DİĞER
"Roman sizinle ılık bir bahar akşamında, hafiften bir meltem esintisinde, hoş bir çardakta, önünüzde yarısı eksilmiş kadehlerinizin eşliğinde, tatlı tatlı sohbet ediyor. Kimi zaman makaraları salıyorsunuz, kimi zaman hayretlere gark oluyorsunuz."
"Hayata dair tüm birikimini bu kadar açık yüreklilikle paylaşan bir başkasını tanımadım ben. Vazgeçtim, olmuyor, dediğimde de, yok ben devam etmek istiyorum, dediğimde de yanımdaydı, yolumu aydınlattı."
Hevesi kursağında kalanların, dertlilerin, işsizlerin, eni konu kederli insanların hikâyelerini sakin sakin anlatıyor Hatice Kocabay...
Biz bu romanı neden sevdik? Neden George'un Lennie'yi acılarından kurtarmak için öldürdüğüne bu kadar inandık? Bir katharsis mi yaşıyoruz yoksa?
Burhan Sönmez'in kurduğu labirentin girişini bulamadığım için çıkışı hakkında hiçbir şey söyleyemeyeceğim. Bazı güzel detaylar var, bağlantıların mantıklı olanları da var. Fakat ortada bir kabahat varsa tümünü de yazara yüklemek haksızlık elbette...
Abdülhak Şinasi Hisar'ın Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri adlı metinlerinde ısrarla vurguladığı ve “medeniyet” biçiminde tarif ettiği o hayat, hakikaten Hisar'ın ileri sürdüğü gibi millî midir?
Edip Cansever, muhtemelen sezgiyle, mavinin varlığını ilk duyurabildiği zamandan itibaren yüklenip yüklenip zamanı gelince bıraktığı ve hemen yenisini yüklendiği anlamları kavramış olabilir mi?
Puşkin, Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov ve Nabokov... Yoksa, roman diye onların çocukluklarını mı okuduk?
In The Red-Haired Woman, Orhan Pamuk hides behind the tumult of the tragedies of Oedipus and Sohrab the desire to ‘become a writer.’ The element of ‘the well’ here alludes to the novel’s fictional structure
Ali Teoman, gerçeği elinde şöylece bir buruşturup suratımıza fırlatıveriyor. Rahatsız oluyoruz elbette, hakarete uğramış hissediyoruz, öfkeleniyoruz, umursamamaya çalışıyoruz; ama etkisinden kurtulamıyoruz buruşuk gerçeğin...
“Hasan Ali Toptaş’ın yeni romanı” ifadesini görünce kalbimiz aynı heyecanla çarpıyor. Kuşlar Yasına Gider, kışa denk geldiği ve benim zihnim Cennet’in oğluna büründüğü için mi bilmem ama ikisi arasında, eh biraz –belki epey- duygusal bir bağ kurdum ben...
Tezer Özlü ile Ferit Edgü, çapraz noktalardan yaşama ve edebiyata bakıyor olmalarının dışında ortak bir merkezde buluşurlar: Yazarak direnmek....
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık