"Cinayet A.Ş.’de Erbulak’ın önceki kitaplarının birinden, Cinayet Sınıfı Başkanı’ndan karakterler var. Norveç’teki Ali ile İstanbul’daki Ela. Onların birlikte yer aldıkları ilk kitaptan on yıl sonra neler yaşadıklarını anlatıyor Erbulak. Arka kapaktaki tanıtımında Ahmet Ümit’in dediği gibi, “yıllarca yaşadığı Norveç’in polisiyesi ile Türk polisiyesini harmanlayıp okura şık bir sentez sunmuş.”
21 Ekim 2020 22:37
Ayşe Erbulak Özgürdal yedinci polisiye romanı Cinayet A.Ş.’de artık alışkanlık haline getirdiği bir şeyi tekrarlıyor. “Katil kim?” sorusuyla bizi yormayıp ortaya başka sorular atıyor. Karakterlerinin tanıdığı kişiler olduğunu söyledikten sonra, “Peki ya kendi karanlık yanınız?” diye soruyor: “Siz hiç birini öldürmek istediniz mi?”
Eğer Ayşe Erbulak okuyucusu iseniz, bu romanda en az iki kişiye aşina olduğunuzu fark edeceksiniz. Yazar, “Hafiye Karılar” üçlemesinin (Çok Şekerli Ölüm, Limoni Ölüm, Ödüllü Ölüm) son kitabının hemen ardından dördüncü kitabı Dokuzuncu Oda Cinayetleri’ni yazmaya başlayınca, belki de dayanamaz, o ekiple işi devam ettirir demiştim. Zeynep, Meral, Arda, Deniz amirim oturmuş karakterlerdi ne olsa. Aralarında da okuru hoşnut eden rüzgârlar esip savruluyordu.
Ancak yazarımız sözünden dönmedi. Cinayet daha kolaylaşırken, tanıdığımız karakterlerden birini de bize emanet bırakmıştı. Esrarı gene Deniz amirim çözüyordu. Eksik Parça Yayınları’ndan çıkan Cinayet A.Ş.’de ise Erbulak’ın önceki kitaplarının birinden, Cinayet Sınıfı Başkanı’ndan karakterler var. Norveç’teki Ali ile İstanbul’daki Ela. Onların birlikte yer aldıkları ilk kitaptan on yıl sonra neler yaşadıklarını anlatıyor Erbulak. Arka kapaktaki tanıtımında Ahmet Ümit’in dediği gibi “yıllarca yaşadığı Norveç’in polisiyesi ile Türk polisiyesini harmanlayıp okura şık bir sentez sunmuş.” Norveç’le Türkiye’den de iki başkomiser var. Unutmadan söyleyelim, yazarımız Norveççeden polisiyeler de çeviriyor.
Ayşe Erbulak Özgürdal polisiye alanının yükselen, aslında bence zaten yükselmiş bir adı. Ancak daha önce de bilinen bir isimdi. Bir defa, birinci sınıf bir karikatüristin, oyuncunun, aydının, demokratın, “Altan Erbulak’ın kızı”ydı. Sonraları oyuncu “Sevinç Erbulak’ın ablası” diye anıldı. Nihayetinde de “Dağhan Külegeç’in annesi” diye. Ama bir vakittir kendi adıyla biliniyor. Sahneye çıkıyor, kitap yazıyor, çeviriyor, Erbulak Oyunculuk ve Yazarlık Evi’ni yönetiyor, orada genç öğrenciler yetiştiriyor.
Gerçi konservatuarda okudu, gazetecilikte de babasının izinden gitti ama, polisiye de küçük yaştayken onun üzerinde izini bırakmış. İster okur ister yazar olsunlar çoğu kişi gibi polisiye okumaya Agatha Christie ile başladığını söylüyor. On üç on dört yaşında başlamış. İyi bir okur olarak da okurların bir polisiye romandan ne istediğini biliyor. Yani yazarken aynı zamanda okur olarak kendini de memnun etmesi gerekiyor. Sinemada da polisiyeyi tercih ediyor. Okuma sırasında duran kitapların yüzde 60’ının polisiye kitaplarmış.
Christie ile başlasa da tamamen onun yolundan gittiği söylenemez. Gerçi Dame Agatha gibi iyi bir gözlemci, bir kitap için ilk yola çıkışı da gözlemlerine dayanabiliyor. Tanıdığı kişileri isimlerini değiştirerek kitaplarında kullandığı da görülmüş. Ya da yaşanmış hikâyeleri Ayşe Erbulak romanlarına çevirebiliyor. Ama özellikle son birkaç kitapta Agatha Christie’nin ve genelde bütün Altın Çağ yazarlarının gözbebeği olan “Katil kim?” sorusunu bir yana itiverdi. Kitabın muammasını bu sorunun cevabı üzerine kurmuyor. Katili biliyor olmanın getirdiği sorular üzerinde yoğunlaşıyor.
Cinayet A.Ş.’nin ana karakterleri arasında iki başkomiser olduğunu söylemiştik. İki tane de aşina: Ali ile Ela, Biz onları Cinayet Sınıfı Başkanı’nda tanıdıktan on yıl sonra gene karşımızdalar. Annesini ve babasını kaybeden Ali’nin bin bir zorlukla ulaştığı Norveç’te şansı nasılsa yaver gitmiş. Ona hayatı zindan eden üvey annesi şaşılacak bir kaza sonucu öldükten sonra Ela’nın da... Babası onu hastanesine ve evine nihayet kabul etmiş. Kitapta Erbulak’ın hayatından yansımalar olduğu da kesin. Ayşe de Norveç’teyken Ali’nin kafesiyle aynı adda bir kafe işletmişti. Bu arada her iki başkomiserin de sempatik olduklarını ekleyelim. Türk olanın en büyük derdi ise, kendilerine gösterilmeyen itibarın sırf yabancı oldukları için dışarıdan gelenlere gösterilmesi.
Bakalım Gökhan başkomiser ile Rolf başkomiserin başarılı görünen iş birliği devam edecek mi? Aslında Deniz amirimizi de özlüyoruz. Ayşe Erbulak’ın polisiye yazmaya devam edeceğinden ise hiç şüphemiz yok.
•