Göstergebilimden söz edeceğim hafta rastlantı bu ya, o fotoğraf yine dolaşmaya başladı. İnanılır gibi değildi, kimi yazarlar, gazeteciler, aydınlar falan beğeniyor, paylaşıyordu...
27 Eylül 2018 13:54
İnternet tuhaf bir olgu, “sanal” değil “nesnel” bir durum. Çoğumuzun yaşamında olmazsa olmaz bir yer edindi. Bilgiye ânında ulaşabiliyorsunuz. Hemen hemen her bilgiye, bir sonsuzluk örneği sanki! Kuşkusuz çok yararlı. Ama o bilgi “doğru” mu? O bilginin sağlamasını yapabiliyorsak mesele yok. Gerçekten de bu bağlamda müthiş! Ya da güvendiğimiz (güvenilir) bir kaynak, bize büyük olanak sağlıyor. Öte yandan, aynı zamanda “bilgi kirliliği” de yaratıyor. Son zamanlarda sık sık dile de gelen bir mesele var; örneğin Can Yücel’in, Cemal Süreya’nın olmayan şiirlerinin dolaşıyor oluşu!
İki dönem önce, yüksek lisans programında verdiğim sanat felsefesinde, Lorca’nın duende’sinden söz ederken, bir öğrencim, Lorca’nın kurşuna dizilirkenki fotoğrafının olduğunu söyledi. Pek sesimi çıkarmadım, yalnızca “bilmiyorum” dedim. Aslında biliyordum ama açıklamayı “göstergebilim”den söz ederken yaparım diye düşündüm.
Bunu bir dostumdan da duymuştum. Konu açıldığında anlatıyordu, Lorca kurşuna dizilirken sağ elini kaldırmış, şiir okumuş falan diye. Kendisini bir-iki kez uyardım ama sanırım hâlâ bana inanmıyor! İnternette özellikle de twitter’da dolaşan bir fotoğraf vardı; ve öğrencim de, dostum da ona görüp kabullenmişti. Neyse, göstergebilimden söz edeceğim hafta rastlantı bu ya, o fotoğraf yine dolaşmaya başladı. İnanılır gibi değildi, kimi yazarlar, gazeteciler, aydınlar falan beğeniyor, paylaşıyordu! Lorca’nın ölüm günü olarak kabul edilen geçtiğimiz 19 Ağustos’ta da yine dolaşmaya başladı. Binlerce, onbinlerce beğeni, paylaşma! (Ben de artık yazayım dedim: o fotoğraftaki adamın Lorca olmadığını!)
O fotoğrafı, sınıftaki “akıllı tahta”mıza yansıttım! Kötü bir görüntü de olsa, her şeyden önce kurşuna dizilen adamın saçlarının bembeyaz olduğu ortada. Yaşı da sanki 55-60 arası. Lorca öldürüldüğünde 38 yaşındaydı. Twitter’daki fotoğrafı paylaşanlar, beğenenler, “bilgi” sınamak bir yana, yahu bu Larco nasıl biriydi, nasıl bir tipi vardı diye başka bir yere bakmamışlar! Kaç yaşında öldürülmüştü diye de akıl yürütmemişler.
Diyelim Lorca’nın bir-iki günde saçları ağırdı, bembeyaz oldu; bu daha çok eski Yeşilçam jönlerinin başına gelir ama, diyelim Lorca’nın da kederden saçları beyaza kesti. Peki Lorca sağ kolunu, kurşuna dizilirken niye kaldırsın? Fotoğrafta görülen kaldırılmış sağ kol ve kaldırma biçimi, o adamın komünist olduğunu imliyor bize öncelikle. Çünkü sağ kol işçi sınıfını, emeği temsil eder, böylesine bir gerekçeyle bu simgeyi, başta SBKP olmak üzere öteki birçok KP’ler de benimser. Eylemlerde de bunu görürüz zâten. (Ya da yakın görüşler, akımlar.) Lorca’nın komünizm ile de ilişkisi yok, hatta en genel anlamıyla solcu bile denemez! Hümanisttir, demokrattır, anti-faşittir, Cumhuriyetçiler’e yakınlık duyar (anlaşılan ölümü de bu yüzden!) ama o sağ elini o biçimde kaldıracak politik ve dünya görüşüne sâhip değil. Ayrıca, sanki bir şiir okumadan çok bir haykırma, bağırma var...
Diyelim, saçı bir gecede beyazladığı gibi, bir gecede de görüşü değişti ve sağ elini o biçimde kaldırıyor! (Fotoğraftaki adam ile Lorca’nın sağlığında çekilmiş onlarca fotoğrafını karşılaştırmayı da bir yana bırakalım!) Ama ilgili fotoğrafta gördüğümüz üzere, infaz bir “bina” avlusunda oluyor, öyle anlaşılıyor. Bu belki bir hapisane, belki bir garnizon ya da karargâh vb. Ne var ki cümle âlem biliyor ki Lorca “dışarıda”, boş bir arâzide öldürülüyor.
Bunları özetledikten sonra, İrlandalı yazar Ian Gibson’ın yıllarca araştırarak kaleme aldığı ve Murat Belge’nin çevirdiği Lorca’nın Öldürülüşü kitabını çantamdam çıkarıp masanın üzerine koydum: bunca emek boşuna mı? Öyle ya biri yıllarca araştırmış, biri çevirmiş, birileri yayına hazırlamış, birileri basmış1:
“Federico Garcia Lorca, Sierra’nın eteklerinde, kaya ile bitki arasındaki çizgi üzerinde bir noktada öldürüldü.”2
(…)
“Yolun kenarında bugün yazlık evlerin bulunduğu yerde 1936 yılında yaşlı zeytinlerden bir koru vardı. Valdés’in adamları kurbanlarını buraya götürüyordu. Mezarcı az sonra gelince dört ölünün yerde yattığını gördü. Öğretmenin bir bacağı olduğunu ve Federico’nun boynunda da gevşek bir boyunbağı bulunduğunu (‘bilirsiniz, şu sanatçıların taktığı boyunbağlarından’) özellikle hatırlıyor.”3
“1965 yazında, bir yıl geçirmek üzere karımla birlikte Granada’ya yerleştik. Niyetim, Üniversitede öğrenciyken eserleriyle beni derinden etkileyen büyük Granadalı şair Federico Garcia Lorca hakkında bir doktora tezi hazırlamaktı”4 diye başlıyor kitaba Gibson. Ama Granadalılar bir anlamda, Lorca’nın ölümüne ilişkin bir araştırma yapması için mahalle baskısı yapmış. Gibson da tezini rafa kaldırıp, herkesin yazmasını beklediği kitap için kolları sıvamış.
Yıllarca süren bir araştırma, tanıkları bulmak için kilometrelerce yapılan yol, binlerce okunan sayfa. Elinden geldiği kadar da, belgelerin ışığında nesnel olmaya çalışmış; bazen de çaktırmadan konuşmaları kaydetmiş. Kimileri isim vermemiş; araştırmasını yaptığı yıllar İspanya’da faşist Franco iktidarı sürmekte. Gerek Lorca’nın yakınlarından, gerek falanj hareketi üyelerinden, çevredeki oturanlardan çok sayıda kişiyle konuşmuş.
Gibson, öldürme eylemini tarihsel bağlamıyla ele alıyor. O günkü İspanya’daki siyâsî duruma, geçmiş değerlendirmesiyle geliyor. Milliyetçiler’in ve Cumhuriyetçiler’in İspanya’da özellikle de Granada’daki konumlarını inceliyor. Kendinden önce yazılmış kitapların, dergi yazılarının izinden gidiyor ama tutarsızlıkları, mantıksızlıkları da bulup sergiliyor. Özlü de olsa şâirin yaşamını ve şiirini değerlendiriyor, özellikle Granada bağlamında. 16-19 Ağustos 1936 günlerini didik didik edip, Lorca’nın öldürme gerekçelerini sıralıyor. Faşistlerin duyurularını (basındaki, vb) da koymuş. Yıllarca Franco yanlılarının inkâr ettiği cinâyeti şöyle özetlemiş:
“Sonuç olarak, Federico, birçok dostu ve o kadar içten sevdiği binlerce mütevazi Granadalıyla birlikte, Katolik Kilisesi’nin ve ‘İspanya’nın en aşağılık burjuvazisi’ diye nitelediği kişilerin kinine kurban gitti.
“Federico Garcia Lorca’yı alçakça öldüren güç, belli bir zihniyettir.”5
Lorca solcu değildi (“Kelimenin en geniş anlamında bir liberal olan Lorca politikayla politika olarak pek ilgilenmezdi.”6) ama, Cumhuriyetçiler’in birçok bildirisine imzasını atmış, daha öncesinde ünlü “İspanya Sivil Muhafızlar Romansı”nı da yazmıştı. Oyunları, özel yaşımı faşistleri epeyce rahatsız etmiş. O günlerde Granada’da, Lorca gibi birçok solcu, hümanist, falanj karşıtı engizisyon zamanındaki yöntemlerle işkence görmüş, dağın başında kurşuna dizilmiş:
“Federico o sabah Viznar’da can vermemiş olsaydı, asilerin katlettiği binlerce suçsuz, ama Lorca gibi tanınmış olmayan öteki Granadalı kurbanlar unutulup giderdi. Oysa şimdi yıldırma hareketlerinden sorumlu olanlar unutulup gittikten çok sonraları da onlar hâlâ hatırda kalacaklar.”7
Doğal olarak da Lorca’nın öldürülmesi inkâr edilmiş. Büyük dünya şâirinin durduk yerde kurşuna dizilerek öldürülüşü bilgisine büyük tepki geleceğinden olsa gerek:
“Yeni rejimin mülki memurlarının 1940 yılında düzenledikleri Lorca’nın ölüm kâğıdında şöyle deniyor:
“(…) 1936 yılının Ağustos ayında, savaş yaralarından öldü. Ölüsü aynı ayın yirmisinde (aynen) Viznar ile Alfacar arasındaki yolda bulunmuştur.”8
Anımsadığım kadarıyla 2006’da Unesco, şâirin katledilişinin yetmişinci yılı dolayısıyla Viznar Vadisi’nin çok geniş bir alanında arama yaptı. Bulunan kemiklerde şâirin DNA’sına rastlanmadı. Gerçi o kemikler de yıllardır bulunuyordu! Şâirin mezarı hâlâ yok! Bu konuda Gibson’dan sonra da araştırmalar sürdü. Son yıllarda da sürdü ve bizim medyada da yer aldı. Birkaçını anımsatayım:
Sol Haber Portalı’nda (26. 6. 2011) “Lorca’nın Faşiştlerce Öldürülmesi Aydınlanıyor” başlıklı bir yazı yer aldı. Milliyet.com.tr’de (26. 4. 2015) “79 Yıl Sonra Katili Belirlendi” başlıklı bir yazı yer aldı. Evrensel.net’te (4. 12. 2016) Ercüment Akdeniz imzalı “Franco’nun Ölüm Mangaları” başlıklı bir yazı yer aldı. Bilgisayarın birkaç tuşuyla ulaşılabilecek bu üç yazıda –başkalarında da bulunabilir– da Lorca’nın “dışarıda” (boş bir arazide!) öldürüldüğü bilgisi var. Sol Portal’taki haberde, mezarla ilgili yeni bir bilgi de yer alıyor. Gibson’ın işâret ettiği yerden yarım kilometre uzakta olduğu varsayılıyor yapılan yeni araştırmalara göre. Dahası Türkçe’de Lorca’ya büyük emek veren Sait Maden’in yıllarca önce çevirdiği Bütün Şiirler’in9 önsözünde de bu bilgiyi bulmak olanaklı!
Durum buyken binlerce insan nasıl o fotoğraftaki adamı Lorca olarak kabul ediyor? Bu fotoğraf birçok sitede var! Belki ki Google’dan (images for lorca fotos; gerçek mi, bir film karesi mi?) alınmış; oraya nasıl koyulmuş! Twitter’da da ha bire dolaşıyor! Bir an önce, bu fotoğraf –nerede varsa– kaldırılmalı! İyi niyetle bir acıyı paylaşmayı, verilen desteği anlıyorum; belki hızla geçen görüntüler bizi yanıltıyor ama bu kadar da olmamalı...
Yayıncılara bir öneri: Murat Belge’nin Türkçeye çevirdiği, Ian Gibson’ın kaleme aldığı öğretici ve nitelikli araştırması Lorca’nın Öldürülüşü’nün yeni basımının yapılması. (Bu dehşetengiz krizde nasıl olacaksa!) Son olarak da, Adnan Özer çevirisiden Lorca dizeleri:
Yetişir, ya bir son vereyim deli dolu sözlerime
ya da bırak yaşayayım gönlümün
o hep karanlık ve yangın gecesinde.10