Kendi yaşamöyküsünü ancak kendi yazabilir kişi, en alışılmadık bakışaçılarını seçme yönüne sapsa da...
04 Şubat 2015 22:50
Sık aklımıza geldiğini söyleyemeyeceğimiz, belki de üzerinde hiç düşünmediğimiz şey, gıyabımızda hayatımız.
Buradayım, diyelim ki yatmışım, uyuyorum; kilometrelerce ötede birkaç kişi, oturmuş benden sözediyorlar. Cümle içinde adım geçebilir, biriki dakika üzerimde kalabilir konuşanlar, saatlar sürebilir anmaları, didiklemeleri.
Kulağım çınlasın çınlamasın, ben kendi zamanımda kendi zamanımın getirdiklerini yaşarken, ayrı bir kronometre, takvim çalıştırır gıyabımdaki hayatım: O, benim dışımda, ötekilerde sürüp giden ikincil, gölge bir yaşam daha gibidir. Kendi yaşamımdaki kesintisizlik kadar tekdüze bir biçimi yoktur: Hem kopuşlar, boşluklar göze çarpar akışında, her an birileri sizden sözedecek, sizi düşünecek diye birşey yoktur sonuçta, hem de yoğunlaşmalara, çakışmalara gebedir: Aynı anda birden fazla hayat yaşayamazsınız (“talking about in Africa maybe, but thinking of you” dizelerinde “ben” tek, “sen” çift yaşamlıdır örneğin), oysa aynı anda birden çok gıyabında hayat kesiti devreye girebilir pekâlâ: Anneniz bir arkadaşına çocukluğunuzda ne kadar haşarı olduğunuzu anlattığı sırada, Boston’da iki öğrenci bir şiiriniz nedeniyle sizin üzerinizde duruyor olabilir.
Ne olursa olsun, “hesap”lanması olanaksız ölçüleri var gıyabında hayatın. Bugün, ben doğalı 62 yıl, altı ay, otuz gün, dört saat geçmiş, bu hesabı yapmaktan kolay hangi işlem var? Gıyabında hayatının süresini, miktarını, çerçevesini kestirmek, yaklaşık bir karşılık bulmak kimsenin elinde değil buna karşılık. Kaç kişi, hangi sıklıklarla sizi anıyor, düşünüyor, kuruyor: Kimsenin erişemeyeceği, öngörülerde bulunamayacağı, sığası hakkında fikir sahibi olamayacağı bilgiler bunlar.
Bu ele avuca sığmaz yapısıyla tedirgin edici bir uzam yaratıyor gıyabında hayat, düz hayatımızın az ötesinde. Onu içeri alamayız, bizden bağımsız bütünüyle; dışarı’dalığının en ürpertici boyutu, olmazsa olmaz parçası olduğumuz “şey”in hiçbir biçimde davranamayan, müdahale etme yetisi taşımayan parçası da oluşumuz.
Tamıtamına böyle değil gene de: Gıyabında hayatımızın herhangi bir tabakasının, kesitinin, biriminin harekete geçmesi herşeyden önce bizimle ilgili: Bir davranışımız, özelliğimiz, yaşantımız, işimiz, izimiz birinin ya da birilerinin aklına gelmese, bir biçimde anımsama mekanizmasının yarattığı hareket üzerimizden geçmese, dışımızda, ötemizde, yokluğumuzda olan olmayacak.
Garip koşul: Gıyabında hayatımız açısından, yokluğumuzda varlığımız vazgeçilmez tohum. Zamanı aynı olsa bile, mekânı kaçınılmaz olarak ayrı. Bir tek yerde cereyan edemiyor o: Benim bulunduğum noktada. Bir bakıma tek topografik kısıtı benim doğrudan hayatıma bağlı. Gene de, erişemediği bölgenin gerçekten çok dar sınırları: Bir lokantadayım, dört-beş masada ötedekiler benden sözediyorlar, diyelim ki bakışlarından bunu anladım, birşey değişmiyor, söylenenleri duyamıyorum ya, gıyabımdaki hayatım burnumun dibine dek sokulmuş.
Öteki kutupta, zamansal bağlamda olduğu gibi, uzamsal bağlamda da, doğrudan hayatımdan çok daha özgür, hareket ve yayılma alanı açısından: Tokyo’dan Los Angeles’a yolalan uçaktaki şu iki yolcu benden sözediyorlar; iki tanıdığım Kopenhag’ın bir kahvesindeler, konu bir yerden bana dayanmış; Ümit Burnu’na giden bir dostumun gergedan görünce aklına gelmişim; Elazığ’da iki genç edebiyatçı gece boyunca hakkımda tartışmışlar; Tekirdağ’da biri nedense öfkelenmiş bir tavrımdan dolayı, lânet yağdırıyor; bir başkasının, Ankara’da, düşüne girmişim dün gece. Gıyabımda hayatım Atlas’a yayılırken zorlanmıyor — herkes için iyi-kötü geçerli bir durum.
Ne ki, bu geçerlilik birörnek sonuçlar yaratmıyor doğal olarak. Kimilerinin hayatlarının yoğunluğu, uzantılarının dallı budaklı oluşu, çevrel zenginliği ister istemez gıyabında hayatın yarıçapını doğrudan etkileyen etmenlerin başlıcaları arasında yeralıyor. Kamu figürü haline geçildiğinde, başlıbaşına dev bir alan açılıyor orada: Milyonların, yüzbinlerin tanıdığı insanlar için, olumlu ve olumsuz cephelerde her gün sayısız anma tabakası açılıyor: Yüzünüz, adınız ne denli yaygınlaşmışsa, şüphesiz yüzeysel ve uçucu, kalabalık bir nüfusun yarattığı büyük bir gürültü bulutu kaplıyor gıyabında hayatınızı. Bu niceliksel zenginliğin kendisiyle eşdeğer bir niteliksel verim doğurmayacağı ortada. Her gün insan önüne çıkan birinin (sözgelimi bir “star”ın), kendi köşesinde münzevî yaşamayı seçmiş bir başkasından (sözgelimi Salinger) daha üstün bir gıyabında hayat formuna ulaştığını aklı başında kimse savunmayacaktır.
Gıyabında hayatın, bir başka üstünlüğünden, “ömrü”yle bağlantılı olarak sözedebiliriz sanırım: Bugün, çok sayıda insan, yeryüzünün dörtbir yanında, ölümünden bu yana 115 yıl geçmiş olmasına karşın, Nietzsche’yi düşünecek, anacak, üzerinde ya da etrafında söyleşecek, tartışacak, çalışacak — dün olduğu, yarın olacağı gibi. Şüphesiz, tek tanıyanı kalmamış birinden, kişisel özellikleri nedeniyle sözedilmesi beklenemez; gelgelelim, tanıyanları yaşadığı sürece, öyleyse ölümünden çok sonra bile, kişinin gıyabında hayatının sürüp gitme takviminin devam ettiğini eklemek gerek.
Bir yazar, bir okuryazar olarak yaşamöyküleriyle öteden beri ilgilendim; son yıllarda, yolum bu ilginin koyulaşmasına neden olacak içaçılımlar kazandığında, bu girişimin, olgunun farklı cepheleri üzerinde konaklar, düşünür oldum.
Bir insanın yaşamöyküsünü yazmak alabildiğine çetin iş. Her ay onlarcası, her yıl yüzlercesi, belki binlercesi yayımlanıyor, çeşitli dünya dillerinde: “Tür”ün doğurduğu sorular sayıca azalacağına, ince eleyenlerin gözünde artıyor. Kimilerine göre, ki aralarında yeraldığımı itiraf etmeliyim, birinin yaşamöyküsünü yazmak olanaksızdır — çünkü, tek bir kişi için sonsuz sayıda yaşamöyküsü kaleme alma olasılığı var.
Özyaşamöyküsü, başka: Kendi yaşamöyküsünü ancak kendi yazabilir kişi, en alışılmadık bakışaçılarını seçme yönüne sapsa da: Bakınız, örneğin, Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü, Gertrude Stein.
Ama, asıl olanaksız görünen, kişinin gıyabında hayatının öyküsünün, kendisi ya da başkası tarafından yazılması: O uçsuz bucaksız, paramparça, sonsuza ve evrene açık kesiti tutmaya kalkışmak, girişimlerin en çaresizi olmaya, kalmaya yazılı.