Biraz insan biraz robot, biraz dünyalı biraz uzaylı, biraz hologram biraz gerçek öykülerden oluşan Dünyalılar bilimkurgu edebiyatıyla tanışacak okurlar için bir ilk adım...
İletişim Yayınları, geçtiğimiz aylarda TBD Bilimkurgu Yarışması’nda 2011- 2015 yılları arasında derece alan öykülerden oluşan Dünyalılar adlı derlemeyi yayımladı. Dünyalılar, bilimkurgu edebiyatını seven okurlar için yeni yazarlar ve öyküler keşfedebilecekleri bir seçki özelliğini taşırken, bilimkurgu edebiyatıyla ilk kez tanışacak okurlar için bu türü farklı örnekleriyle görebilecekleri bir ilk adım olacak.
Biraz insan biraz robot, biraz dünyalı biraz uzaylı, biraz hologram biraz gerçek öykülerden oluşan bu kitabı derleyen Özgür Tacer’le Dünyalılar'ın hazırlanış sürecini, Türkiye’de bilimkurgu edebiyatının geldiği noktayı ve TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması’nı konuştuk.
Türkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği Bilimkurgu Öykü Yarışması’na gelen bilimkurgu hikâyelerinden oluşan bir kitap “Dünyalılar”. Bilişim Derneği, neden böyle bir yarışma yapma gereği duymuş… Biraz, yarışmanın geçmişinden ve amaçlarından söz edebilir misiniz?
TBD, 1971 yılında kurulan 12 binden fazla üyesi olan ve çeşitli alanlarda bine yakın uzmanın çalışma gruplarında gönüllü çalıştığı bir dernek. Bilimkurgu Öykü Yarışması da aslında Derneğin sanat alanındaki etkinliklerinden biri. Yarışma, genç yazarların ilgisini bilimkurgu alanına çekmek ve “Neydik, ne olduk, ne olacağız” sorularına bilimden/ teknolojiden yola çıkarak çeşitli yanıtlar almak amacıyla düzenleniyor. Bilişimin, bilimkurgu alanındaki yapıtların genellikle yol arkadaşı olduğu düşüncesiyle TBD bu yarışmayı düzenleme kararı almış.
Öyküleri kitap yapma fikri nasıl oluştu? Daha önce de iki kitap çıkmıştı galiba… “Dünyalılar” nasıl tamamlandı, yayın sürecinden bahseder misiniz?
Yarışmanın başlangıcından beri dereceye giren eserleri yayımlayıp okuyucu ile buluşturmak kendi içinde bir amaç olageldi. Ödülleri dağıtıyorsunuz, ama öyküler kitap formunda var olmadıkça edebiyatta bir iz bırakmış olmuyorsunuz. Ayrıca öykülerin kalıcı hâle gelmesi ve geniş bir okuyucu kitlesine ulaşması için kitap hâlâ önemli bir mecra. Kitap seçkilerini bilimkurguya ilişkin misyonumuzun bir parçası gibi gördük şimdiye dek. Önceki seçkilerimiz 2005’te ve 2011’de yayımlandı. Kitapları art arda okuduğunuzda Türkiye’de bilimkurgu öykücülüğünün on yıllık izleğine tanıklık edebiliyorsunuz. Mütevazı da olsa bir tarihsel antoloji formuna bürünüyor derlemeler.
Yarışma için gelen öyküleri değerlendirme aşamasında gördüğünüz için soruyorum; genel olarak çeşitli biçimlerde var olan bilimkurgu üretimimiz sizce ne durumda?
Bilimkurgu romancılığı açısından bakarsak durum pek parlak değil. Bilimkurguyla aidiyet ilişkisi kuran ve tüm üretimini bilimkurguya vakfeden yazarlarımızda sayıca veya nitelik olarak pek artış görmüyorum. Bilimkurgu romanlarında bir çoğalma var, ama ya farklı türlerde üretim yapan yazarların bilimkurguya göz kırpması, ya da genç yazarların ilk bilimkurgu denemeleri söz konusu. Bunların pek gerisi gelmiyor; hâliyle bilimkurgu sanki “tadımlık” bir tür gibi duruyor romanda. Öykücülük yönünden bakarsak durum daha umut verici: Bilimkurgu türünde yazılan öyküleri giderek daha sık görüyoruz. Bunun kanımca çeşitli sebepleri var: öncelikle öykü yazarlarının kendilerini ifade edebildikleri ve üretimlerini paylaşabildikleri dijital platformlar çoğaldı; her öykücü en basitinden bir blog açıp ürün ortaya koyabilir; ya da giderek çeşitlenen bilimkurgu web sitelerinde yer alabilirler. İkinci önemli unsur yarışmalar: bilimkurgu öykü yarışmalarında bir artış var ve bu artış amatör yazarlar için çok teşvik edici. Özellikle FABİSAD’ın yarışmaları ve öykü almanağı önemli bir amaca hizmet ediyor. Eserleri biraraya toplayıp okuyucuya tanıtmakta kritik bir rol üstleniyorlar.
Tartışmayı biraz daha derinleştirmek adına kişisel bir yorumda bulunacağım. Yerli üretim, yerli olmak gibi bir amaç taşımıyor sanki… Biraz çeviri gibi duruyor… Siz ne dersiniz?
Katılıyorum ve bundan kaygı duyuyorum açıkçası. Türkiye kendine has bir ülke. Kalabalık gündemi olan, hızlı değişen ve çeşitlilik arz eden bir toplumuz. Yaşadığımız toplumsal olaylar, geçirdiğimiz dönüşümler, insan hâllerimiz yerli bilimkurgu için müthiş kaynaklar aslında. Ne var ki, bu zenginliğin yansımalarını, esinlerini bilimkurgu öykülerimizde bulmak zor. Yazarlarımız çoğunlukla popüler kültür ürünlerini veri almayı tercih ediyor; yaşayıp gözlemlediklerinden ziyade okuyup izlediklerinden ilham alıyorlar. Özellikle bilimkurgu ve fantezi türünün popüler yabancı dizileri, gişe filmleri çok etki yaratıyor. Hepsi Batı’ya ait unsurlar. Bunlardan mülhem öyküler yerlileşemiyor; hâliyle dil olarak da çeviri kokuyorlar. Son öykü derlememizde yerli bilimkurgunun nitelikli örneklerini görmek ne mutlu ki mümkün; bunların çoğalması ve çeşitlenmesi en büyük dileğimiz.
Bir de edebiyattan çok bilim vurgusu yapılıyor, buluşlara gösterilen hassasiyet anlatıma ve dilin işleyişine gösterilmiyor gibi geliyor bana…
Bilimkurgu türünde kısa öykü yazmak genellikle zihinde bir kıvılcım çakmasıyla başlar. Bu kıvılcım çoğunlukla bir icat, teknolojik bir yenilik veya bilimsel bir ilerleme fikri olur. Deneyimsiz yazarlar bu fikrin heyecanına çok çabuk kapılıp hemen yazmaya girişiyor; sonuç almak istiyor. Hâl böyle olunca ortaya ilginç fikirler barındıran ama çok kötü işlenmiş öyküler çıkıyor. Oysa bu kıvılcımdan çıkan fikirleri önce mayalandırmak gerek. Ağırdan almak, aralık bırakmak, dönüp tekrar okumak, dilbilgisine ve söz sanatlarına özen göstermek, bu yolda kendini geliştirmek öykü yazımının olmazsa olmazları.
Sizi bulmuşken bilimkurgu çevirilerini konuşalım. Geçmişe nazaran çok sayıda kitap yayımlanıyor. Çeviri niteliğini tartışmayalım ama çeşitlilik bakımından durum nedir sizce? Hangi bilimkurgu tarzına yoğunlaşılıyor veya hiç değinilmiyor?
Genel olarak okumaya düşkün bir toplum olmadığımızı göz önüne aldığımda çeviri bilimkurgu eserlerindeki artış ve çeşitlenme beni mutlu ediyor. Belli bir tarza yoğunlaşıldığını ya da bir tarzın ihmal edildiğini düşünmüyorum. Anlaşıldığı kadarıyla yayınevleri eserleri seçerken genellikle Hugo, Nebula, Locus gibi prestijli ödüllerin sahibi olan yazarlara odaklanıyor. Bence bu doğru bir strateji, zira Batı bilimkurgusunun dinamiklerini biraz da bu ödüller yönlendiriyor. İyi bir bilimkurgu okumak istiyorsanız bu ödülleri referans aldığınızda pek pişmanlık duymazsınız. Bazen tartışmalı olsalar da belli bir beğeni düzeyini tanımlayabiliyor bu yarışmalar. Örneğin John Scalzi, Ann Leckie, Orson Scott Card, China Mieville gibi çağdaş bilimkurgunun yükselen yıldızlarını bu sayede Türkçe okuyabiliyoruz. Ya da Çin’in önde gelen bilimkurgu yazarı Cixin Liu’yu belki bu sayede tanıyoruz. Bazen ödül referansı olmayıp çok satanlar listesine girmeyi başaran nitelikli bilimkurgular da radara girebiliyor: Andy Weir’in Marslı'sı, James S.A Corey’in yakın zamanların en iyi bilimkurgu serisi olduğunu düşündüğüm Enginlik (The Expanse) serisi çok isabetli bir kararla Türkiye okuyucusuyla buluşabildi. Kısacası, bilimkurguya dönük çalışan yayınevlerimizin okuyucuyu doğru kitaplarla buluşturmakta iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum. Eksikler yok mu? Elbette var. Özellikle bilimkurguda “büyük usta” kabul ettiğimiz bazı eski yazarların Türkçe bibliyografyasında dev gedikler var: Robert Heinlein’in dikkate değer romanlarının çoğuyla tanışmış değiliz. Bilimkurgunun önde gelen öykücülerinden Robert Sheckley’nin toplu eserlerine hasretiz. Günümüze gelirsek Iain M.Banks’in “Culture” serisi keşfedilmemiş dev bir evren olarak önümüzde duruyor. Bilimkurgu, gizemcilik ve mizahın eşsiz kesişim noktasındaki Charles Stross’tan da şimdilik mahrumuz. Örnekler çoğaltılabilir ve istekler bitmez, ancak yayınevleri de özünde ticari kurumlardır bir eseri çevirip basmaya karar vermeden önce dikkate almaları gereken pek çok parametre vardır kuşkusuz. Dolayısıyla bu örnekleri eleştiri değil tespit olarak ortaya koymak daha adil olur.
Yarışmaya devam edilecek değil mi?
Elbette, bu yönde kararlılığımız var. TBD yönetim kurulları da edebiyatın içinde olmaya, farklı ve yaratıcı düşüncelerin ortaya konmasına çok önem veriyor. Ayrıca pek çok genç yazar edebiyat dünyasına bu yarışmayla adım attı, daha keşfedilecek niceleri var diye bakıyoruz. Kısaca motivasyonumuz yüksek; devam edelim istiyoruz.