Dünya bir fabrika ya da bir kasaba

"Bereketli Topraklar Üzerinde’de çırçır fabrikasında, Vicdan’da tuğla fabrikasında, Av Zamanı’nda zeytinyağı kontinü tesisinde... hasatlarda, harmanlarda, pavyonlarda ya da kasabalarda kamera insanların yüzlerinde gezindikçe… işte gerçek, sade, has sinema bu, diyorum."

25 Ağustos 2022 21:00

Artık hafızam eskisi gibi değil. Bazen bir sahneyi hatırlıyor gibi oluyorum, bir nokta. Oraya takılı kalıyorum. O diğerinden önce miydi sonra mıydı? O gerçekten olmuş muydu? İyi ki teknoloji var, arama motorları, rakamlar, hızlıca ulaşılabilen milyonlarca veri. Bir kelime, bir düğme, evet yanlış hatırlamışım. Hatırlayamamışım. Hafıza nasıl engin bir mahzen!

Bu kış iki film izledim. Yıllar sonra ilk kez yeniden bir roman, bir öykü, bir şiir yazmaya heveslendim bu iki film sayesinde. Yıllardır –on yıl olmuş– ne yeni bir öykü ne de yeni bir roman yazasım gelmiyordu. “Yazsam ne olur” diyordum, zaten yazılı onlarca güzel roman, hikâye var, ben de daha fazla yazmayıvereyim, ne çıkar ki… O iki filmi izledikten sonra ama öyle olmadı. Gecelerce uykum kaçtı, sabahlara kadar. Bir teşekkür etmeliyim dedim o iki filmin yönetmenine, bir açık mektup yazmalıyım. Keşke yazsaydım ama çok geç kaldım.

O iki film: Erden Kıral’ın Gece (2014) ve Vicdan (2008) filmleri. İzledikten sonra beni yerden yere çarptı. Bu kadar sert ve bir o kadar gerçek. O kadar duru ve sahi, abartısız ve güçlü. Bunca güzel iki film çektiği için Kıral’a bir teşekkür mektubu yazmak istemiştim, ancak elimi çabuk tutamadım. Şimdi ise en başa saralım. 

Kanal

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Seramik bölümü mezunu olan Erden Kıral’ın (1942-2022) özellikle Kanal (1978), Bereketli Topraklar Üzerinde (1979), Hakkâri’de Bir Mevsim (1982) ve Ayna (1984) filmleri ile Türk sinemasında çok kıymetli bir toplam oluşturduğunu düşünüyorum. Erden Kıral sinemasının bana göre en büyük artısı köyü, köylüyü ve kasabayı, kasabalıyı çok iyi, yakından tanıyan bir sinema olması. Bunu çok net duyumsayabiliyorum, çünkü annem ve babam ilkokul öğretmeni olduğu için ben de dağ köylerinde ve kasabalarda büyüdüm, çok vakit geçirdim ve hâlâ her fırsatta köylerde ve kasabalarda olmaya çalışıyorum. Tabii ki Erden Kıral’ın söz konusu filmlerindeki köyler, kasabalar ‘80’li yılların köyleri, kasabaları (Bereketli Topraklar Üzerinde’nin de aslen bir köy filmi olduğuna inanıyorum); yerleşim yerleri şu anda çok farklı sosyo-ekonomik koşullarda, ancak bir yandan da bazı temel dinamikler hiç değişmiyor. Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in romanlarında anlattığı karakterler, ortamlar sanki somutlaşmış gibi geliyor Kıral’ın filmlerini izleyince.

Kasabaya yeni tayin olan genç kaymakam (Tarık Akan), çeltik ağası Haşim Bey’in (Kamran Usluer) kötü çıkarlarını fark etmeyip su kanallarını açtırınca köyleri su basar, çocuklar sıtmadan ölür.[1] Senaryosu İhsan Yüce tarafından kaleme alınan Kanal’da toprak, su mülkiyeti, köylülerin hak arayışı, çeltik ağası ve köylüler arasındaki çıkar ve güç mücadeleleri filmin ana temasını oluşturur. Kıral’ın en beğendiğim sinematografik tercihlerinden biri kamerasını ısrarla aşağıdan tek tek, uzun uzun köylülerin, köylü çocukların yüzlerine tutması. Köylülere, köylü çocuklara, köylü kadınlara kıymetlerini hatırlatan, kendi başlarına da ve hele ki bir arada olurlarsa ne kadar güçlü olabileceklerini imleyen, kudretlerini iade eden bu planları çok değerli buluyorum.

Kıral’ın kendine mahsus, köylülerin ritimle ve keyifle tarlada çalıştıkları sahneler var. Köylülerin birlik olup ağaya “Hayır” dedikleri ve kendi güçlerinin farkında olduğu sahneler (Kıral’ın birkaç filminde bu tür sahnelerde oyuncu Menderes Samancılar mutlaka başat önemde oluyor, Bereketli Topraklar Üzerinde’de ırgat rolünde) de Kıral’ın birçok filminde karşımıza çıkıyor. Kanal’daki kooperatif vurgusu Türkiye ekonomi tarihi ve toplumu bakımından ayrıca dikkati hak ediyor.

Filmin sürprizlerini kaçırmamak için bir noktada durmak istiyorum ama şu soruyu sormamak çok güç. Kanal’da kim kazanıyor? Abuzer Dayı’nın (Tuncel Kurtiz) ölü bedeni derede akıp giderken, yeni bir kaymakam eskisinin yerini alırken; tam da şu sıralar İnce Memed’in 2. cildini yeniden okuduğum için belki de ümitsizlikler doluyor kalbime. Halbuki Kanal’ın özellikle son kısımlarında kaymakam ve Doktor Zeynep’in (Meral Orhonsay) bir arada oldukları, alelhusus yüksek rakımlı yerlerden aşağılara baktıkları sahnelerde umut dolu bulutlar, hisler geziniyor. Ama İnce Memed 2’nin arka kapağında yazdığı üzere “Abdi Ağa gitmiş, yerine daha beteri, Hamza gelmiştir, onun yerini de bir başkası alacaktır.”

Ancak bu cümleler, kelimeler, bu umutsuzluk bir Erden Kıral filmine, o filmlerin vermek istediği mesajlara yakışmıyor. Çünkü kaymakam (Tarık Akan) kasabalılara birlik olmanın gücünü, emeğin değerini, emekçilerin [Marksist] birleşmesinin kuvvetini, o tadı bir kere gösterdi. Sonuçta filmde kasabada yeni kaymakamla neler yaşandığını görmüyoruz. Tayin edilir edilmez –bir haftalık iznini dahi beklemeden– kasabaya gelen yeni kaymakam, ipleri her daim elinde tutmak isteyen çeltik ağası Haşim Bey (Kamran Usluer) yerine köylüleri tutar belki de, kim bilir?

Filmin çekiminden 28 yıl sonra, 2008 yılında gösterime girdiği dönemdeki afişi.

Bereketli Topraklar Üzerinde

Orhan Kemal’in aynı adlı romanından (1954) uyarlanan Bereketli Topraklar Üzerinde (1979), Sivas’ın bir köyünden Çukurova’ya trenle gelip çok zor koşullarda çalışan Köse Hasan, Pehlivan Ali (Yaman Okay) ve Yusuf (Erkan Yücel) isimli üç arkadaşın yaşadıklarına odaklanır. Şehir-taşra karşılaşmasının, çırçır fabrikasındaki çalışma koşullarının, asimetrik işveren-işçi dengelerinin, makine ve insan arasındaki bağlamların dikkat çektiği filmde fabrikadaki makinelerin çalışma ritimleri ile işçilerin emekleri, hayatları arasındaki doğrusallıklar; açığa çıkan Marksist “artı-değer” makası sinematografik olarak da betimlenir. Yönetmen bu betimlemeyi Vicdan (2008) filminde de yapacaktır.

Hakkâri’de Bir Mevsim

Ferit Edgü ve Erden Kıral işbirliğinin başlangıç noktası olan filmin senaryosu, Edgü’nün aynı adlı romanına (1977) dayanılarak Ferit Edgü ve Onat Kutlar tarafından kaleme alınmıştır. Hakkâri’ye sürgün giden bir öğretmenin (Genco Erkal) zorluklar yaşadığı bir kış mevsimini anlatan Hakkâri’de Bir Mevsim, 1983 yılı C.I.C.A.E. [Confédération internationale des cinémas d’art et d’essai] Ödülü, Fibresci Ödülü, Interfilm Otto Dibelius Film Ödülü ve Berlin Film Festivali Gümüş Ayı Ödülü’nü kazanmıştır.

Ayna

Osman Şahin’in Beyaz Öküz isimli öyküsünden uyarlanan Ayna (1984) bir namus cinayetine odaklanıyor. Necmettin (Suavi Eren), karısı Zelihan (Nur Sürer) ve Küçük Ağa (Hikmet Çelik) arasındaki psikolojik gerilim kadar Zelihan’ın sanrılarını aktarma biçimiyle sinemamızın önemli filmlerinden biri.

Av Zamanı

Vinçler, beton mikserleri, iş makineleriyle açılan Av Zamanı’nda (1988), Cunda Adası’na giden bir yazar (Aytaç Arman) ve evde çalışan Zühre’nin (Şerif Sezer) yaşadıklarını izleriz. Sanatçı (bir yazarın) yabancılaşması, bir yazarın yazmayı, yazının anlamını sorgulaması, muhtelif iç hesaplaşmaları, aydın olmaya, edilgenliğine dair eleştiriler, kök salamamak temaları filmin ana izlekleridir. 2. Ankara Film Şenliği’nde En İyi Film Ödülü’nü kazanan, senaryosunu Ferit Edgü’nün kaleme aldığı filmde sanatçıların üretim sıkıntılarına ve yabancılaşmalarına dair farklı bir bakış görürüz.

Mavi Sürgün

Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Sürgün (1961) adlı otobiyografik eserinden esinlenerek senaryosunu Kenan Ormanlar, Erden Kıral ve Elly Scheller’ın yazdığı film (1993), yazarın Bodrum’a yolculuğu ve Bodrum’daki ilk yıllarına odaklanır. Film, 66. Akademi Ödülleri’ne, Yabancı Dilde En İyi Film dalında, Türkiye’nin Oscar aday adayı olarak seçilmiştir.[2]

Vicdan

Farklı bir aşk üçgenini anlatan Vicdan (2008), tuğla fabrikasında işçi Aydanur (Nurgül Yeşilçay), çocukluk arkadaşı Songül (Tülin Özen) ve Songül’ün kocası Mahmut (Murat Han) arasında yaşananlara odaklanırken, çarpıcılığı, netliği, sahiciliği ve Kıral’ın özellikle tuğla fabrikasındaki sahnelerde makine-insan, işçi-işveren-fabrika çarpışmalarının betimlenme şekliyle kıymet kazanıyor.

Gece

Gece (2014) benim için bir “ikinci İzmir” filmi. Şimdi fragmanını izlediğimde bile tüylerimi diken diken eden bu filmde İzmir’e göç eden bir ailenin kızı olan Süsen’in (Nurgül Yeşilçay) çocukluk aşkı Yusuf (Mert Fırat) ile evlendikten sonra yaşadıklarını ve aslında düşüşünü izleriz. Işıkları, köprüleri, pavyon kapıları, tır parkları ile bu çok ağır filmi bir paragrafta, birkaç cümleyle bitirmek mümkün değil; bu güzel filme hak ettiği incelemeyi sunabilmek için apayrı, upuzun, tek bir yazının gerektiğini düşünüyorum. Roberto Bolaño’nun Katlanılmaz Sığırtmaç isimli öykü kitabını okurken şu cümle geçti aklımdan ve bu cümle tamamıyla Erden Kıral sineması için de, belki de en çok Gece için geçerli: “Fildişi kulelerden değil de bizzat oradan, o karakterin evreninden, o mahalleden, o sokaktan yazarak bu katmanlar açılabiliyor sanırım.” Bazı filmler ve bazı sahneler için kelimeler yetmiyor gibi geliyor bana, Gece benim için, tüm oyunculuklarıyla, mekânlarıyla, diyaloglarıyla… her şeyiyle çok büyük bir film.

Kıral, Gerçek Sinema, Çağdaş Sinema ve Güney dergilerinde sinema yazıları yazdı ve editörlük yaptı. Vatan gazetesinde ve 7. Sanat dergisinde “3. Dünya Sineması” üzerine araştırmaları yer aldı. 1984 yılından beri Berlin Akademie der Künste üyesi, bu kuruluşun Sinema bölümünün kurucuları arasında idi; Yolda filmi 2005 yılında Harvard Üniversitesi Sinemateği’ne kabul edildi. İzmit Rotary Kulübü Aviva, Adana Film Festivali, Uluslararası İstanbul Film Festivali ve Beykent Üniversitesi tarafından ‘Yaşam Boyu Başarı’ ve ‘Onur Ödülleri’ aldı. 2009 yılında 4. Köyceğiz Film Festivali tarafından kendisine ‘Onur Ödülü’ verildi.[3]

Bereketli Topraklar Üzerinde’de çırçır fabrikasında, Vicdan’da tuğla fabrikasında, Av Zamanı’nda zeytinyağı kontinü tesisinde (ve ayrıca Cunda Adası’na giden yazarın çaldığı piyanonun üst kısmını da adeta bir fabrika gibi betimler) … hasatlarda, harmanlarda, pavyonlarda ya da kasabalarda kamera insanların yüzlerinde gezindikçe… işte gerçek, sade, has sinema bu, diyorum. Ve bu birbirinden güzel, kıymetli, nitelikli, özel filmler için geç kalmış bir teşekkür mektubu. Hem de çok geç kalmış…

 

NOTLAR: 


[1] Agâh Özgüç, 100 Filmde Türk Sineması

[2] Bkz. Vikipedi

[3] Bkz. Vikipedi