Kayıplar ve Uzayda Doğan İlk Bebeğe, eğer her şey yolunda gitseydi, Nisan’da, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasına denk gelecek olan Nisan ayında, izleyici ile buluşacaktı
22 Ağustos 2019 11:00
2019’da Jerwood/FVU Ödülleri’ne değer bulunan iki video, Kayıplar (The Lost Ones, Richard Whitby) ve Uzayda Doğan İlk Bebeğe (For the First Baby Born in Space, Webb-Ellis sanatçı ikilisi) eğer her şey yolunda gitseydi, Nisan’da, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasına denk gelecek olan Nisan ayında, izleyici ile buluşacaktı. Filmler gösterime ve uluslararası camiada dolaşıma girdiler girmesine fakat İngiltere AB’den ayrılamadı. Birkaç kez ertelenen Brexit, hükümetler düşürdü, dillere destan İngiliz demokrasisinin kendine güvenini zedeledi ve dahi, Boris Johnson’ın ve ortanın epey sağının (hatta sağ-sol ayrımının anlamsız hâle gelişini iyice vurgulayarak) iktidara gelmesinde rol oynadı.
Jerwood/FVU, her yıl belli bir tema kapsamında genç sanatçılara çağrıda bulunuyor ve seçtiği işleri finanse ediyor. Bu yılın teması, Gitti, Gidecek (Going, Gone) şüphesiz, hem halk oylamasının yapıldığı 2016 yılından beri, “Gidiyorum,” deyip “gidemeyen” Birleşik Krallığın hâli pür melalini yansıtıyor hem de belki bu gitme sevdasının istikametini; uluslararası alanda İngiliz istisnasının canlı ve kuvvetli olduğu bir döneme dönüş arzusunu, “eski güzel günlere” dair bir nostaljiyi anlatıyor. AB’nin “bürokratik cenderesinden” kurtulup yeni bir tür bağımsızlığa, ulusal egemenliğe yeniden kavuşmaya yönelik bir fantezinin güdümündeki siyasî söylemin temelleri İngiliz toplumunda ne kadar gerçek ve sağlamdır[1] veya ne zamana kadar bugün bulduğu desteği bulmaya devam edebilir bilinmez; Brexit oylamasının kuşaklar arasındaki dünya görüşü farklılıklarını keskin biçimde ortaya koyduğu kesin. 18-24 yaş arası seçmenin yüzde 70’i ülkenin AB üyeliğinin devamını isterken, 65 yaş üzeri seçmenin yüzde 60’ı AB’den ayrılmak yönünde oy kullanmıştı.
Richard Withby’nin Kayıplar’ı, kendilerine bedensiz bir sesin, bir interkomdan yönelttiği absürtlük dozu gitgide yükselen sorulara yanıt vermekte zorlanırken, kuşkusuz bir bürokratik cenderede sıkışmış görünüyorlar. Akvaryuma benzeyen jenerik bir “devlet dairesi”nde, maddi durumlarıyla, özel yaşantılarıyla, gerekirse 24 saat içinde tası tarağı toplayıp başka bir ülkeye gitme kabiliyetlerinin olup olmadığıyla ilgili sorulara yanıt verirken ister istemez yukarı bakıyorlar. Hayatları, akıbetleri üzerinde kendilerinden daha çok söz hakkı bulunan ve sanki duvarlardan, binanın kendisinden kaynaklanan sese yanıt verirken sanki kadiri mutlak olmakla birlikte hiç de makul olmayan tanrısal bir güç ile pazarlık ediyorlar. Bu tanrısal güç “vatandaş”ları bir değerlendirmeye tabi tutuyor belli ki fakat bu değerlendirmenin sonucunda ne vadettiği bilinmiyor.
Sanatçı, güçsüz ve çaresiz bir konumda bıraktığı bu kişileri canlandıracak oyuncuları seçerken genelde kendini bu konumda bulmayan bir profili, İngilizcenin çeşitli yerel aksanlarıyla konuşan İngilizleri tercih etmiş. Bir nevi yabancılaştırma efekti gibi çalışması hesaplanan bu tercih, Büyük Britanya’ya özgü bir tavrı, göç politikasında ve buna dair bürokratik mekanizmalarda insan faktörünü en aza indirmek arzusunun saçmalığını vurguluyor. Yabancıların Ada sınırlarından içeri alım sürecini mümkün mertebe otomatize etmek isterken aynı zamanda Ada’da yaşayan, çalışan, vergi veren kişilerin yaşam koşullarını otomatik reflekslerle, götürü usulü formlardaki basmakalıp sorular aracılığıyla belirleme eğiliminde olan bir aklın, devletin aklının şirazesinden iyice çıkması söz konusu burada. Brexit, yeni başbakan Boris Johnson’ın dediği gibi 31 Ekim’de ve anlaşmasız olarak gerçekleşirse, Kıta Avrupa’sından gelip İngiltere’de yaşamakta ve çalışmakta olan hatırı sayılır sayıda kişinin oturma ve çalışma izinlerinin akıbeti muğlak. Bu kişilerin çoğunun hemşirelikten musluk tamirciliğine, hizmet sektörünün çeşitli kademelerinde istihdam açığını kapatıyor oldukları hesaba katılınca, Kayıplar’dan kast edilenin, AB’nin İngiliz demokrasisine halel getiren bürokrasisinden kaçalım derken kuralları belli olmayan, daha da kaotik bir bürokrasiye sürüklenmekte olan Ada halkı olduğunu düşünmemek imkânsız.
Şüphesiz meçhul bir geleceğe sürükleniyor olma hissinden payını alan, seçmediği bir kaderi yaşamak durumunda olan “teenager”lar. Webb-Ellis ikilisinin işleri, Uzayda Doğan İlk Bebeğe, istikbaline baktıkça mücrim gibi titreyen bu gruba; 2018 yazını Withby ve civarında geçiren 10’lu yaşların sonundaki gençlere bakıyor. Uzayda Doğan İlk Bebeğe, şüphesiz, adında bahsedilen o bebeğe Facebook icat olunmadan evvel arkadaşlığın sokakta yaşanan bir şey olduğunu aktarmak istiyor. Webb-Ellis, gençlerin yaz tatilinde yapıp ettiklerini, kumsalda yakılan ateşleri, karnavalda yapılan dansları, kendi deyimleriyle, “tarih kitaplarında yazılanlar dışında kalan”, gayriresmî bir tarihi belgelerken, ekranı ikiye bölmek yoluna gitmiş. Bölünmüş ekran formatı, tek bir bakış açısını sabitlemektense bakış açılarının çokluğunu, anlamın çoğulluğunu göstermeyi tercih ediyor. Demokratik süreçte, (örneğin Brexit oylamasının sonuçlanmasında nitelikli çoğunluk aranmamasında) eksikliğinden hicap duyulan türden bir çoğulculuğu istiyor belki de.
Ergenlerin seçeneklerinin az oluşundan bir melankoli sızıyor; çocuklar, o yaştaki herkesin (ve aslında herkesin) ayrılmak istediği bir yerdeler ve ama tarihinden başka vaat ettiği bir şeyi olmayan kasabadan tek başlarına ayrılacak yaşta değiller. Withby, 1700’lerin ilk yarısında, o sırada 18 yaşında olan Captain Cook’un denize açıldığı liman; bir zamanlar maceracı girişimleri, kolonici iştahı, ilerlemeci arzuları tatmin edecek bir dünyayı söz verirken, şimdi oradaki ergenler, dünyanın yok oluş arifesinde olduğundan söz ediyorlar. Ele geçirilecek olan dünya, bu yaştakiler için olsa olsa tükenmekte olan bir dünya.
Videonun antropolojik bir hassasiyeti de var; sanatçılar kendilerini, gençlerin bakış açısını “temsil etmek” konumunda bulduklarından bahsediyorlar. Kendi hazırlamadıkları, bir önceki kuşaktan devraldıkları bir tükenişi yaşayacaklarının farkında olan gençlerin bakış açısı söz konusu olan. Videonun yaz boyu takip ettiği gençlerin bazıları, neden kendileriyle ilgilenildiğini anlamamışlar; kendilerine çok özel oldukları, ne isterlerse başarabilecekleri söylenen milenyum kuşağı çocukları, hızlıca hayal kırıklığına uğramış gibiler. 80’lerin yuppie’leri de binyıl sonuna denk gelen farklı tükeniş histerileri yaşamışlardı belki ama Uzayda Doğan ilk Bebeğe dünyanın nasıl yok olduğunu anlatacak olan kuşak, şüphesiz büyük bir şeylerin sonunun geldiğine ilk elden tanıklık eden, melankolisi son derece meşru, milenyum kuşağıdır.
Going, Gone [Gitti, Gidecek] temalı 2019 Jerwood/FVU Ödülleri’nin sahibi Webb-Ellis sanatçı ikilisi ve Richard Whitby’nin For The First Baby Born in Space [Uzayda Doğan İlk Bebeğe] ve The Lost Ones [Kayıplar] videoları SALT Galata’da gösterime sunuluyor.
[1] Cambridge Analytica’dan Trump’ın seçim kampanyasının aldığı şaibeli hizmetlerin ilk başarılı sınavı Brexit kampanyasıydı.