinde bir zorlanma da yaratmış olmalıdır bu durum.

Özet olarak, “gerçekçilik” kavramı açısından Yeni Gerçek ile Halkın Dostları için şunlar söylenebilir:

* Her iki dergi de, “gerçekçilik” babında “bireycilik”le karşıtlaştırdıkları “toplumcu” sıfatına öncelik veriyor ve “Toplumcu Gerçekçilik” kavramına –genellikle sanıldığının aksine– eleştirel bir mesafeyle ve ender olarak başvuruyor.

* Yeni Gerçek dergisinin çıkış Bildiri’sinin ilk maddesi, ‘toplumcu gerçekçi’ değil, “toplumcu ve gerçekçi” ifadesini kullanmıştır. Bu, Halkın Dostları için de geçerli olan formüldür.

* Yeni Gerçek, ilk sayısının ilk sayfasından itibaren “gerçekçilik” kavramını öne çıkarıp özel olarak vurgular ve Bildiri’sinin ikinci maddesinde dergi için, “gerçekçilik anlayışına yeni bir yorum getirme kaygısı yanında, gerçekçi geleneğin mirasından yararlanmak çabasındadır” der (abç). Bu fikir, Bildiri’nin yedinci maddesinde büyük harflerle “YENİ GERÇEKÇİLİK” olarak adlandırılmıştır. Aynı adlandırmayı Ataol Behramoğlu’nun ikinci sayıda yayımlanan yazısında da görüyoruz. Bütün bunlar, gelenekselleşmiş “Toplumcu Gerçekçilik”ten farklılaşma niyetinin işaretleridir. Büsbütün kopmak istemeyen, ancak “eski akımı” bütünüyle bağlayıcı da bulmayan bir tavırdır sonuçta egemen olan.

* Bununla birlikte, Yeni Gerçek Bildiri’sinin üçüncü maddesinden itibaren, gerçekçiliğe getirilen “yeni yorum”la şiirin önüne “sanatta ulusal bileşim sorununa çözüm”, ezilen uluslar açısından uluslararası işbirliğine katkı gibi, hareket noktası şiir dışı olan reçeteler konduğunu görüyoruz. Yukarıda da belirttiğim üzere, benzer görev tanımlarına Halkın Dostları kadrosunun Ant dergisi konuşmalarında da rastlanacaktır. Ve Halkın Dostları’nın imzasız çıkış yazısındaki “devrimci sanat”, “ileri sanat”, “emperyalizme karşı döğüş”, “devrimci rotadan sapmaksızın” gibi program öğeleri gelip bütün bunlara eklenmiştir.

Öyle görünüyor ki, Halkın Dostları dergisinin giderek şematik gerçekçiliğe yönelmiş olması, öncüleriyle ilgili belirli yanılgıları da peşinden sürükleyebiliyor. Örneğin Mustafa Ayyıldız, dergiyi konu edinen 2015 tarihli bir makalesinin giriş paragraflarında Halkın Dostları için “toplumcu gerçekçi” sıfatını cömertçe kullandıktan sonra şu hükmü vermiş (imlasına dokunmuyorum):

“[Halkın Dostları dergisinin çıkış yazısında], II. Yeni şiiri şiddetle reddedilirken bunun karşısında Nâzım Hikmet ve Ahmet Arif model alınarak toplumcu gerçekçi şiir hararetle savunulur.”[10]

Oysa önyargısız bakıldığında görülebilir ki, Halkın Dostları’ndaki imzasız çıkış yazısının yazarları, yani İsmet Özel ile Ataol Behramoğlu, o yazıda Nâzım ile Ahmed Arif’i “model olarak” almış değillerdir. Belirli sınırlar içinde gördükleri “büyük usta”lar olarak sunmuşlardır onları. Demek yazıdan yazıya aktarılarak neredeyse gelenekselleşen bir hataya Ayyıldız da eklemlenmiştir.

Sonuçta diyebilirim ki, Halkın Dostları yeni bir “toplumcu şiir” manifestosundan çok, iki şairin 1965-1970 arasında yazdıkları şiirler ve yazılar temelinde, Yeni Gerçek’le ortaya konan formüllerle oluşturulmuş bir poetik-politik anlaşmanın mühür belgesi gibidir.

Ataol ve İsmet, Türkçe şiirin kendi dönemlerindeki belki en yoğun “ben anlatıcı”larıydı, giderek aynı zamanda toplumsal motifleri devreye sokma şampiyonu da oldular. İsmet göndergeye hep alışılmamış dolayımlar aradı, Ataol ise olabildiğince dolayımsızlığa, doğal dilin verdiği gerçeklik ve doğrudanlık izlenimine oynadı. Bu bapta İsmet’in önemli bir tespiti, Ataol’a 1972 Şubatı’nda yazdığı bir mektupta, “Bir mısra bir aşkınlık değilse yer almıyor şiirimde”[11] demesidir. Ataol’un buna yanıtı ise, bir tür uzlaşma çabası gibi, kendisi için, “halka ait bir şeyi aşkınlaştırmaya çalışarak” oluyor.[12]

Her ikisi de tutunabilecekleri bir sosyo-kültürel çevre, deyim yerindeyse bir toplumsal-siyasal gerçeklik ihtiyacıyla hareket ettiler. İsmet bu konuda radikal değişikliklerden çekinmedi (sırasıyla, sosyalist devrimci> İslamcı> Türkçü), ancak güç ve iktidar odaklarından uzak durdu. Rimbaud’ya öykündüğü ve Ezra Pound’un mutlak yeniciliğine yakınlık duymuş olduğu açıktır.

Belki de asıl soru, İsmet Özel’in 1987 yılında Akif Kurtuluş’u yanıtlarken söylediği “temiz, net, katışıksız, kendimiz olan bir şeyi özlüyorduk” sözünün bütün bunlarla nasıl bir ilişkisi olduğudur.

O arada, Halkın Dostları’nın ilk sayısının ilk sayfasındaki iki yazıdan biri ve yazarının imzasını taşıyan tek yazı Murat Belge’nindir. “Namık Kemal: Aşk ve Evlilik Üzerine” şeklindeki başlığıyla hayli münasebet dışı görünen bu yazıda, eleştiride tarih bilgisinin önemi vurgulanır. Tarih disiplinini olgusal gerçekliğin bir anlatım kanalı gibi düşünürsek, bu disiplini birincil düzeyde anarak sayfaya tesadüfen karışmış gibi duran bu görünüş, belki de “yeni (bir) gerçekçilik” idealine işaret etmektedir.



NOTLAR: 


[1] Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar: Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, haz. Raşit Çavaş, Oğlak Yay., 1995, s. 39.

[2] İsmet Özel’in Evet İsyan’ı ve Ataol Behramoğlu’nun Bir Gün Mutlaka’sı.

[3] Osman S. Arolat, Ant, no. 153, 2.12.1969; Ant Dergisini şu adreste bulabilirsiniz. 

[4] Eylül 1967 – Haziran-Temmuz 1968 arasında İstanbul'da yayımlanmış olan Yeni Gerçek sayıları...

[5] Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar, s. 48.

[6] Agy., s. 48-50.

Öyle görünüyor ki, sonraki yıllarda Halkın Dostları’nı konu edinen yazarlar arasında Yeni Gerçek dergisinden söz eden pek az kimse olmuş. Bu dikkati gösteren yazarlardan biri Selim Temo’dur. (Bkz. Selim Temo, “Hayali Miras”, Mesele, no. 10, 2007.) Ancak Temo, Yeni Gerçek’in çıkışına hem Ataol’un hem de İsmet Özel’in katıldığını yazar, oysa katılan yalnızca Ataol’dur. Sanıyorum Selim Temo’yu yanıltan, ilk sayıda bir sonraki sayının yazıları duyurulurken İsmet Özel’in şiirinin de anons edilmiş olmasıdır. Ancak, yukarıda belirttiğim gibi, ikinci sayıda yoktur o şiir. Bu yokluğun İsmet’in, dergiye Ataol tarafından gönderilmiş olan şiirini geri çekip Papirüs’e göndermesinden kaynaklandığını, Ataol’a yazdığı, yukarıda andığım 31.8.67 tarihli mektuptan anlıyoruz. (Bkz. Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar, s. 50.)

Yeni Gerçek’e Halkın Dostları’nın tarihinde önem taşıyan bir olgu olarak değinen bir başka çalışma, Figen Yılmaz’ın Ekim 2016 tarihli yüksek lisans tezidir. Selim Temo’nun hatasını Figen Yılmaz’ın da yinelemiş olduğuna dikkat edilmeli:

[8] Memet Fuat’ın Ekim 1964-Mayıs 1975 arasında on bir yıl, 128 sayı çıkardığı dergi.

[9] Jale Parla, Babalar ve Oğullar: Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri, 7. baskı, İletişim Yay., 2009, s. 98.

[10] Mustafa Ayyıldız, “Bir Derginin Serencamı: Halkın Dostları Dergisi”, Mavi Atlas, 4/2015: 53-75; 

[11] Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar, s. 181.

[12] Agy., 184.

 

EDİTÖRÜN NOTU:

Bu metin, yazarın Avusturya Kültür Ofisi’nde, 24 Kasım 2022’de yapmış olduğu konuşmaya dayanmaktadır.