Detektif Renée Ballard ile henüz tanışmadıysanız, bu fırsatı kaçırmayın: Annesi onunla hiç ilgilenmemiş. Çok sevdiği babası ise kızı on dört yaşındayken ölmüş. Neyse ki bir yıl evsiz kaldıktan sonra büyükannesi Tutu’nun yanına gidiyor. İşe gazetecilikle başlayıp sonra polis oluyor. Teknik olarak evsiz. Kumsalda ya da karakolda yatıyor. Hayatında sadece Tutu ve köpeği Lola var...
19 Kasım 2020 17:00
RENÉE BALLARD ortağı detektif John Jenkins ile birlikte gece 11.00 ile sabah 7.00 arasındaki gece vardiyasında çalışır. Başkomiser Yardımcısı McAdams’a bağlıdırlar. Nasiplerine ne düştüyse onu çözmeye çalışırlar… Bıkkın John sadece yapması gerekeni yapar. Aslında bu vardiyayı kendisi istemiştir. Amacı, kanserli karısına gündüzleri bakabilmektir… Renée ise işini çok sever ve hiçbir soruyu cevapsız bırakmak istemez. Dosyaların hepsi suçlular bulunarak kapatılmalı diye düşünür. Gel gör ki gece vardiyası (dediğimiz gibi) sabah 7’de biter. O saatte gececilerin elinden gelen tek şey, raporlarını yazıp işi gündüz vardiyasındakilere bırakmaktır. Hiçbirini sonuca ulaştıramazlar.
İşi bitirip dosyayı kapatmayı seven Ballard’ın nefret ettiği şey de budur. Aslında Soygun-Cinayet Masası’nda çalışmak ister. Zaten yükselen genç bir dedektif olarak daha önce de o bölümün bir elemanıdır. Ama o zamanki ortağı Detektif Ken Chastain’in desteğine güvenerek kendisini taciz eden amiri Başkomiser Yardımcısı Robert Olivas’ı şikayet ettiğinden beri ceza olarak gece vardiyasına sürülmüştür. Çünkü mesleğinde yükselmeyi ortağına sadık kalmaya tercih eden Ken, Renée’ye ihanet etmiştir…
HEM ELEŞTİRMENLERİN hem okurların sevdiği, halihazırdaki en iyi, en çok satan polisiye yazarlardan biri olan Michael Connelly 2017’de çıkan Gece Vardiyası’nda (The Late Show) en gözde karakteri Harry (Hieronymous) Bosch’un ve onun üvey kardeşi Mickey Haller’ın (The Lincoln Lawyer/Güneşin Karanlığında) olmadığı bir kitapla karşımızda. Böyle bir şey on yıldır ilk kez vuku buluyormuş. Connelly’nin dediğine göre, kitap aynı zamanda bize Bosch’un mirasçısını da sunuyor. Çünkü örneğin Agatha Christie’nin Poirot’sunun aksine, Connelly bu en sevdiğimiz karakterini gerçek zamanda yaşattığı için Bosch artık eskisi gibi değil. Yerine daha genç, onun gibi atılgan ve korkusuz, kafayı ille de dosyaları kapatmaya ve kurbanlar arasında ayrım yapmamaya takmış biri lazım.
Connelly’ye göre, bu mirasçı Renée Ballard. Üstelik de yazarının sevdiği bir karakter. Yani Sir Conan Doyle ve gene Christie gibi, ondan sıkılıp bir şekilde ortadan kaldırmaya çalışma ihtimali zayıf.
Otuz yıldır bir kadın kahraman yaratmaya çalışıp beceremediğini söyleyen (1999 tarihli Void Moon’un Cassidy/Cassie Black’i profesyonel hırsız olduğu için sayılmıyor herhalde) yazar, sonunda başardığını düşünüyor. Renée’ye ilham kaynağı olan bir Los Angeles detektifi var: Bosch kitaplarında Connelly’ye danışmanlık yapan Los Angeles Polis Teşkilâtı detektifi Mitzi Roberts. Bu detektif Amerika’nın en tüyler ürpertici, eli çabuk seri katillerinden Sam Little’ı üç cinayet için Los Angeles’ta ilk tutuklayan kişiydi. Renée pek çok özelliği ve alışkanlığıyla Mitzi’ye benziyor. Kürek sörfü denen sporu seviyor, kimi gününü kumsalın ıssız bir noktasında köpeği Lola ile bir çadırda geçiriyor. Üzerine vazife olmadığı, hatta yapmaması gerektiği halde gece vardiyasında aklının kaldığı kimi olayları gündüzleri çözmeye çalışıyor. Gözünü budaktan esirgemediğini söylemiş miydik?
GECE VARDİYALARINDAN birinde Renée, başkalarına bırakmak istemediği iki olay yakalar: bir otoparkta öldü sayılarak bırakılan fahişeye atılan ölümcül dayak ve bir gece kulübündeki toplu öldürme olayında bir kadın garsonun öldürülmesi. Ballard bu sefer şafakta her şeyi teslim etmemeye kararlıdır. Üstelik de dosyalar eski ekibine, Baş Komiser Yardımcısı Olivas ile onun önde gelen detektiflerinden biri olmuş sabık ortağı Chastain’e verilmiştir. Zaten garson kız da kulüpte bir masada oturan geçmişi karanlık üç kişinin dördüncü tarafından öldürülmesi sırasında kaza kurşununa kurban gitmiştir. Renée, emirlere ve şimdiki ortağının böyle bir şeyi istemeyişine rağmen, gece vardiyasını sürdürürken gündüzleri de bu iki olay üstünde çalışır. Sonunda bir tanık bulur ve elindeki bilgileri soruşturma ekibine teslim eder. Kanıtları almaya gelen Chastain’le de yıllar önceki olaydan sonra ilk kez karşılaşmış olur. Kısa süre sonra Chastain evine geldiğinde öldürülür ve gece kulübündeki olay da onun üzerine kalır. Ballard ise, ortağına küskün olsa da onun suçlularla ilişkisi olamayacağını ve cinayet işlemeyeceğini bilir. Onun adını temize çıkarmaya girişir…
MICHAEL CONNELLY başlangıçta Renée Ballard’ı tek kitaplık bir karakter olarak yaratmış. Ancak kitabı bitirdikten sonra karakterin bırakılmayacak kadar ilginç ve mücadeleci olduğuna karar vermiş. Kahramanının hikâyesi de ilginç zaten: Annesi onunla hiç ilgilenmemiş. Çok sevdiği babası ise kızı on dört yaşındayken ölmüş. Neyse ki bir yıl evsiz kaldıktan sonra büyükannesi Tutu’nun yanına gidiyor. İşe gazetecilikle başlayıp sonra polis teşkilâtına katılıyor. Aslında teşkilât onu Tutu ile kalıyor sansa da, Renée büyükannesini ziyareti ihmal etmese de, teknik olarak evsiz. Bunun için kumsalda ya da karakolda yatıyor. Sevdiği canlılar ise büyükannesi Tutu ve köpeği Lola.
Connelly’den söz edip de Bosch’tan bahsetmemek imkânsız. Titus Welliver’in kahramanımızı canlandırdığı “Bosch” dizisiyle hayranları daha da artan Harry Bosch, teşkilâtta kalsa da ayrılsa da dosya kapatma ve adaleti tecelli ettirme konusunda kararlı. Burnunun dikine giden, işleri kendince çözen bir huysuz. Kendisini bunun için seviyoruz herhalde. Renée Ballard da sahiden mirasçısı olabilir. Dark Sacred Night (2018) ile The Night Fire’da (2019) ikisi birlikte çıktılar karşımıza.
•
GİRİŞ RESMİ:
The Late Show’un İngilizce bir baskısından ayrıntı, Michael Connely.