Handan İnci, Nuri Sağlam, Murat Yalçın, Mehmet Can Doğan, Olcay Akyıldız, Sevengül Sönmez, Hayriye Ünal, Erhan Altan, Emrah Pelvanoğlu, Erkan Irmak ve Mehmet Sümer yanıtlıyor...
03 Aralık 2015 15:00
Şiir antolojilerini bir “giriş kapısı” olarak önemsiyorum. Elinizin uzanması, dikkatinize değmesi için belki de epey zaman geçecek bir şairi tadımlık düzeyde de olsa kestirmeden önünüze getirebilir. Her şey bu “tad”a bağlı zaten. Tadı aldıysanız, dahasını da okumak istersiniz. Kimi zaman sürer bu istek, kimi zaman da kapının arkası boş çıkar. Bu nedenle antoloji okuyacaksam hazırlayanın kim olduğuna bakarım. Edebiyat beğenilerine değer verdiğim biri tarafından hazırlanmışsa hem o kişinin seçimlerini takip etmek açısından “değer” kazanır benim için antoloji hem de kapının arkası konusunda endişem olmaz.
Genel yargıların aksine, antolojilerin hem sanat hem de edebiyat bilimi açısından gerçek anlamda hiçbir olumlu işlevinin bulunmadığı hatta tam tersine her iki alan için de pek farkına varamadığımız çok ciddi zararlarının olduğu kanısındayım. Bugüne kadar “antolojiler”in işlevi ile “sanat”ın işlevini birlikte ele alan herhangi bir analize rastlamadım. Ancak sanat ve edebiyat bilimi üzerine az çok kafa yoranların, “sanat” kavramıyla “antoloji” terimi arasındaki doku uyuşmazlığını görmediklerini yahut görmezlikten geldiklerini varsayıyorum. Son derece öznel bir aktivite olmakla beraber sanatın ve özellikle de şiir sanatının en azından zaman ve mekâna dayalı toplumsal bir bağlamı vardır. Antolojilerin sanata verdikleri en büyük zarar da işte tam bu noktada kendisini gösterir. Çünkü antolojilere giren şiirler, onları canlı kılan sözkonusu bağlamdan hoyratça koparılmış olurlar. Dolayısıyla antolojiler bana uzun zamandır adeta birer şiir mezarlığı gibi görünürler...
Şiir antolojileri özellikle şiir dersi verdiğim dönemlerde üzerinde kafa yorduğum kitaplar. Her antoloji elbette öznel tercihleri de içerir ancak bu öznellik antolojinin adı Türkçe şiirin belli bir dönemini kapsadığı iddiasını taşıyorsa o zaman bu öznelliğin somut verilerle dengelenmiş olması bence çok önemli. İşlev sorusuna gelince, elbette üniversitede ders veren birisi olarak aklıma ilk gelen Türkçe şiir derslerinde öğrencilere tek tek şairlerin kitaplarını aldırmanın imkânsızlığı düşünüldüğünde toplu olarak bu metinlerden seçkilerin el altında bulundurulması oluyor. Belki şöyle söylemek daha doğru olur. Türkçe şiire bir giriş olarak ve genel panoramasını görmek açısından oldukça yararlı olan antolojiler daha derin ve kapsamlı okumalar için elbette yeterli değil. Antolojileri bu bağlamda birer yol haritası ya da kapı anahtarı gibi düşünmek lazım. Ben uzun yıllar dersler için Memet Fuat’ın Adam Yayınlarından çıkan antolojisini kullandım, daha sonra da daha yakın dönemi de kapsadığı için Mehmet Doğan’ın üç ciltlik antolojisini. Ancak aslında her zaman hissim ideal bir antolojinin ancak bütün antolojileri incelemiş biri tarafından hazırlanacak bir antoloji olduğuna inandım. Çünkü her antoloji hazırlayanı belli şairlere zaman zaman kişisel tercihler doğrultusunda daha fazla yer veriyor. Bana göre ideal bir antoloji adı geçen her şairin her döneminden ve her kitabından temsili sayılabilecek şiirleri kapsayan bir seçki olmalı ve yine biyografik bilgilerin dışında hem dönemlere hem de şairlerin poetikalarına dair daha detaylı bilgiler içeren metinler mutlaka yer almalı. Hatta bu bilgi verici yazılar da farklı eleştirmenler tarafından yazılmış yazılardan seçkiler olsa, bence kısaca aktarılan biyografik bilgilerden çok daha anlamlı olur.
Türkiye’de siyasi görüşler, yayınevleri ya da kuşaklar arasında bir çatışma alanı olmuştur şiir antolojileri. Genel, tarihsel, kronolojik antolojiler oldum olası ilgimi çekmemiştir. Şairin mesleğine, cinsiyetine, memleketine, göz rengine dayalı antolojilerse zaten yazınsal bir amaç ve değer taşımazlar. Yani bugün artık ayırıcı bir özelliği olmayan, sıradan bir antolojinin hiçbir işlevi yoktur. Oysa tematik ya da araştırmaya dayalı, uzmanlık gerektiren ya da sınıflayan antolojilerin her zaman işe yarayacağı düşüncesindeyim. Bir antolojinin tutarlı bir yapısı, kaynaklar rafına girebilecek nitelikleri olmalı. Orhan Kahyaoğlu’nun Modern Türkçe Şiir Antolojisi 1920-2000 ya da M. Kayahan Özgül’ün Arayışlar Devri Türk Şiiri Antolojisi bu bağlamda ilk aklıma gelenler.
Şiir antolojileri hazırlanırken bazı işlevler gözetilir. Bunların hepsine, pratik yararlar denebilir. Antoloji hazırlanırken bilgi verip yönlendirmede bulunmak esastır. Burada şiir merakı olan okur gözetilir. Şiirin içinde olan, şiiri dergilerden ve şairlerin kitaplarından izleyen biri için böyle bir öncelik tanınarak hazırlanan şiir antolojileri pek bir anlam taşımaz. Ben işin ehli tarafından hazırlanan antolojileri önemserim, değerli bulurum ve onlardan yararlanırım. Bir antolojinin oluşumunda hazırlayanın bilgi, yöntem, niyet ve yaklaşımını gözetirim. Böyle bir antolojinin bir disiplin içinde ve bir beğeninin seçiciliğinde hazırlandığı gibi bir düşünce vardır bende. Sırf beğeni derlemesi olan antolojileri de sırf bilgi desteği metinlerin derlendiği çalışmaları da tercih etmem. Benim için sağlam bir antoloji, bir yandan şiirin ve şairlerin macerasını izleyebildiğim bir toplam, diğer yandan da şiir beğenimi yükselten veya örselemeyen metinleri öne çıkarmış bir bellektir. Şunu da belirteyim ki her antolojinin bir işlevi vardır ve çoğu, dönemsel olarak bir gösterge değeri taşır. Ben genellikle bu göstergeleri okumak üzere antolojilere başvururum. Tercihim olan antolojileri sıralamak bu soruşturmanın bağlamını aşacağı için bundan sakınıyorum.
Sadece Türkçe’de değil, sanırım tüm dillerde hazırlanan şiir antolojilerine –tematik olmamaları halinde– edebiyat tarihinin ya da toplumsal belleğin belirlediği (kimi zaman da dışladığı) şair ve şiirleri biraraya getiren eserler gözüyle bakıyorum. Dolayısıyla da antolojiyi hazırlayanın seçimi, dahası edebiyat tarihine hangi bakışla yaklaştığı belirleyici oluyor benim açımdan.
Şiir antolojilerinin sanırım en önemli işlevi; şiirin geçirdiği değişimi gösterecek bir toplam olması. Kronolojik ya da dönemlere bağlı olarak hazırlanan antolojilerde, Türkçe şiirin serüvenine tanıklık etmek, şairlerin yaşına göre hazırlanan antolojilerde de tekil olarak şairin şiir evrenindeki değişimi gözlemek mümkün. Tematik olan antolojilerin zaman zaman sıkıcı bir tekrara düştüğünü düşünmekle birlikte, bunların da ele aldığı temanın şiirdeki serüvenine ışık tuttuğunu söyleyebilirim.
Antoloji tercihime gelince; Memet Fuat’ın Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi sık başvurduğum kaynaklar arasında yer alıyor. Divan şiiri sözkonusu olduğunda Halil Erdoğan Cengiz’in Divan Şiiri Antolojisi’ne de sıkça başvuruyorum. Son yıllarda beni en çok heyecanlandıran antoloji ise Selim Temo’nun Kürt Şiiri Antolojisi oldu.
Ben çocukken şiiri antolojilerden öğrendim. Şairlerin siyah-beyaz fotoğraflarının bulunduğu küt bir antolojiden Sutüven’i, sonradan filmleri yapılan Rüştü Onur’u, Muzaffer Tayyip’i okumuştum. Böyle fazla bilinmeyen şairlerin imgesi halen belleğimde durur. Çocukken şiirlerin bir ciltte toplanıyor oluşu olgunun ciddiyetini öğretmişti bana. Geçmişte böylece işlevsel olan şiir antolojisi fikri bugün işlevini kaybetti. Bugün sadece özel birinin –yetkin olduğunu varsaydığımız birinin– seçtiği şiirlerin biraraya gelişini merak edebiliriz. Böyle kaç kişi var ki? Halen antolojiye başvuruyorsam, bir şair hakkında önbilgiye ihtiyaç duyduğum içindir. Ama daha çok şairin kendi kitabından yararlanmayı seçiyorum. Alıntılama, aktarma ve bilgilendirme konusunda güvenilirliği yüksek olan antolojileri tercih etmek isterim.
Antoloji bizde çok başvurulan bir tür. Tabii iki tarafı var: Hazırlayanı ve okuru. 1,5 asırlık bir modern şiir serüvenimiz mevcut ve de çok şeyler olmuş, çok bilgi birikmiş. Üstelik de bu artık sona ermiş bir tarih. Böyle bir alana hâkim olmak istiyor insan. Hazırlayan, bir antoloji hazırlayarak şiir tarihini bir kere de kendi bakışaçısından gö(ste)rmek istiyor. Okur ise, o muhteşem karmaşayı “bir” düzen içinde görmek istiyor. Hem daha önce bilmediği şiir ve şairlerle karşılaşmak hem de sonunda kendi yolunu bulmak, kendi düzenini kurmak üzere. Gelgelelim bir antolojinin seçimleri, birtakım savlarla temellenebilir ancak. Bana tuhaf gelen ise, antolojinin böyle önemli savları görünür kılmak için oldukça yetersiz bir form oluşu. Belki daha nazik bir form olarak görülüyordur, ama varsa eğer böyle savlar, neden bir antoloji üzerinden ve üstü kapalı olarak veriliyor? Yok, eğer fazla bir sav yoksa, o zaman okur neden birisinin kişisel ve keyfi seçimlerini kendisine örnek alsın ki, bilemiyorum.
Benim için antolojiler, öncelikle işlevsel bir ders malzemesidir. Modern Türk şiiri dersi veriyorsunuz ve dönem boyunca 10-12 şairin eserleri üzerinden bir panorama elde etmeye çalışıyorsunuz. Bu bağlamda ele aldığınız şairlerin bütün yapıtlarından farklı örneklere ihtiyacınız var. Öğrencilere ilgili şairlerin toplu şiirlerini aldırmak gibi “pahalı” bir seçenek de mevcut, ancak tam burada antolojiler önemli bir işlev kazanıyor. Tercihimizi de kapsayıcılık/fiyat dengesi belirliyor ki bu zamana kadar Memet Fuat’ın Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi’ni kullanırdık. Ataol Behramoğlu’nun Büyük Türk Şiiri Antolojisi 1980 sonrasını kapsamadığı, Mehmet H. Doğan’ın Yüzyılın Türk Şiiri antolojisini de hacim ve fiyat açısından sıkıntılı olduğu için tercih edemezdik. Yine aynı sebeplerden Orhan Kahyaoğlu’nun Modern Türkçe Şiir Antolojisi’nin de radarımıza girdiğini belirtmeliyim.
Soruyu, önce şiir antolojilerinin, ardından da tür olarak antolojilerin işlevi nedir biçiminde genişletmeden kafamda anlamlı bir hale getirmem sanırım mümkün değil. Böyle ele alınca da ikili bir bakış beliriyor: Okur yanım (özellikle de genç okur yanım), antolojileri henüz fikir sahibi olmadığım veya çok da merak etmediğim isim/akım/dönem/tür/edebiyatlar hakkında genelgeçer bir izlenim sahibi olmak, şanslıysam da içlerinden bazılarını okumaya devam etmeyi istemekle işlevlendiriyor. Hızla gençlikten uzaklaşan akademisyen tarafım içinse antolojilerin tarihin belirli bir döneminde, belirli saiklerle hazırlanmış bir seçkinin nasıl oluşturulduğunu görmek açısından, temelde belge niteliğiyle bir kıymeti olabileceğini düşünüyorum. Bir başka deyişle, antolojiler bir araştırmacı için içerdiklerinden edinilecek hazlardan çok, neden o metinleri/yazarları içerdiğini; bu içeriği kimin, ne zaman, hangi yöntem ve ilkelerle hazırladığını yorumlamak için bir malzeme sunabilir. Bunun dışında antolojiler sayesinde ufku açılan bir araştırmacı, okurluktan fazla öteye de gidememiştir diye düşündüğümden, kişisel antoloji tercihlerim ihtiyaca ve araştırma alanlarıma dönük olarak hepsi-hiçbiri güzergâhında belirleniyor, diyebilirim.
Antoloji kelimesi aslında “gül destesi” anlamında Grekçe bir kelime. Olgu olarak edebiyatın kendisi kadar eski olsa da kelimenin Türkçede kullanımı yeni sayılır. Adında antoloji geçen ilk Türkçe eser, benim tespitlerime göre Reşat Nuri’nin 1929 tarihli Fransız Edebiyatı Antolojisi. Daha sonra 1930’larda ve özellikle 1940’larda kelime giderek popülerleşiyor. Asıl sorunuza gelirsek; şiir antolojileri, özellikle edebiyatın kurum olarak öne çıktığı dönemlerde, Barbara Benedict’in ifadesiyle, metinleri tarihî ve politik bağlamlarından kopararak dehistorize ve depolitize eder; ve böylece zamansız ve ölümsüz kılar. Bu tür metinler, millî kültürü tanımlamaya yarayan bir kanon içerisinde kurumsallaşır. Böylece okul öğrencilerine öğretilir ve ulusun kolektif kimlik duygusunu biçimlendirmeye yararlar. Fakat bu dediğim hususlar daha çok modernleşme ve millî kimlik inşa süreçlerinde sözkonusu. Oysa postmodernizm bu tür kanonları ve kuralları reddettiği için antolojilerin de bir ölçüde politik araçsallıktan uzaklaşabildiğini öne sürmek mümkün. Buna rağmen hem pedagojik hem de ideolojik birtakım amaçlar için işlevsel oldukları inkâr edilemez. Bugün edebiyat ortamında antolojilerin işlevine baktığımızda, içinde “seçmek” işini barındırdığı için doğal olarak öne çıkarmak veya gölgede bırakmak eylemlerini de beraberinde getirmektedir. Seçilen her metin, geniş bir daire gibi düşünebileceğimiz edebiyat uzayının çevresinden merkezine doğru bir adım ilerlemiş olur. Fakat metinler neye göre seçilir, diye sorduğumuzda, genelde antolojilerin girişlerinde de gördüğümüz açıklamalarda edebî değer, tarihî değer, temsiliyet, eğitsellik veya siyasal tutum gibi birtakım ölçütlerin kullanıldığını görüyoruz. O halde seçilmemiş bir metin, bu ölçütlere göre birini veya birkaçını sağlamadığı için dışarıda bırakılmıştır. Ben uzun zamandır Ahmet Necdet’in Modern Türk Şiiri adlı antolojisiyle Mehmet H. Doğan’ın Yüzyılın Türk Şiiri adlı çalışmasını elimin erişeceği bir mesafede tutuyorum. Bunlara son zamanlarda yayımlanan Orhan Kahyaoğlu’nun Modern Türkçe Şiir Antolojisi’ni de ekledim.