Yavuz Ekinci’den yeni roman: Günün Birinde

Yavuz Ekinci’nin 21 Mart günü raflardaki yerini alacak Günün Birinde romanınının “Masalım Ne Zaman Başladı” bölümünden tadımlık yayınlıyoruz...

01 Mart 2016 12:00

Akşam oldu, sabah oldu. Masal... Masalım ne zaman başladı? Tanrı’nın ol dediği birinci gün mü? Yoksa Havva’nın yasak elmayı yiyip Âdem’le cennetten kovuldukları gün mü? Ya da uzak diyarlardan gelen askerlerin dağlılar tarafından pusuya düşürülüp birer koyun gibi boğazlandığı gün mü? Ya da tüm zamanların yenilmez komutanı Büyük İskender’in Amar Dağı’nın eteğine kadar gelip bu dağları aşamayacağını anlayınca geri çekildiği gün mü?

Amar Dağı’nı aşıp Cevizler Vadisi’ni almayı kimler hayal etmedi ki? Komutanlar, peygamberler, hükümdarlar, krallar, şahlar... İsa ve havarileri Amar Dağı’nı hiçbir zaman aşamadı. Muhammed, atların sırtında ve kılıçların keskinli­ğinde dağları aştıysa da Cevizler Vadisi’nde konaklayacağı bir kalp ve yuva kuracağı bir beden bulmadan geri döndü. Cengiz Han, Amar Dağı’nın eteğinde bir yıl, üç ay, on üç gün sabırla bekledi, sonunda pes edip askerlerinin cesetlerini ardında bırakarak geri döndü. Fakat Amar Dağı’nın eteğinde beklemenin ve kaybetmenin bilediği öfkesiyle önüne çıkan ülkeleri, şehirleri, köyleri yağmaladı, yakıp yıktı. Buda’nın yolu buradan hiçbir zaman geçmedi.

Günün Birinde, Yavuz Ekinci, Doğan KitapGünün birinde elinde asası, sırtında koyun postuyla Zerdüşt çıkageldi. Sımsıcak kalpler buldu ama yalnızlık ve kederden ruhu bunalmış olacak ki, ertesi bahar geri döndü. Zerdüşt’ün geri dönmesinin ardından uzun bir süre buraya kimse uğramadı ve bir masal başlayıp bir masal bitinceye dek kimsenin yolu bir daha buraya düşmedi. Ta ki evvel zaman önce masalıyla yağız atın sırtında gelen Amar ile Sara’nın yolu düşünceye dek.

Karanlık... Her şeyden önce karanlık vardı. Eskiden karanlık bugünkü gibi insanın kalbinde, ruhunda, yü­zünde ve sesinde değildi. Karanlık evvel zaman önce gecede, kuytu yerlerde, mağaraların derinliklerinde, ceviz ağacının gölgesinde, vadinin ıssızlığında saklanırdı. Evvel zaman önce Amar Dağı’nın ardında derin mi derin bir vadi, vadide ulu mu ulu ceviz ağaçları, ceviz ağaçlarının da iri mi iri yaprakları, ağır mı ağır cevizleri vardı. Vadinin masmavi göğünü bu devasa ceviz ağaçlarının yaprakları kaplardı. Yapraklar öylesine iriydi ki güneşin ışıkları gün boyu uğraşır, yine de yere ulaşamadan çekip giderdi. Cevizler Vadisi sırlarla yüklü bir yerdi. Ulu ceviz ağaçlarının yaprakları günün belli vakitlerinde etrafa esrarengiz kokular saçardı. Bu kokuyu içine çekenler esrara düşmüş gibi olurdu. Bazıları da bu yaprakların kokusunu içine çektikten sonra gaipten sesler duymaya başlar ve bir kâhin misali geleceği anlatırdı. Civar köylerin büyücüleri, kocakarıları, muskacıları, üfürükçüleri, cadıları gündüz gelip ağaçların altında uykuya dalar ve gaipten duydukları sesleri âleme taşırdı. Hiç kimse, büyücüler, cadılar, muskacılar dahi cüret edip gece Cevizler Vadisi’nde yatmazdı. Kimilerine göre burası; iki memesini çapraz olarak boyunlarına atan pirabokların, kimilerine göre Allah’a secde etmeyen ve ona karşı çı­kan kötü cinlerin, kimilerine göre Şahmeran’ın, kimilerine göre başları gökyüzüne değen beyaz giyimli gece adamların, kimilerine göreyse Lilith’in yurduydu. Cevizler Vadisi’nin birden çok masalı vardı.

Cevizler Vadisi’ne evvel zaman önce Garzan miri, yanında Amar ve Sara’yla geldi. Garzan miri, yağız atın sırtındaki Amar ile Sara’ya Cevizler Vadisi’ni göstererek “Amar, burası artık senin yurdun! Ekin, biçin ve çoğalın!” dedi. Mir, kötü söylenceleri hatırlayarak erkenden kıratına binip Cevizler Vadisi’nden ayrıldı. Yağız atın sırtında gelen Amar ile Sara, Cevizler Vadisi’nde yapayalnız kaldılar. Yağız at etraftaki seslerden ve kokulardan huzursuzlandı. Karanlık bir ahıra kapatılmışçasına hırçınlaşıp öfkelendi. İki de bir şaha kalkıp kişneyerek vadideki esrarengiz seslere, görünmez ruhlara, büyülü kokulara meydan okudu. Karanlık çöküp vadideki esrarengiz sesler, büyülü kokular, görünmez ruhlar her tarafı kuşatınca yağız at şaha kalkıp üç dört kez kişnedi ve geceyi terkisine atarak bir daha dönmemek üzere Amar Dağı’na koştu.

Amar ile Sara o gece bir ceviz ağacının kovuğunda aşkın verdiği mutlulukla birbirlerine sokularak Cevizler Vadisi’nin masallarından ve geceyi terkisine atıp Amar Dağı’na giden yağız atın ölümsüz hikâyesinden habersiz uyudular. Masalım işte o gece başladı. Cevize, masala ve ata ant olsun ki, Ba’nın Amar Dağı’na kaçmasıyla başlayan masalım, günün birinde Amar Dağı’ndan koşarak köye gelen adamla da bitti.