David Shields'in Gerçeklik Açlığı: Bir Manifesto kitabı Everest Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. Beril Tüccarbaşıoğlu Uğur'un çevirdiği kitaptan tadımlık bir bölüm paylaşıyoruz...
384
Lirik deneme açıklama yapmaz, ayrıntılara boğmaz, sadece fikir verir, boşluklara dayanır, şöyle bir değinip geçebilir. Çağrışımlarla hareket edebilir, benzetme ya da imayla bir düşünce yolundan diğerine atlar, yan yana getirerek ya da sürekli yan çizen bir şiirsel mantık izleyerek ilerler. Yeni parçalar eklendikçe büyür, genişler. Bir mozaik gibi şekillenir. Gelişimini ancak geri çekilip bütününe baktığınızda görebilirsiniz. Şiirin yoğunluğunu ve biçimsel güzelliğini, fikirleri damıtma özelliğini ve dilinin ahengini alır. Denemenin ise itibarını, gerçeklerle açıkça bağ kurma arzusunu alır ve tüm bunları hayalî biçim tutkusunda harmanlar. Bilgi aktarımındaki sanatsallığa öncelik verir, kendine özgü bir derin düşündürme tarzı için anlatısal çizgiden, konudan konuya atlama eğiliminden ve ikna sanatından vazgeçer. Genelde bir mensur şiir gibi kısa, özlü ve vurucudur. Ne var ki, amacına hizmet ettiklerinde, dolambaçlı bir yola sapıp kurgu, tiyatro, gazetecilik, müzik ve sinema tekniklerinden de faydalanabilir. Anlattığı hikâyeler mecazlardan ibaret olabilir. Ya da bir hikâye olmaksızın kendine odaklanabilir. Ya da bir zirve noktası, başka kelimelerle açıklanabilir bir tema olmaksızın, tek bir görüntü ya da fikrin özünde gezinebilir. Konusunun peşine düşer, ama yalnızca açıklama yapmakla ya da itirafla tatmin olmaz. Lirik deneme bir arayış ve sınama babında o orijinal “deneme” ruhuna bağlıdır, bir anlam ifade etme arzusundadır. Birbirine kenetlenmiş fikir, durum ve dil ağlarından oluşan belirsiz bir süreçle yola çıkar. Yazar sonucu önceden bilemez ve vardığı noktada hâlâ bir şeyleri sorguluyor olabilir. Hem derin düşüncelere dalar, hem de sindirilmemiş deneyimlerle okuru bir anlam oluşturmaya davet eder. Sesini tesadüfen duyarız. Kişisel bir denemede ummamız gereken türden bir yakınlığı vardır. Ama lirik denemede bu ses genelde daha ketum, neredeyse utangaçtır. Bir şeyleri olduğundan hafif göstermesiyle okuyucuya iltifat ettiğinin farkındadır. Şiirsel olanın bizi çekme sebebi belki de dünyaya ön kapısından, nesnellik mitinden yaklaşma olasılığımızın daha zayıf ve yapmaya değmez görünmesidir. Teşbih çoğunlukla gerçeğe benzerlikten daha açıklayıcı görünür. Deneyimler bombardımanından bir anlam çıkarması için yazardan medet umarız. Bizi şoke etmesini, heyecanlandırmasını, bu curcunaya bir son vermesini ve ilgimizi kösteklemesini bekleriz.
385
Kurmaca olmayan teriminin genişliği: Koca bir komodinin çorap olmayanlar olarak etiketlenmesi.
386
“Deneme” yalnızca bir isim değil, aynı zamanda fiildir ve “denemek” bir süreçtir.
387
Deneme: Beynin tiyatrosu.
388
Duygu gelişip analize dönüşür.
Toplum hayatı kişisel anekdotlara yayılır.
Duygular tartışma gibi hissedilir.
Tartışmalar duygu gibi aktarılır.
Düşünceler fikirlere dönüşür.
Denemelerde fikirler başkahramanlardır.
389
Epistemolojik güvensizlik biyografi ve otobiyografi (ve tarih ve gazete) okurunun peşini bırakmaz. Kurmaca olmayan bir çalışmada, gerçekte neler olduğunu asla bilemeyiz. Doğrudan habercilik ideali yalnızca kurmacada elde edilebilir. Yazar hayalinde olup bitenleri dürüst bir biçimde okuruna rapor eder. The Golden Bowl’da James, Prens ile Charlotte’un birlikte olduğunu söylediğinde ondan şüphelenmemiz ya da acaba Maggie gördüklerine “aşırı tepki” mi verdi diye düşünmemiz için hiçbir sebep yoktur. James’in haberi doğrudur. Hayal ürünü edebiyatın gerçekleri Samuel Johnson’ın tekmelediği kaya kadar sağlamdır. Johnson, ona Piskopos Berkeley’nin madde diye bir şey yoktur fikrini nasıl çürüteceği sorulduğunda, büyük bir taşa bütün gücüyle tekme atıp, “O fikri çürütüyorum,” demiştir. Nasıl romancının, şairin ve oyun yazarının sözüne inanmamız gerekiyorsa, biyografi, otobiyografi ve tarih yazarıyla gazetecinin sözünden de daima şüphe etmekte özgürüz. Hayal ürünü edebiyatta alternatif senaryolar üretemeyiz, çünkü öyle bir senaryo yoktur. Ama kurmaca olmayan çalışmalarda neler olduğunu, insanların neler düşündüğünü ya da hissettiğini sorgulayabiliriz.
390
Gerçek denemeciler nadiren roman yazar. Denemeciler bir metafizikçi türüdür: En ufak bir varlık taneciğini bile soruşturup analiz ederler. Romancılar insanlarını evlendirip gömmek gibi yorucu işler yapar. Ya da onları deniz yolculuklarına veya Afrika’ya gönderirler. Hiç olmadı şehir dışına çıkarırlar. Denemeciler o huzurlu durgunluklarıyla aşkı ve ölümü düşünür. Denemelerin uzun uzun düşünmeye yönelik doğasını ancak iç dünyamız açığa çıkarabilir, çünkü iç dünyamız ilginç, hareketli ve anlamlıdır. Denemeler romanların aksine kişinin duyguları ve algılarından ortaya çıkar. Kurmaca yabancı bedenlere sızar: Romancı yalnızca belirli bir cinste ya da kendinde değil, böceklerde, açlık sanatçılarında, göçebelerde ya da hayvanlarda yaşayabilir. Deneme kişiseldir.
391
Konuşma dinamiği –iletişim arzusu– formun içine işlemiştir.
392
Yönümüzü dışarıdaki retorik dünyasından esrarengiz ve merak uyandırıcı iç dünyaya çevirten, Sör Thomas Browne’un iç gözlemleri olmuştur.
393
Hayallerim, kelimenin tanımı gereği, konu aldığı nesneyi saptıracaktır. Bu bilme sürecinin kaydedilmesi ve somutlaştırılmasıdır. Tamamen bilgi üretmekle ilgilidir ki bu da gerçekleri sıralamaktan daha zor ve kararsız bir iştir.
394
Hatıratlar hayal dünyasına aittir. Yazarlar ve okuyucular bununla uzlaştığında, hatıratların “gerçekler” ve “doğrularla” bağlantısı hakkında daha az tartışma çıkacaktır.
395
Frey kitabında anlattığı hapishanede gerçekten birkaç gece geçirmişse ne fark eder? Numaradan hapiste geçirilen bu süre yalnızca fikrini beyan etmek için kullandığı bir araç, acısını belli bir çerçeve içine almaya yarayan akla yatkın bir durumdur.
396
Bugün türler arası akrabalık ilişkilerine baktığımızda, hatıratın romandan ziyade şiire yakın olduğunu görürüz. En büyük yanılgımız, hatıratları “kurmaca olmayan” şeklinde etiketlemek. Aslında, “şiir olmayan” demeliyiz. Eğer hatıratın kökenini araştırırken bir tek kurmacayla bağlantısına bakarsak hatıratların ardındaki güçlü dürtüyü anlayabileceğimizden şüpheliyim.
397
Lirik bir şair genelde olduğu üzere, birinci tekil şahıs sesi kullandığında kalkıp da suçlar gibi Fakat bu gerçekten de anlattığın gibi mi oldu? demeyiz. Zihin ve ruhun dürüst, belki de kaçınılmaz karışımını kabulleniriz. Şiiri hatırat gibi sorgulamamamızın sebebi, poetik sesi nasıl okuyacağımıza dair uzun ve fazlasıyla karmaşık bir tarihimizin olmasıdır. Bu anlatıcının görevinin deneyimin içindeki duygusal hakikati bulmak olduğunu kabul ederiz, dolayısıyla, birebir doğruluğuna bakmayız. Ama hatıratla ilgili böyle bir tarihimiz ya da geleneğimiz yoktur. Bu türü hayatın özeti olarak görmekte ısrar ederiz. Halbuki geçtiğimiz yirmi yıl içinde yayımlanan hatıratlarda kullanılan tarz bu değildir. Hatıratı kurmaca olmayanlar grubuna dâhil ettiğimizde, “kurmaca olmayan” terimini fazlasıyla ciddiye alırız. Hatırlayan sesin gerçekleri ortaya koymaktan başka bir şey yaptığını fark ettiğimizde hayrete kapılır, hatta hayal kırıklığına uğrarız. Hata yaptığımızı biliriz, ama sabıkalı bir pedofilin tekrar suç işlemesi gibi, durmadan bunun kaçınılmazlığıyla mücadele ederiz. Türü poetik açıdan görmeyi öğrenmemiz gerek.