Diego Rabasa / Sexto Piso: “Büyüdükçe yayımladığımız kitap sayısını azaltmayı hedefliyoruz!”

“Calasso olmasa bu yayınevi olmazdı. Burada sekiz yıl boyunca 18 derslik bir kurs düzenledik. Bu kurs her zaman Calasso’nun ‘Bir Edebi Tür Olarak Yayıncılık’ başlıklı metniyle başlardı. Kısa, çok güçlü bir deneme. Sexto Pisto olarak bizim inandığımız her şeyi, tüm fikirlerimizi yoğun bir metinde bir araya getirmiş.”

20 Eylül 2021 07:52

Bu yıl bazı uluslararası yayıncılarla da sanal ortamda buluşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bunlardan bir tanesi de Sexto Piso. Yayınevinin editörü Diego Rabasa ile birlikteyiz. Biraz Sexto Piso’dan bahsedebilir misin, fikir nasıl ortaya çıktı, yayınevi nasıl kuruldu?

Elbette… Sexto Piso’yu 2002’de, Mexico City’de kurduk. Çok çok gençtik; ağabeyim 23 yaşındaydı, ben 21 yaşındaydım; yayıncılık endüstrisi hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Bu yüzden bir yayıncının yapabileceği, akla gelecek tüm hataları yaptık ama bir yandan da bu şunu sağladı; “Meksika’da bağımsız, kaliteli, edebiyat yayımlayan bir yayınevi kurulamaz, çünkü yeterince kitapçı yok, yeterince okur yok” diyen, sürekli tekrar edilen ve son derece zor bir ortam manzarası çizen söylem bizi ezemedi, gözümüz korkmadı.

Tabii gerçekten zor bir ortam var. Ama işlemeyen eski yaklaşımdı, önceki yayıncı kuşağı bu mesleği başka bir yöntemle yapmaya hazır değildi. O başka yöntem ise basitçe, işin çoğunu masa başından başka yerde yapmaya kalkışabilmekti. Şüphesiz masa başında yapılacak çok iş vardı ama işin çoğu aslında kitapların dolaşıma girebileceği alanları yaratmak, okuyucularla farklı biçim ve yollarla temasa geçmek, bunun gibi şeylerdi.

Sonunda yayıncı nasıl olunur öğrendik, üstelik bir avantajımız vardı, kitapların dolaşıma gireceği patikalar yaratmayı biliyorduk. Mesleğin bütün gereklerini öğrendikten sonra, 2008 yılında Madrid’de de bir büro açtık. Biz kendimizi her zaman bir edebiyat yayıncısı olarak gördük. Başladığımızda iki temel koleksiyona odaklanıyorduk; kurgu edebiyat ve kurgu olmayan düzyazı. Ama şimdi yayın kapsamımızı genişlettik, beş farklı koleksiyonumuz var. Çocuk kitapları, şiir, günümüzün sorunlarına odaklanan, kurgu olmayan anlatı... Heyecan verici bir süreç oldu, 600’den fazla kitap yayımladık. Çeviri kitap yayımlamayı her zaman önemseyen bir yayınevi olduk. Yayımladığımız kitapların yüzde 70’i çeviri. Ama mesela on yıl önce, kendi maceralarına bizimle, Mexico City’de başlayan bazı yazarların uluslararası alanda iyi tanınan yazarlar haline geldiklerini görmek de aynı derecede heyecan verici. Çok eğlendik ve neredeyse yirmi yol sonra, işte buradayız.

İspanya’da da kitap yayımlayıp dağıtıyorsunuz, değil mi?

Evet, Madrid’de bir ofisimiz var ve tam teşekküllü bir yayınevi gibi işliyor, her geçen gün bizim projemizin daha büyük bir parçası haline geliyor. Şu anda çok sayıda yeni, heyecan verici İspanyol yazarımız var. Orada işlerimiz gerçekten çok iyi gidiyor. İspanya, Meksika’dan çok daha büyük bir pazar, bunu söylemek lazım, bu yüzden her şey daha kolay. Elbette daha çok rekabet de var ama Madrid’deki şubemiz son derece sağlam ve oturmuş durumda şu anda. Şimdi Latin Amerika’da da dağıtım yapıyoruz.

Latin Amerika’nın geri kalanı da sizin için büyük bir pazar oluşturuyor mu?

Hatalı ifade ettim, Latin Amerika’yı tek başına kapalı bir pazarmış gibi göstermemek lazım. Her ülkenin kendine özgü özellikleri ve zorlukları var. Ayrıca Güney Amerika’da bir ülkeden diğerine kitap göndermek de zor. Örneğin Kolombiya’dan Arjantin’e kitap göndermek pahalıya geliyor. Ülkeler arası ticaret hacmi büyük değil, o yüzden kitap göndermenin maliyeti de yükseliyor.

İspanyolca konuşan dünya bir anlamda sömürgeciydi eskiden. İspanyolca konuşulan ülkelerin tamamının yayın hakları İspanya’daki yayınevlerinde olurdu. Bu İspanya’daki yayınevleri de korkunç derecede yüksek fiyatlarla, mesela Meksika’ya 10 kitap, Arjantin’e 5 kitap, Kolombiya’ya 3 kitap gönderirdi. Kitapların dünya hakları bu yayınevlerinde olurdu, ama çok az sayıda okuyucu bu kitaplara ulaşabilirdi. Ama koşullar artık büyük bir hızla değişiyor; hem temsilciler hem yabancı yayıncılar Latin dünyasının tamamında yayın haklarına sahip olmanın çok mantıklı olmadığını anlamaya başladılar. En büyük ticari yayınevleri bile İspanyolca konuşan dünyanın tamamına yetişemiyor çünkü. Bu yüzden daha küçük yayınevleri kendi aralarında bölgeleri paylaştıkları işbirlikleri kuruyorlar. Biz kendimiz bunu çok sık yapmıyoruz, çünkü hem Madrid’de hem de Mexico City’de bürolarımız var, yani en büyük iki bölgede zaten varız. Ama mesela en önemli yazarlarımızdan birinin, Valeria Luiselli’nin yayın haklarını Arjantin’de Sigilo adında, çok küçük bir yayıneviyle paylaştık. Harikulade bir kitap listesi olan bir yayınevi, genç ama son derece yetenekli kişiler. Bu işbirliği çok iyi işledi. Öteki türlü bizim Arjantin’e ihraç etmemiz gerekecek bir kitabı onlar orada bastılar. Bu yolla, kendi bölgende çalışırken yaptığın her şeyi o diğer ülkede işbirliği yaptığın yayınevi yapıyor; basınla çok daha yoğun ilişkiye giriyor; farklı türde okuyuculara nasıl ulaşacağını daha iyi biliyor. Destekleyen yerel bir yayıncı olunca kitap çok daha büyük bir enerjiyle yayımlanmış oluyor. En önemli yazarlarımızdan biri için bunu yaptık ve giderek daha sık yapıyoruz. Diğer bir deyişle, Latin Amerika piyasası şu anda kendi içerisinde kitap göndererek değil, fikir alışverişi yaparak ilerliyor.

Diego ve Eduardo Rabasa, Sexto Piso'nun Mexico City'deki ofisinde.

Yılda kaç kitap yayımlıyorsunuz, kitapların türler arasındaki dağılımları nasıl?

Geçen sene çok zor geçti ve sanırım herkes için aynı durum geçerliydi. Ama ortalamamız tahminen yılda 35-40 yeni kitaptır, demin bahsettiğim 5 kategorinin toplamı. En büyük kategori kurgu edebiyat, 10-12 kitap, bunların 8’i çeviridir. Yılda 6 kurgu olmayan kitap yayımlıyoruz. Kurgu olmayan anlatı dediğimiz, mesela bir gazetecinin kitabı, mektup veya röportaj türünde kitaplar, ‘kurgu olmayan anlatı’ kategorisi altında topladığımız farklı türler. Aşağı yukarı 4 çocuk kitabı, 4 de şiir kitabı yayımlıyoruz, bir de resimli kitaplar. Bilmiyorum toplam 30-40 etti mi ama ortalama sayılar böyle.

Şu anda kendimizi biraz daha kurumsallaşabilmiş görüyoruz ve düşünülenin aksine, yayımladığımız kitap sayısını azaltmayı hedefliyoruz. Şunu anladık, eğer kitaplarımızı hazırlama sürecine daha yoğun emek harcayabilirsek, daha az üretim masrafıyla aynı satış rakamlarını yakalayabiliriz. Böylece iş yetiştirme telaşı epey azalıyor. Piyasada fazla kitap olduğunu, piyasanın dolup taştığını düşünüyoruz. Özellikle Meksika’da durum bu. İspanya’dan çok sayıda kitap ithal ediliyor, üstüne yerelde çıkan kitaplar, bir de Güney Amerika’dan gelen az sayıda kitap, zayıf bir kitapçılar ağının çok fazla kitabın yükünü taşıması anlamına geliyor. Meksika, Amerika kıtasında kişi başına düşen kitapçı sayısı açısından en kötü istatistiğe sahip ülkelerden biri. Üzerinde daha iyi çalışılmış, daha az sayıda kitap çıkarmanın bizi geleceğe taşıyacak yol olduğuna gerçekten inanıyoruz.

Daha önceki konuşmalarınızda, size başlangıçta ilham veren bir fikir olarak “yazı/kitap-çeşitliliği [bibliodiversity/bibliodiversidad]” kavramından bahsettiğinizi biliyorum; Meksika’daki edebi söyleme ama belki daha genel anlamıyla Latin Amerika’daki edebi söyleme de yeni sesler katmak. Buna nasıl bakıyorsunuz? Bir de bu fikir siz kurumsallaştıkça nasıl evrildi? Başlangıçta küçük bir yayıneviydiniz, şimdi ise uluslararası alanda yaygın olarak bilinen bir yayınevisiniz.

Başlangıçta bu hem biraz stratejiydi hem de ilerleyebileceğimiz tek yoldu. Büyük isimlere erişimimiz yoktu, büyük yazar temsilcilerine erişimimiz yoktu, büyük yazarların haklarını satan o daha geniş dünyayı tanımıyorduk bile. Dolayısıyla en dış çeperlerde bir şeyler aramak yeni bir yayınevi kuran herkesin doğal olarak yapacağı bir şey; henüz piyasada olmayan, bilinmeyen bir şeyle katkıda bulunmak istersiniz. Ama bu aynı zamanda bir mecburiyettir. Ama bugün de giderek artan oranda, aynı o yönde aramaya devam etmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Okurlarımız üzerinde gerçek bir etkisi olmayan kitaplar satan ticari bir işletmeye dönüşmek istemiyoruz. Biz kendimizi siyasi bir yayınevi olarak görüyoruz. Solda konumlanan siyasi bir yayınevi olarak… Mevcut sosyo-ekonomik sistemin sonuçlarını biz de diğer herkes gibi yaşıyoruz. Herkes istediğini yapmakta özgür ama bence bizim alanımızda bize düşen, gerçeklik kavramını çok daha istikrarsız hale getirecek yollar bulmaya çalışmak, farklı anlatılar sunmak. Örgütlenebiliriz, yaşayabileceğimiz tek yol bize sunulan yol değil. Biz edebiyatın bunu yapabilecek güce sahip olduğuna gerçekten inanıyoruz. Bir kişiye hep aynı tür edebiyatı, hep aynı anlatıyı vermek ise bu sorgulamayı doğurmayacaktır. Yeni seslere, yeni anlatısal yapılara, edebiyat alanında yeni biçimsel yaklaşımlara inanıyoruz. Bunlar bir insanın gerçeklikle ilişkisini biraz daha istikrarsız hale getirebilir. Yani hem kültürel bir tavır olarak kitapçeşitliliğine [bibliodiversity/bibliodiversidad] inanıyoruz hem de bunun bireyin öznelliği üzerindeki etkisine…

Yavaş yavaş bitireceğiz, fazla zamanın olmadığını biliyorum. Roberto Calasso’nun yapıtlarının sizin için çok önemli olduğunun farkındayım; bu arada, Calasso’nun kitapları Türkçede ilk kez Kıraathane tarafından yayımlanacak. Onun yapıtları sizin çalışmanızı nasıl etkiledi diye sormak istiyorum.

Calasso’nun üzerimizdeki etkisi ufuk açıcıydı, belirleyiciydi. Hatta şu kadar ileri gideyim, o olmasa bu yayınevi olmazdı. Çok kısa bir zamanda Adelphi’nin bizim modelimiz, bizim de olmak istediğimiz yayınevi olduğunu gördük. Son derece eklektik bir yaklaşım; birbiriyle diyalog içerisindeki kitaplardan oluşan, ortodoks olmayan bir kitap listesi; katı standartların yerine belli bir zevk ve bakışın listeyi bir arada tutan çekim gücü olarak işlemesi… Bunlar baştan itibaren bizim için çok önemliydi. Calasso biz daha yola yeni çıkmışken bize iki kitabının haklarını verecek kadar cömert davrandı. Bu da bize özellikle İspanya’da büyük görünürlük sağladı ve daha sonra orada bir ofis ve şube açabilmemize uzanan süreci başlattı. Burada sekiz yıl boyunca 18 derslik bir kurs düzenledik. Bu kurs her zaman Calasso’nun “Bir Edebi Tür Olarak Yayıncılık” başlıklı metniyle başlardı. Kısa, çok güçlü bir deneme. Bizim inandığımız her şeyi, tüm fikirlerimizi yoğun bir metinde bir araya getirmiş. Sexto Piso için başta yaptıklarından ötürü yeterince teşekkür etmemiz imkânsız, bizim için çok değerliydi.

çeviren: NÂZIM HİKMET RİCHARD DİKBAŞ

 

 

Kıraathane İstanbul 2021 Kitap Şenliği'nin dijital katılımcılarından biri olan Sexto Piso yayınevinin yöneticisi Diego Rabasa ile yapılan söyleşiyi Kıraathane İstanbul'un Youtube kanalında da izleyebilirsiniz.