Ötekileştirilenlerin yanında yer aldı. Fukarayı sevdi, sevdirdi. Binlerce okuru etkiledi. Binbir kültürün elçisi. Türkiyeli vicdanın evrensel temsilcisi, simgesi, onuru. Çok yaşa Yaşar...
28 Şubat 2016 12:30
“Zengini kim olsa sever. İş fıkarayı sevmekte.” Bu cümleler, önceki 28 Şubat’ta yitirdiğimiz Yaşar Kemal’in Hüyükteki Nar Ağacı‘nda geçiyor (YKY, 2004, s. 20).
Cumhuriyet’le yaşıt Yaşar Kemal, roman, öykü, röportaj, şiir, deneme, derleme, çeviri türlerinde yazdı. Elli eseriyle dünya edebiyatına katkıda bulundu. Bir yandan da, yetmiş yıl boyunca, rejimin demokrasi, insan hakları, toplumsal adalet konularındaki yetersizlikleriyle mücadele etti. Barışın, ifade özgürlüğünün kararlı savunucusuydu.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Van’dan Çukurova’ya göçtükten sonra bir Türkmen köyüne yerleşen Kürt ailenin çocuğu. İçine doğduğu, maddi bakımdan yoksul, doğa ve kültür bakımından son derece zengin coğrafyadan özgürce beslendi. Genç yaşta kazandığı doğa ve kültür farkındalığı, ergenlik döneminde bağlandığı sosyalizmle gelişti. Üç buçuk yaşındayken bir kurban kesimi sırasındaki kazada bir gözünü yitirmişti. Dört buçuk yaşındayken babasının, evlat edindiği oğul tarafından köydeki cami avlusunda öldürülmesine tanık oldu. O deneyimlerden sonra elli kitap yazıp dünya yazarı oluyorsunuz. Mucize.
Gençlik döneminde pamuk tarlalarında çalıştı; ırgatlık, şoförlük, hademelik, su bekçiliği, arzuhalcilik yaptı. O yıllarda yirmi kadar farklı, beden emeği gerektiren işte çalışmış. Komünistlik suçlamalarıyla evi defalarca basılmış. Hazırlamakta olduğu eserler yok edilmiş. Gözaltında işkence görmüş. Linçten son anda kurtulmuş. Daha sonra İstanbul’da Gülhane Parkı’nda bir süre gecelemek zorunda kalmış. Hiç okuryazarı olmayan bir köyde büyüyen Yaşar Kemal, okuma yazmayı öğrenmek için okula gitmeyi hedeflemiş. Ortaokulu bitirmiş.
Hayatı, olanaksızlıklardan olanak yaratmak üzerine kurulu. Çocukluk yıllarında, halen yaşamakta olan âşık ve dengbêj geleneklerinden beslenen yazar, ergenlik döneminde halk edebiyatı derlemelerine başladı. İlk yazılı edebiyat ürünlerini yirmili yaşlarında öykü türünde verdi. 1950’li yıllarda çalıştığı gazetedeki röportajlarıyla sesini geniş kitleye duyurdu. İnce Memed romanı 1955’te Türkçede yayımlanmasından kısa bir süre sonra ulus ötesi bir edebiyat fenomeni oldu. 1943’te yayımlanan Ağıtlar’ı temel alırsak, yetmiş yıldır dünya edebiyatçısı. Yirmi sekiz romanı, yedi deneme, altı röportaj kitabı, üç folklor derlemesi, öykü ve şiir kitapları yayımlandı. 26 eseri 36 dile çevrilmiş, 39 ülkede yayımlanmış olabilir –kesin rakamlar bilinemediğinden. Bunların yanı sıra, yüzden fazla söyleşi veren yazarın henüz kitaplaşmamış eserleri bulunmakta. Eserlerinde yüzlerce karakter yer aldı. Hakkında yirmiden çok kitap yayımlandı. Türkçe yazılı kültüre soktuğu sözcük ve deyimleri kısmen içeren bir Yaşar Kemal Sözlüğü bulunuyor (bkz. Ali Püsküllüoğlu). Eserleriyle ilgili inceleme, tanıtım, haberler bini aşkın.
Eserlerinin ayırt edici özelliği, geleneksel halk edebiyatı ile modern edebiyatı özgün bir şekilde buluşturması, bunu yaparken insanlığın özgürlükçü çağdaş değerlerini ön planda tutmasıdır. Ağıt, efsane, masal, destan gibi sözlü kültür ürünlerinden beslenen yazar, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Evdalê Zeynikê geleneklerinin, Türk ve Kürt Homeroslarının mirasçısı. Diğer yandan da yazar, Stendhal, Gogol, Çehov, Faulkner gibi modern yazılı kültürün önde gelen edebiyatçılarından esinlenerek geleneksel içerikleri modern kurgu anlayışıyla bağdaştırabildi. Sözlü kaynakları işleyişi o denli başarılıdır ki Ağrıdağı Efsanesi romanı geleneksel bir anlatı sanılmıştı. İnce Memed romanı halk ozanlarınca destan tarzında icra edildi.
Eserlerinin alt bölümlerinde, paragraflarında farklı anlatım tarzlarını denediğini gözlemleyebiliriz. Binboğalar Efsanesi’nde folklorik, tarihsel kaynakları yaratıcı bir şekilde kullanmış, coğrafya, tarih, etnografi, sosyoloji, psikoloji alanlarında okurun ufkunu evrensel ölçülerde genişletmiştir. O eserinde Yaşar Kemal, Amerikan yerlilerinin tarihini de hatırlatacak şekilde antropolojik bir “destan” kurgulamıştır.
Köy çocuğu olsa da “köy edebiyatçısı” sayılmamakta. Edebiyatçılığının yükselişte olduğu 1950 ile 1970 yılları arasında revaçta olan “köy edebiyatı”nda gözlemlenen kalıp yargılara, ağaları, imamları ötekileştiren, öğretmenleri tektipleştiren anlatımlara eserlerinde rastlanmaz. Eserlerinde Hititlerden Roma’ya, Ermenilerden İslam’a, Kürt, Rum, Ezidi, Süryani, Alevi, Türkmen, bütün Anadolu coğrafyasının kültürel birikimiyle, zengin mirasıyla tanışırız. Hangi kategoriye girerse girsin, karakterlerini tektipleştirmemiştir. İnce mizahıyla okurun zekâsına, vicdanına hitap eder. Duygu sömürüsüyle popülerleşebilecek bir edebiyat üretmedi. Tekrara düşmedi. Evet, sözü bazen biraz uzatıyor. Üçüncü, dördüncü ciltler okuru azıcık yorar. Ama Hüyükteki Nar Ağacı, Yılanı Öldürseler mücevherlerdir.
Yaşar Kemal’in eserinin siyasal arka planına bakıldığında, erken yaşta tanıştığı sosyalizm göz önünde bulundurulmalı. Halktan kopmayan, özgürlükçü, demokrat, aşağıdan yukarıya gerçekleşecek bir toplumculuk anlayışına bağlandı. “Halkla birlikte” olamayacak bürokratik, militarist yaklaşımlara mesafe koydu. Acil siyasal çözümler önermedi; insanları anlamaya odaklandı. Din istismarıyla, ahlak bekçiliğiyle mücadele etti. Muktedirlerin gazete satın alma geleneğine, kapı kulu gazeteciliğine karşı çıktı. Bu yüzden sık sık damgalandı. Yaftalandı. Hayatı iftiralarla, sansürle, kitap toplamalarla, çeşit çeşit yasakçılıkla mücadele içinde geçti. “Zilli kurt” oldu.
Darbe dönemlerinde insan hakları, ifade özgürlüğü mücadelelerinin ön saflarında yer aldı. “Dünya binbir çiçekli bir kültür bahçesidir” şiarını yüksek tonda seslendirdi. 1990’lardan itibaren Kürt-Türk barışının sağlanması uğruna, ırkçılığa, asimilasyona yüksek sesle karşı çıktı; yargılandı.
Kürt sorununun çözümü için kamusal aydın bilinci, duyarlılığıyla dile getirdiği düşüncelerin özeti, Kürtlere kültürel haklarının verilmesi gerektiğidir. 1993’te yazdığı bir yazı, bugün toplumun geniş kesimlerinin kabul ettiği şu cümleyle başlar: “Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunudur.” Bu basit cümlenin içeriği on yıllardır anlaşılamadığı, kabul edilemediği için Kürt-Türk binlerce insanımızın hayatı kaybettirilmiştir; kaybettirilmekte.
Doğanın tahribi, baştan beri, Yaşar Kemal’in önemli kaygısı oldu. Kapitalistleşme sürecinin doğurduğu toprak, su kaybı, ormanların yok oluşu, yersiz-yurtsuzlaşma, kültürsüzleşme, kentlerin yaşanmaz hale gelişi, yoksullaşma, bu konulara 1950’lerden itibaren dikkat çeken Yaşar Kemal’i günümüzün eşitlikçi, ekolojist duyarlılığıyla buluşturuyor. Folklora, yerel yazına, çocukların dünyasına verdiği önem evrensel bağlamda değerlendirilecek.
Yaşar Kemal’in eserleri doğasızlaşma sürecinin yarattığı olumsuzluklara odaklandı. Eserleri bir yandan da okura, insanın yaratıcılığına, olumsuzlukları aşma gücüne inanç, güven aşılar. Hayattaki olumsuzluklara karşı, eserlerinde, umut, özveri, dayanışma, mücadele değerlerinin altı çizilir. Kendi hayat hikâyesinde olduğu gibi, eserlerinde olanaksızlıklardan olanak, umutsuzluklardan umut doğar. Çağdaş Türkçe edebiyatta Nâzım Hikmet şiirin, Sait Faik öykünün yenilikçi öncüleridir. Yaşar Kemal de benzer düzlemde romanın yenilikçi öncüsüdür. Bu romantik devrimciler Türkçe edebiyatta demokrasiyi kurdu. İnsanı insanlığa davet ettiler.
Yaşar Kemal ötekileştirilenlerin yanında yer aldı. Fukarayı sevdi, sevdirdi. Binlerce okuru etkiledi. Binbir kültürün elçisi. Türkiyeli vicdanın evrensel temsilcisi, simgesi, onuru.
Çok yaşa Yaşar.