Döneme tanıklık edenlerin gözünden siyasi tarih

"Şevket Süreyya Aydemir’in bir özelliği, çok canlı karakter tahlilleri yapabilmesi ve bu çerçevede söz konusu dönemin bazı şahsiyetlerinin aslında her dönem karşımıza çıkan benzerlerini hatırlatmasıdır."

09 Haziran 2022 19:30

Gölgede kaldığını düşündüğüm kitaplar içinde, sıkıcı olmayı göze alarak birine dikkatinizi çekmeye çalışacağım. Şevket Süreyya Aydemir’in üç ciltlik İkinci Adam İsmet İnönü başlıklı kitabından söz edeceğim. Aslında Aydemir’in Enver Paşa, Birinci Adam Mustafa Kemal Atatürk başlıklı kitaplarının da, üçer ciltlik olduğu için tarih ve siyasetle ilgilenen okurları tarafından bile pek okunmadığını düşünüyorum. Bu ilgisizliğin diğer bir nedeni de, kuşkusuz yazarının bir nevi Kemalist olması dolayısıyla resmi ideolojinin yansıması olarak görülmesi ve de resmî ideolojinin tarih yazımcılığından gına gelmiş olması. Oysa resmî tarih sınırları içinde kalan kitapların o dönemleri yaşamış olanlar tarafından yazılanlarıyla, sonradan Kemalist propaganda mahiyetinde yazılanları arasında önemli bir fark vardır. Tabii yazarlarının kim olduğu da önemli, ancak Atatürk başlıklı kitabında objektif olamayacağını açıkça ifade eden Yakup Kadri Karaosmanoğlu örneğinde de olduğu gibi, döneme tanıklık edenlerden, o dönemlere ilişkin öğrenilecek çok şey vardır. Dahası, dönemin tanıkları, taraf olmuş olsalar da, pek çok örnekte daha sonraki propagandistlerin zorlama yorumlarına itibar etmezler. Mesela, Mustafa Kemal’e sosyalistlik, demokratlık, vs. atfetmezler, zira zaten o dönemde otoriter siyasetlerin tarihsel bir zorunluluk olduğuna inandıkları için işin bu yanını görmezden gelme lüzumu hissetmezler.

Şevket Süreyya Aydemir bu örnekler arasındadır; dahası, kitaplarında bir ölçüde (Kadro dergisi görüşleri çerçevesinde) eleştirel kayıtlar vardır. Aydemir’in bir diğer özelliği çok canlı karakter tahlilleri yapabilmesi ve bu çerçevede söz konusu dönemin bazı şahsiyetlerinin aslında her dönem karşımıza çıkan benzerlerini hatırlatmasıdır. Okuyun Enver Paşa’yı ve etrafındakileri veya diğer iki biyografiyi, zaman ve mekân farkına rağmen adeta tanıdığınız adamlardan söz ediliyor hissine kapılırsınız.

Özellikle İkinci Adam başlıklı İsmet İnönü biyografisine dikkat çekmek istememin nedeni, İnönü ve döneminin ‘milli şeflik’ ve ‘tek parti’ etiketleri ötesinde üzerinde düşünülmeye değer bulunmamış olmasıdır. Sağ muhafazakâr/İslamcı çevrede hâkim olan İnönü nefretinin ötesinde, Mustafa Kemal’e yönelik eleştirilerin zor olmasına karşılık, bütün itirazların kolayca İnönü’ye yöneltilebilmiş olmasıdır. Dahası, Türkiye’de sağ milliyetçi ve muhafazakâr siyaset alanının ilk şekillendiği Demokrat Parti dönemi ve çevresinde Atatürk’e sahip çıkılmasına karşın, İnönü’nün düşmanlaştırılmış olmasıdır. Başka bir deyişle, Mustafa Kemal ve İnönü arasına kalın bir çizgi çekmek suretiyle muhafazakâr bir ‘Atatürkçülük’ün mümkün olabilmesidir. Aslında Türkiye’de CHP ve DP ayrışması dahi, bir ölçüde CHP içinde İnönü ve siyasetiyle çatışma çerçevesinde tarihlenebilir.

İnönü ve döneminin sol siyaset açısından cazip bir ilgi alanı olamayacağı da açıktır. İsmet Paşa, uzun yaşamının ulaştığı ‘70’li yıllarda, Ecevit’in genel başkanlığıyla sonuçlanacak süreçte, CHP içinde de ihtilaf konusu olduğu için Kemalist çevrenin de göz ardı ettiği bir siyasi aktör olmuştur. Tam da bu nedenlerle, Aydemir’in biyografi üçlemesi veya Menderes’in Dramı kitabını da eklersek dörtlemesi içinde en az rağbet görenidir. İnönü ve dönemine ilişkin tek kapsamlı ve ciddi çalışma, ancak Cumhuriyet’in kuruluş dönemine ilişkin tartışmaların tekrar ilgi odağı olduğu ‘80’li yıllarda Cemil Koçak’ın iki ciltlik Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945) başlıklı akademik çalışması oldu.

Akademik çalışmalar bir yana, Aydemir’in İnönü biyografisi siyaset tarihini döneme tanıklık edenlerin gözünden izlemek açısından önemini koruyor diye düşünüyorum. Aydemir her şeyden önce, özellikle 1927’den sonra ‘insanüstü varlık haline gelen’ Mustafa Kemal’in ardından ‘İkinci Adam’ olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor; “Hulasa, zaferden sonra İkinci Adam bir insanüstü ile çalışacaktı”[1] hatırlatmasını yapıyor. “Halk tarih yazmaz, destan yaratır”[2] diyen Aydemir’e göre, mesele Mustafa Kemal’in tek adamlığa yatkın mizacı bir yana, ona atfedilen ‘insanüstülük’ün tarihsel koşullarında, onunla ve onun ardından siyaset yapmanın, sıklıkla İnönü’ye atfedilen Mustafa Kemal bendeliğiyle de, taklitçiliğiyle de mümkün olmadığını anlatıyor.

Aydemir’in biyografisi kuşkusuz bir İnönü güzellemesi değil, ona ve dönemine ilişkin ileri sürdüğü görüşleri de tartışılabilir. Her şeyden önce, Mustafa Kemal biyografisi olan Tek Adam kitabında da, İnönü biyografisinde de sıklıkla hatırlattığı gibi, “Atatürk devri(nin), tek şef, tek parti ve otoriter hükümet nizamı”[3]olmasını tarihsel koşulları içinde tabii sayıyordu. Diğer taraftan, tek adam rejiminin kurumsallaşmış bir mirası olmadığını hatırlatıyordu; “İnönü Atatürk’ten fikri esasları derlenmiş, nazariyeleştirilmiş ve kanuniyetlere bağlanmış bir inkılap disiplini devralmamıştır.”[4] Aydemir bu çerçevede İnönü devrini mevcut rejimin (tabii yine inkılapların otoriter yollarla hayata geçmesi şeklinde) kurumsallaştırılması dönemi olarak anlatıyor. İhtilal ve inkılapların ancak otoriter yöntemlerle gerçekleştirilebileceğini düşünen bir nesil ve fikre mensup bir çevrenin insanı olan Aydemir, otoriterliği bu çerçevede sorun etmediği için, döneme dair son derece açık konuşuyor. Dolayısıyla İnönü’yü zor bir işin içinden çıkan bir adam olarak özellikle övmüyor, ama dönemi ve siyasetini ‘otoriter’ deyip geçmeden, yakından izlememizi sağlayacak şekilde anlatıyor. Bu dönemde mesela Mustafa Kemal ile ters düşerek uzaklaşan Milli Mücadele döneminin önemli isimleriyle barışma süreci, Demokrat Parti’nin kurulma sürecinde Recep Peker başta olmak üzere sertlik yanlılarını dengeleme çabaları, İkinci Adam olmanın ilk bakışta sanıldığı gibi düz bir otoriter siyasetle sürdürülemeyecek bir konum olduğunuhatırlamamıza yardımcı oluyor.

Kitabın üçüncü cildi tarihsel olarak Demokrat Parti’nin çıkışı ve iktidarı dönemine rastladığı için, bu bölümde, trajik bir biçimde sonlanmış olsa da Demokrat Parti dönemine dair biraz da ‘unutulması uygun bulunan’ olaylar ve tartışmalar o dönemin gözünden okura aktarılıyor.

Uzun bir dönemden, bolca tartışmalı konuları kapsayan bir kitaptan ve siyasi görüşlerinin serüveninden ayrıca söz edilmesi gereken yazarından söz ediyoruz. Ancak ben siyaset ve tarihle ilgilenenlerin şimdiye kadar ihmal edilmiş olduğunu düşündüğüm İnönü biyografisini dikkate almalarını tavsiye ediyorum. Aydemir kalemi işlek bir yazar, önemli bir tarih tanığı, üslubu hiç mi hiç sıkıcı değil.

 

NOTLAR: 


[1] Cilt I, s. 273.

[2] Cilt I, s. 272.

[3] Cilt II, s. 50.

[4] Cilt II, s. 56.