Davutoğlu “Derinliği” ve Pan-İslâmcının Macera Kılavuzu

Ümit Kıvanç’ın Pan-İslâmcının Macera Kılavuzu, Davutoğlu Ne Diyor Bir Şey Diyor mu? adlı kitabı, Başbakanlık makamına bir nevi atanmasından sonra da parlatılan Ahmet Davutoğlu’nun, Stratejik Derinlik kitabının derinlemesine incelemesi…

04 Şubat 2015 22:15

Ümit Kıvanç’ın Pan-İslâmcının Macera Kılavuzu, Davutoğlu Ne Diyor Bir Şey Diyor mu? isimli çalışması, Davutoğlu’nun 2001’de yayınlanan kitabı hakkında ve Stratejik Derinlik’in ismiyle müsemma olup olmadığını araştırmak, sığ mı derin mi bakmadan, bize ne söylendiğini anlamak”[1] maksadıyla yazılmış.

Ümit Kıvanç’ın Stratejik Derinlik üzerine çalışmasının anlamı, entelektüel birikimi, “bilim adamlığı”, derin zihnî meziyetleri gazetelerde televizyonlarda bu denli ballandırılarak anlatılan, bilhassa 2014 yazında Başbakanlık makamına bir nevi atanmasından sonra da parlatılan Davutoğlu’nun, bu mevzubahis vasıfların kaynaklarından olması beklenen eserini derinlemesine incelemesi… Ahmet Davutoğlu’nun akademik kariyerinde vermiş olduğu dersler bir kenara, acaba şimdilik en oylumlu kitabı olan Stratejik Derinlik’den ne haber? Kıvanç’ın kitabı pek hayırlı haberler vermiyor okuruna, aynen geçmişte Davutoğlu’nun öğrencisi olmuş Behlül Özkan’ın altı ayı aşkın süredir çeşitli yayın zeminlerindeki yazı ve söyleşilerinde görüldüğü gibi.[2]  Özkan, Kıvanç’ın kitabına da isim olan “Pan-İslâmcı” tabirini, Davutoğlu’nun fikir ve eylem dünyasını, dünyayı anlama ve kendini idrak edişini tanımlamak için kullanmasında vesile olmuşa benziyor. Kıvanç, Agos Gazetesi’nde Ferda Balancar ile söyleşisinde “bu kavramı kullanmayabilirim de[3]” dese de bu adlandırmayı nasıl anladığını anlatıyor. Aslında bu adlandırmanın neden yapıldığı, muhtevasının neleri barındırdığı/barındırabileceği ve aynı zamanda neleri barındırmadığı/barındıramayacağı, Davutoğlu’nun ufkunun sınırlarının ta kendisini işaret etmekte.

Davutoğlu, neden sağ yelpazenin milliyetçi, mukaddesatçı, maneviyatçı, Osmanlıcı veya Yeni Osmanlıcı; hatta İslâmcı, belki muhafazakâr veya yeni muhafazakâr değil de Pan-İslamcı bir ferdi? Akla direkt olarak II. Abdülhamit’i getiren “Pan-İslâmcılık” tabiri, Davutoğlu’nun geçmişte bir organik aydın olarak, bugün ise Başbakan olarak yaptıklarını açıklama kabiliyetine sahip midir? Tanıl Bora’nın Türk Sağının Üç Hâli: Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık’ta bu üç ideolojik tutumda bir “içiçelik varsayması”, bunları “sağ gövdenin birbiriyle uyumlu organları gibi”[4] gibi düşünmesiyle Kıvanç’ın yaklaşımı arasında sanırım belli paralelliklerin bulunduğu gösterilebilir. Ümit Kıvanç kendi kitabında,“Türkiye’nin uluslararası konumu”nu kendisine başlık konusu seçmiş Stratejik Derinlik’in, alabildiğine geniş bir saha ve meseleler yumağında Davutoğlu’nun nasıl farklı ve çelişen tavırlar aldığını gösteriyor. Tüm o tutarsız mevzilenmelerin yörüngesini ve Davutoğlu’nun tavır ve yaklaşımlarını, belli bir yayılmacılık hevesi dâhilinde okumak mümkün; çünkü aslında savunmacı bir merciden, dağılmakta olan bir imparatorluğu siyasî ve toplumsal olarak bir arada tutma, ufukta beliren muhtemel kayıpları asgari seviyeyle sınırlama çabalarının bir ürünü olan bir Pan-İslâmcılıktan bahsedilmiyor. Stratejik Derinlik, 1990 sonrası, Sovyetlerin ve Doğu Bloku’nun dağılmasından sonraki politik arenayı yayılmacılık için bir fırsat olarak gören bir bakış açısıyla yazılmış; öyle ki, tarih ve coğrafyadan vs.den gelen güç unsurları ile Türkiye’yi belki Osmanlı’yla kıyaslayan, ama onun nüfuz alanını bile hayli aşan bakir bir sahanın Türkiye’nin önünde açıldığını varsaymakta bu kitap.

Stratejik Derinlik, ayrıcaTürkiye’de 1980 sonrası peyderpey yükselen ve çeşitli evrimleşmelerden geçerek iktidar olan Siyasal İslâm, İslâmcı söylem ve hareketlerle bazı ortak değer ve hedefleri paylaşsa da -ki nihayetinde aynı tarihsel politik blokun içindeler- birçok İslamcı eğilimden ciddi bir farkla ayrılmakta.  Bu bağlamda, ne anlama geldiği ayrı bir yazı olabilecek bir vakıayı da söylemeden geçmemeli; Davutoğlu, malum 28 Şubat zamanlarında Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde ders verebilmiş bir “akademisyen” (1998-2002 arasında)[5].  İslâmcı hareketlerin kahir ekseriyesi Cumhuriyet dönemi devlet geleneği tarafından dışlayıcı bir laik tutuma maruz kalarak mağdur edildikleri iddiasıyla söylem ve eylem üretirlerken, Davutoğlu aynı “Cumhuriyet elitlerini”, Türkiye’yi bulunduğu bölgede özgüvensiz ve adeta korkak kılan politikalara hapsettiği ithamıyla eleştirebiliyor. Ancak bunu yaparken hiç de mağdur edasıyla değil, tepeden bakan, gayet de azarlayıcı bir dille konuşuyor “Cumhuriyet elitlerine” karşı. Davutoğlu’nun yaklaşımına, ne tarihten ve coğrafyadan gelen avantajlarını ne de günceldeki fırsatları değerlendirebilen bir devlete ve onun yöneticilerine bu işleri nasıl kotaracaklarını anlatan bir rehber sunma yaklaşımı denebilir. Bu nedenle okurların, Pan-İslâmcılık meselesinin gerçekten de belli bir yayılmacılık argümanı ürettiğini akılda tutmaları gerekir.

Nitekim Davutoğlu kitabında,  parlamenter demokrasi biçiminde kurumsallaşmış bir ulus-devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası, devletlerarası konumunun tespitiyle pek meşgul olmayan, fakat faaliyeti ve hatta bilkuvve mevcudiyeti tartışma götürür kaynaklardan beslenme iddiasıyla ortaya çıkan bir emperyal fantezi sunuyor.  Kıvanç, işte bu fantezinin Stratejik Derinlik’deki zihinsel haritalanışı çiziyor.  Kıvanç’ın kritiği, Davutoğlu’nun Tuna’dan Altaylara, Kuzey Amerika’dan Hindistan’a, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Atlantik’ten Hicaz’a, AB’den NATO’ya sayısız farklı noktaya, yalnızca sahaya yeniden nizam-intizam verme hevesi ile yaklaşmadığını, aynı zamanda bu heveslerin nasıl gerçekleşeceğinin formüllerini de önerdiğini gösteriyor. Mesela Kıvanç,“Davutoğlu’nun öznelci-idealist yaklaşımı”[6] dediği ve hem meseleleri anlamanın kaynağında hem de çözümünde anahtar rol oynayan “psikoloji” ve “özgüven” referansları hakkında ciddi örnekler veriyor. Meseleler psikolojik, çözüm yine psikolojik, yani eksik olan şey “özgüven”. Türkiye’yi son bir yüzyıldır -fakat bazen bu Tanzimat’a kadar gidiyor- yönetenler özgüvenli olmadığı için Türkiye uluslararası arenada düşük profilli bir devlet idi, bölgesinde aktif değildi, özne değil nesne idi fakat özgüveni olduktan sonra her şey hallolur, olacaktır, olmalıdır çünkü başka bir şeye ihtiyaç yoktur. Bir kez özgüven sahibi oldu mu, artık oyun kurucu olur, tâbi olan değil yaptıklarına tâbi olunun olur, piyon değil satranç oyuncusu olur Türkiye. “Dünyayı, coğrafyayı, tarihi, politikayı, halkları, neden bu kavramlarla, bu yaklaşımlarla anlamalı?” sorusuyla ilgili bir mesele yok ortada anlaşılan.

Ümit Kıvanç, Davutoğlu’nun dünyayı hangi ölçütlerle anladığına dair verdiği referansları da inceliyor kitabında. Özellikle bilimsel mahiyeti tartışmalı eserlerden müteşekkil jeopolitik literatüründen Davutoğlu’nun beslendiği şahıslar, ilgileye mazhar simalar. Kıvanç kitabının sonuçtan önceki bölümünü bunlara ayırmış: “Davutoğlu’nun Kaynakları ve İlham Kaynakları”[7].  Basit bir internet araştırmasıyla dahi haklarında bir yığın bilgi ve belgeye ulaşabilecek bu ideologlara dair hiç de eleştirel bir mesafe alma ihtiyacı duymadan, gönül rahatlığıyla onların, 20. yüzyılın sayısız politik ve toplumsal felaketlerini adeta meşrulaştırmak için terimleri, ölçüleri, kıymeti kendinden menkul büyük lafları kullandığını ve Davutoğlu’nun da bunları yeniden dolaşıma soktuğunu söyleyebiliriz. Özkan gibi Kıvanç’ın da dikkat çektiği husus, Davutoğlu’nun birçok hevesini meşrulaştırmasında mevzu bahis ideologların terimlerinin ve zihniyetlerinin şablonlarının, sathi yaklaşımlarının kritik rol oynaması.

Ümit Kıvanç ile Behlül Özkan’ın Pan-İslâmcı yahut başkalarının Yeni-Osmanlıcı[8] gibi adlandırmalarının yerindeliği tartışılabilir. En azından, netleşmesi gereken hususlar olduğu belirtilmeli. İlkin, Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik özelinde ve genel olarak tüm o allamelik vasıflandırılmalarından dolayı yapılan reklam çalışmalarının hakikaten de reklam olmaktan gayrı bir anlam ifade etmediğine dair ciddi deliller gösteriyor Ümit Kıvanç. Şöyle ki, Stratejik Derinlik üzerine Türkçe veya başka dillerde yapılmış yeterli sayıda yayın yok; eseri belli bir bilimsel tahlil çerçevesinde ele alıp, her şeyden önce ortaya koyduğu fikir ve iddiaların bilimsel bir analiz konusu olabilecek sarâhatte yani yanlışlanabilirliğe,  irdelemeye açık olup olmadığını, eğer öyle ise argümantasyonlarının sıhhati, metnin iç tutarlılığı, varsayımlarının berraklığı ve vardığı sonuçların maddî veri ve süreçlerce desteklenebilirliği, onunla örtüşüp örtüşmediği gibi mülahazaların yerinde yeller esmekte. Fakat Kıvanç, bu tahlil eksikliğine cevap verircesine ve ayrıca Stratejik Derinlik için reklam arasının bittiğini de haber verircesine kaleme almış Pan-İslamcının Macera Kılavuzu’nu. Kitabın başlığındaki soru ise okuma boyunca okura eşlik ediyor;  “Davutoğlu Ne Diyor, Bir Şey Diyor mu?” Sorunun sorulma biçimine uyumlu cevap verilecekse “hayır, aslında bir şey demiyor ama demiş gibi oluyor” demek mümkün, ki böylesi bir cevap da “denilenler pek hayra alamet laflar değil” demek olmalı… İnsan bilgisinin mümkün iki veçhesi itibariyle-yani teorik/nazarî  (açıklama, doğruluk) ve pratik/amelî (anlam, değer)-Davutoğlu’nun yazdıklarının ne ilmî bir doğrulaması imkân dâhilinde, ne de uygulamasında insanî bir vaat, demokratik bir usûl ve gaye var.[9]

[1]Kıvanç, Ümit, Pan-İslamcının Macera Kılavuzu, Davutoğlu Ne diyor, Bir Şey Diyor mu?, Birikim Yayınları, İstanbul, 2014, s.18.
[2] “Panİslamcı dış politikanın çöküşü” yazısı bulabildiğim kadarıyla Behlül Özkan’ın hem Pan-İslamcı tabirini hem de durumun vahametini aynı anda kullandığı ilk yazısı. http://www.radikal.com.tr/radikal2/panislamci_dis_politikanin_cokusu-1197025
Ayrca bkz. Özkan’ın, The York Times’da çıkan yazısı  “Turkey’s Imperial Fantasy” http://www.nytimes.com/2014/08/29/opinion/ahmet-davutoglu-and-turkeys-imperial-fantasy.html?_r=1
[3]Agos Gazetesi, 23 Ocak 2015, sayı: 977, s. 20.
[4]Bora, Tanıl, Türk Sağının Üç Hâli, Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık, Birikim Yayınları, birinci basım: 1998, s. 8.
[5]Kıvanç, s.250.
[6]Kıvanç, s. 87.
[7]Kıvanç, s. 221-245.
[8]Ümit Kıvanç kitabının “Pan-İslâmist mi?” Tartışması” (213-219) bölümünde Ahmet Davutoğlu’nu “Yeni Osmanlıcı” diye adlandırılmaya nasıl başlandığını ve nasıl bunun yaygınlaştığını anlatmaktadır.
[9]Zaten kendisi de 2001 yılında yazmış olduğu kitabını faal siyaset hayatında uyguladığı iddiasında, ki Türkiye’nin iç ve dış politik hal-i pürmelâli ortadır. Burada, hiçbir müzakereye yer vermeyen bir üslupla iç ve dış mihraklar, lobiler, hainler, “darbe unsurları” saldırganlığını, ithamlarını ve “sıfır sorun”dan “değerli yalnızlığa” savrulmalarını sadece hatırlatmak yeterli olur mu acaba? Ayrıca bkz. Kıvanç, s. 21.