T24 Ekonomi
Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülen dünyanın önde gelen ekonomistlerinden, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğretim üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye’nin en büyük probleminin orta dönemli verimlilik düşüşü, teknolojiye yeterli yatırım yapılmaması, insan kaynaklarının doğru kullanılmaması olduğunu düşünüyor. Acemoğlu, hukuk ve demokrasinin ekonomi üzerindeki etkilerine de dikkati çeken, birbirinden bağımsız değerlendirilemeyeceğini düşünen bir akademisyen.
Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan Daron Acemoğlu, T24’e farklı zamanlarda yaptığı açıklamalarda, güncel ekonomi politikalarından yapay zekâ ve otomasyona, siyasetin ve hukukun ekonomi üzerindeki etkilerinden faiz politikalarına kadar pek çok önemli konuda değerlendirmelerde bulundu. Acemoğlu’nun bu açıklamaları hem Türkiye’nin ekonomi politikalarına hem de dünyadaki güncel gelişmelere olan bakışını ortaya koyuyor.
Daron Acemoğlu, Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görüldü
Daron Acemoğlu: Bu ödül, iyi bir kariyere sahip olma hayalinden öte bir şey
Prof. Dr. Acemoğlu, 2021’de Murat Sabuncu’nun konuğu olarak, T24’ün sorularını canlı yayında yanıtlarken, bugün yaşanılan krize o günden işaret etmişti. Acemoğlu, bugün de güncelliğini koruyan açıklamalarında Türkiye ve dünyaya bakışını şöyle özetliyor:
“Gelecek 10 senede dünya değişecek, hazırlanmazsak bize büyük riskler verecek”
“Türkiye’de biz bugün-yarın ne olacak, döviz kuru ne olacak peşindeyiz. Çünkü gerçekten bir kriz durumu var. İnsanlar işsiz, yarın olan borçlarını verebilecekler mi onu göremiyorlar. Tabii ki çok büyük bir etkisi var Türkiye’ye bunun ama çok daha negatif bir etkisi var, geleceği doğru düşünüp ona doğru hazırlıklarda bulunamıyoruz. Gelecek 10 sene içinde dünya çok değişecek ve bu değişime ayak uyduran ülkeler büyük büyüme fırsatlarına sahip olacaklar. Olamayanlar çok daha kötü durumda kalacaklar. Bunlara biz kesinlikle hazırlanmıyoruz. Aslında Türkiye’nin gelecek 10-15 senede çok daha büyük avantajları var. Çünkü en büyük gelişmelerden biri, artık batı dünyasındaki yaş dağılımı çok daha yaşlılığa doğru gidiyor. Türkiye’nin hala çok genç bir nüfusu var. Çok daha dinamik, girişimci yeni iş açmaya, yeni yatırımlarda bulunmaya yeni teknolojileri kullanmaya çok açık bir nüfusu var. Ama gelecek dünyaya doğru hazırlıklarda bulunmazsak, bu bize çok büyük riskler verecek.
“Son 5 sene içindeki problemlerin gerçek boyutunu görmüş değiliz”
Tabii krizin derinleşmesine yönelik çok büyük bir korkum var. (2021’deki sözleri…) Biz şu anda, son 5 sene içindeki problemlerin gerçek boyutunu görmüş değiliz. 5 senedir bilançosunda çok büyük problemi olan AVM dükkanları, inşaat şirketleri hala ayaktalar. Ne kadar daha ayakta kalabilecekler? Bunların bankalar üzerine etkileri neler olacak? Rezervlerimiz bu kadar azalmışken, daha ne kadar kuru, faiz politikasını bu şekilde tutabileceğiz? Bu boyutların çok daha negatife gitme olasılığı yüksek.
Daron Acemoğlu, 1993 yılından beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) akademik kariyerine devam ederken, 2000 yılında ekonomi profesörü unvanını aldı. Siyasal ekonomi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, gelir ve ücret dengesi eşitsizliği, çalışma ekonomisi, iktisat teorisi ve beşeri sermaye ve eğitim konularında çalışmalar yapıyor. Siyaset bilimci James A. Robinson'la birlikte yazdığı Diktatörlük ve Demokrasinin Ekonomik Kökenleri (2006) ve Ulusların Düşüşü: Güç, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri (2012) adlı eserleri çok sayıda ödüle değer görüldü. 2021 yılı itibarıyla IDEAS/RePEc araştırma veri tabanına göre, dünyadaki en çok alıntı yapılan ilk 10 ekonomist arasında yer alıyor. |
“Başkan’dan emirle para politikası olmaz”
Ekonomide en önemlisi devletin halka güven vermesi lazım. Doğru kadroların yapılanması ve otonomisi olan kadroların olması lazım. Dünyanın her bir tarafında kabul edilen bir şey, Merkez Bankası'nın bir özerkliği olması lazım. Başbakandan ya da başkandan emirle para politikası olmaz. Böyle olmayı düşündüğünüz zaman yabancı sermaye gelmez. Yabancı sermaye gelecekse çok daha fazla yüksek faiz ister, güven olmaz. Yukarıdan gelen güven bir adım. Aşağıdan bilançolar. Japonya’da bunu gördük 1990’larda. Eğer şirketlerin ve bankalarının bilançolarının çok kötü olduğu bir duruma gelip de onları hala ayakta tutmaya çalışıyorsak, burada da zombiler yaratıyoruz demektir. Ve bu zombiler daha sonra yatırımı geri bırakıyorlar, büyümeyi geride bırakıyorlar, teknolojiyi geride bırakıyorlar. Türkiye’de böyle bir duruma geldik. Bunun temizlenmesi lazım. Ama bunu yapabilmek için dışarıdan sermaye gelmesi lazım. Dışarıdan sermaye gelir mi Türkiye’de böyle bir güvensizlik durumunda? Hem de doğru politikaların uygulanması lazım. Yapısal bir şekilde, kurumsal bir şekilde bir yaklaşım getirmediğimiz sürece bu problemler devam edecek. Ve geleceğimize çok büyük negatif etkileri olacak.
Daron Acemoğlu
Türkiye’nin yapısal problemleri…
Acemoğlu, 2023 Genel Seçimleri’nin ardından T24 yazarı Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlarken çarpıcı bir Türkiye analizi de yaptı. Acemoğlu, açıklamalarında şu çarpıcı tespitlerde bulunuyor:
“Türkiye'nin en büyük problemi, daha orta dönemli verimlilik düşüşü, teknolojiye yeterince yatırımda bulunmaması ve insan kaynaklarının doğru kullanılmaması… Bir de bunların üzerine yolsuzluk ve kaynak dağılımı dengesizliği gelince verimliliğin çok çok düşmesi. Verimlilik düşük olunca şirketler büyümüyorlar. Şirketler büyümedikçe ücretler artmıyor. O yüzden bu ülkenin neredeyse çalışanlarının yarısı asgari ücrette ve buna rağmen fakirlik içinde. Türkiye ekonomisinin verimliliğini arttırması lazım ve bunun için de bazı yapısal reformlara gidilmesi lazım. Bazı bozulan şeylerin değiştirilmesi lazım. Örneğin; devletin etkinliği, hukukun üstünlüğü, rekabet, yargının bağımsızlığı, yabancı sermaye ve yabancı teknolojiyle çok daha pozitif bir ilişkiye girilmesi… Ama bunların hiçbirinin kısa dönemli problemler çözülmeden yapılması mümkün değil. O yüzden de önce kısa dönemli problemlerle çare bularak başlamak lazım.
Cansu Çamlıbel'in söyleşisi - Prof. Dr. Daron Acemoğlu: Türk ekonomisinin yapısal problemlerini 10 senede kalıcı hale getirmiş bir bakandan nasıl umutlanayım?
“Yapısal reform başlamazsa aynı yere döneriz”
Enflasyonun hem direkt hem endirekt çok büyük sonuçları var. Tabii ki öncelikli olarak alım gücünü azaltıyor. En çok da asgari ücret ya da emeklilik maaşı ya da devlet maaşıyla çalışanların alım gücünü etkiliyor. İkincisi, fiyat istikrarsızlığı yaratıyor. Üçüncüsü de enflasyonun düşük yüksek olduğu ve para politikasının bozuk olduğu bir ekonomiye yabancı sermayenin gelmesi çok zor. Yabancı sermayenin gelmesi de Türkiye için şu açıdan çok önemli; Türkiye'de büyük bir kaynak eksikliği var. Bu kaynak eksikliği 2022 senesinde de vardı. Ama bu sene, özellikle depremden sonra buna olan gereksinim daha da arttı. Bu kaynakların hem deprem bölgesinde kullanılması hem de bankaların ve şirketlerin bilançolarını biraz daha kuvvetlendirmek için kullanılması gerekiyor. Hem de devletin üstüne aldığı borç ve harcama sonucu, devletin içinde oluşan bütçe açığının kapatılması için kullanılması gerekiyor. Bu kaynakların gelmesi de -Mehmet Şimşek'in kullandığı kelimeleri kullanırsak- enflasyonun ve para politikalarının daha rasyonel hale gelmesiyle alakalı.
Ama bu makro önlemlerin kesinlikle ve kesinlikle yeterli olmadığını düşünüyorum. Yani, eğer Türkiye şu anda makro olarak birkaç doğru politikaya giderse, biraz kaynak getirirse ama öte yandan 2010’larda olduğu gibi kaynakları sarf eder ve yapısal problemleri çözmeye yoluna gitmezse, 2023’ün sonuna doğru yine aynı durumda kalırız. Yani, yapısal problemler çok önemli. Yapısal problemlere çözüm yaratabilmek için para politikası, enflasyon ve diğer makro ekonomik politikalarda adım atılması lazım. Makro ekonomik politikalar konusundaki görüşlerim, birçok başka saygıdeğer iktisatçıyla aynı ama benim yapısal problemlere olan vurgum çoğundan farklı. Hatta bazıları yapısal problemlere çok az vurguda bulunuyorlar.”
“Önemli olan reel faiz”
Önemli olan reel faizdir. Türkiye'de şu anda enflasyonu tam olarak bilemiyoruz. Çünkü biraz bunlar istatistiksel oyunlar oluyor ama büyük olasılıkla yüzde 60 üstü. Demek ki reel faizler -eksi 45’te. Bu kadar büyük heyecanla “Rasyonel politikaya dönüyoruz” denirken reel faizi eksi 45’ten eksi 42,5’a çıkartmak hangi yatırımcıya güven versin?
Daron Acemoğlu ve Murat Sabuncu
“Bunların hiçbirisi var mı Şimşek programında?”
Acemoğlu, T24 yazarı Murat Sabuncu’ya 2024’te yaptığı açıklamalarda da şu uyarılarda bulunuyor:
"Türkiye'nin teknolojiye hazırlanması, yapay zekâya hazırlanması, iklim değişikliğine, yaşlanmaya hazırlanması, dünyadaki küreselleşmenin değişimine hazırlanması lazım. Bunların hiçbirisi var mı Şimşek programında? Bir tek enflasyon, faizler. Eşitsizlik, kurumların çökmesi. Nerede bunlar? Biz bunların hiçbirine önem vermiyoruz. Bence bunlara önem vermemiz lazım ve eğer bu dönemi yine bir tek faiz arttırın, faiz düşürün söylemiyle geçirirsek bu yine treni kaçırmamız anlamına gelecek.
Murat Sabuncu'nun söyleşisi - Daron Acemoğlu: Dünyanın gelişmekte olan ülkelerin sesine ihtiyacı var, ama o ses için BRICS doğru yer değil
Ana vurgu 'İşçi ücretleri nasıl arttırılır?' olmalı
Eğer Türkiye'deki gelir dağılımını iyileştirmek istiyorsanız, işçileri çalışanları korumak istiyorsanız bunun iki yolu var. Biri üretkenlik artar, verimlilik artar. İkincisi onları genelde destekleyen politikalar, örneğin eğitimleri, örneğin çalışmasını, örneğin şirketler arasındaki değişimlerini, iş değiştirmelerini kolaylaştıracak politikalar geliştirilir ki ücretler artsın, istihdam artsın. Asgari ücreti arttırarak uzun süreli ücret artışı yapamazsınız. Asgari ücreti arttırarak istihdam arttıramazsınız. Popülist dediğiniz politikalar bunlarsa bunlar hiçbir işe yaramayacak… Türkiye'deki ekonomi konularındaki en ana vurgunun 'işçi ücretleri nasıl arttırılır?' olması lazım.”
“Doğru sermayenin gelmesinin önünde çok engel var”
Acemoğlu, hukuk ve demokrasi ile ekonominin ilişkisi konusunda da şu yorumları yapıyor:
“Amerika'daki yatırımcılar melek değil. Kârlı olacaksa en kötü yere de yatırımda bulunabiliyorlar. Mesela Çin'e çok uzun zaman boyunca yatırımda bulundular. Benim Ulusların Düşüşü kitabımda vurguladığım “kapsayıcı kurumlar” onlar için en önemli şey değil. Ama belli bir yargı bağımsızlığı ve yatırdıkları sermayenin belirsiz bir şekilde kötü diye kullanılmayacağı ve bir usulsüzlük durumunda paralarını geri alabilmelerine tabii ki önem veriyorlar. Şu anda Türkiye'deki yargı problemleri, politikalardaki belirsizlik, yolsuzluk kaynaklı sorunlar o kadar çok ki, doğru sermayenin gelmesinin önünde çok engel var. 2000’li senelere bakarsanız Türkiye'ye gelen sermayenin en önemli iki ayağı vardı. Birincisi, doğrudan yatırımlardı -ki bu da teknolojiyi getiren çok önemli bir süreçti-, ikincisi de uzun süreli yatırımlardı. 2007-2008’den beri ise Türkiye’ye gelen neredeyse tüm tabancı sermaye, kısa vadeli yatırımlara yöneliyor. Bu da zaten yabancı sermayenin Türkiye'ye çok daha şüpheyle baktığını gösteriyor. Hukuk ve demokrasi sıkıntılı olsa da bir süre götürülür tabii ki. Faizleri arttıralım, enflasyonu düşürelim, yabancı sermayeye biraz daha tatlı görünelim. Onlar Türkiye'de yatırımda bulunsunlar. Gerideki iki üç sene içinde istihdamı biraz arttırırız, ekonominin düşmesini durdururuz, tamam. Bence bu bir çözüm değil; bu problemin bir parçası.
Daron Acemoğlu'nun 2022 yılında düzenlenen T24 Yıllık Konferansı'ndaki konuşması
"Son 40 sene içinde dünya ekonomisinin teknolojisi daha çok otomasyona başladı"
2022 yılında düzenlenen T24 Yıllık Konferansı’nda “Gelecek 30 yılda Türkiye ve dünyayı bekleyen ekonomik, demografik ve teknolojik olasılıklar” konulu yaptığı sunumunda, Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik, sosyal ve politik geleceğini belirleyecek altı gelişmeden ve akımdan birinin otomasyon ve yapay zekâ olduğunu söyleyen Acemoğlu, geleceği şöyle yorumluyor:
“Dünya ekonomisinin son 250 sene içindeki büyümesinin en önemli unsurlarından bir tanesi teknolojik gelişme. Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin nüfusları, bundan 200, 300 sene önce yaşayanlara göre çok daha fazla refaha, sağlığa, üretkenliğe sahipler. Ama teknoloji aynı zamanda zorluklar yaratıyor, eşitsizlikler yaratma kapasitesi var. Son 40 sene içinde dünya ekonomisinin teknolojisi daha çok otomasyona başladı. Yeni teknolojiler, işçinin üretkenliğini artırmaktan çok kapitalin, makinelerin işçilerin daha önce yaptıkları iş yapmasını yol açıyor. Bu tür teknolojiler eşitsizliğe büyük etkide bulunabilir ve doğru bir kurumsal yapı içine yerleştirmezseniz otomasyonun negatif etkileri gayet kuvvetli olabilir. Otomasyonu ilk başta değişik şekillerde gördük; robotlarla ya da başka makinelerle. Şimdi yapay zekâ, bunun yeni bir alanı haline geliyor.
T24 Yıllık Konferansı - Prof. Dr. Daron Acemoğlu: Demokrasiler için yeni tehdit türedi; seçimle gelen liderlerin hukuk devletini kaldırmaları, muhalefet liderlerini hapse atmaları
"Otomasyon, aynı zamanda büyük fırsatlar yaratıyor"
Otomasyon aynı zamanda büyük fırsatlar yaratıyor. Kurumsal yapı içinde yer alırsa üretkenliği artırma olasılığı var. Ama aynı zamanda eşitsizliğe ve işçilerin iş olanaklarına olan etkilerine hazırlıklı olmak lazım. Gelişmiş olan ülkeler; Amerika, Avrupa’nın bir bölümü buna hazırlıksız yakalandı. Gelişmekte olan ülkeler, orta gelir sınıfına giren ülkeler, Türkiye gibi, sanki bunların kendilerini etkileyen akımlar olmadığını düşünüyorlar. Oysa aslında bu gelişmeler Türkiye’yi, Hindistan’ı, Güney Afrika’yı çok derin bir şekilde etkileyecek. Çünkü şu anda bunların başındayız. Bunun iki türlü, direkt ve endirekt etkisi olacak. Bu teknolojiler Türkiye’ye gelecekler. Daha da önemlisi, uluslararası iş bölümünü etkileyecek. Daha önceden ihracata yönelik iş gücünü kullanan gelişmekte olan ülkelerin bunu yapmaları çok daha zorlaşacak. Bunu, hazırlıklı olmayan ülkeler için, özellikle ihracat ve katma değerin en yüksek olduğu alanlarda sıkışınca, bunun gelirlerine ve uluslararası büyük negatif etkisinin olması mümkün.”
Daron Acemoğlu'nun 2023 yılında düzenlenen T24 Yıllık Konferansı'ndaki konuşması
Yapay zekâ nasıl etkileyecek?
Acemoğlu, 2023 yılında düzenlenen T24 Yıllık Konferansı’nda da "Yapay Zekâ Alanında Neler Oluyor, Siyaseti ve Çalışma Hayatını Nasıl Etkileyecek?" başlıklı konuşmasında, bugün çok tartışılan yapay zekâ konusunda şu yorumlarda bulundu:
“Ekonomik olarak gelişmekte olan ülkeler yapay zekâyı, önemli bir yatırım odağı haline getirmeseler bile etkilenecekler. ABD’de işçiler otomasyon nedeniyle işlerini kaybediyorlarsa, Türkiye’ye de bir noktada bu etki gelecek. Bu gelen etkiyi en iyi şekilde kullanabilmek için gelişmekte olan ülkelerin doğru yatırımlarda bulunması lazım. Yatırım; teknolojiyi doğru kullanmaya, eğitime ve kurumlara yapılmalı… Eğer bugün bir ofiste rapor yapmak, bilgi toplamak gibi basit işlerde bulunuyorsanız; bunları şu anda yapay zekâ programları yapmaya başladılar. Önümüzdeki 10 senede daha da kaliteli olacaklar. Daha kaliteli iş yapma kapasitesi yoksa Türkiye’de bu insanların, yapay zekâyla mücadele edemeyecekler.
Yapay zekâ, bir tek üretim değil; bir bilgi teknolojisi. Bilgi topluyor, bunu nasıl kullanacağını ve kimin elinde olduğunu net bir şekilde belirliyor. Yapay zekâ ve bilgi ekonomisinin nasıl kullanıldığı kurumların geleceğini belirleyecek.
Çin’in içinde olduğu otoriter dönüşümü, Çin’deki yapay zekâ kullanımının nasıl kullanıldığını bakmadan mümkün değil.
T24 Yıllık Konferansı - Prof. Dr. Acemoğlu: Türkiye'de 10 yıl içinde bazı işleri yapan insanlar kendilerini geliştiremezse yapay zekâyla rekabet edemeyecekler
“Türkiye yapay zekâ ve dijital teknoloji çağına hiç hazır değil”
Bilgisayar mühendisliği olsun, başka yüksek düzeyli teknoloji dalları olsun… Bu konularda yeterince insan üretemiyoruz. Üniversitelere bakarsanız bilgisayar mühendisliği ve onun gibi konulara yeterince önem verilmiyor. Öğrencilerin çok az kısmı bu dallarda uzmanlaşıyor. Bu da çok büyük bir problem. Türkiye, bu alanda birçok başka gelişmekte olan ülkelerin de gerisinde. Mesela, Hindistan'da birçok eğitim problemi var ama en parlak öğrencileri arasında çok daha fazla bilgisayar ve yeni teknolojilere yatırım yapmış bir kesim var. Rusya'da aynı şey, Ukrayna'da aynı şey. Türkiye'de bu büyük bir eksiklik. Bir de tabii, Türkiye yapay zekâ ve dijital teknoloji çağına hiç hazır değil, hatta son dönemde burada daha da geriye düşüldü. İlkokul ve ortaokul sisteminde yapılan son değişikliklerle, gereken yetenekleri Türk öğrencilerine verme konusunda geri adım atıldı.
"Türkiye ekonomisi ayaktaysa bu, genç nüfustan dolayı"
Daron Acemoğlu, 2022 yılında düzenlenen T24 Yıllık Konferansı’nda “Gelecek 30 yılda Türkiye ve dünyayı bekleyen ekonomik, demografik ve teknolojik olasılıklar” konulu yaptığı sunumunda genç nüfus ile ilgili de önemli değerlendirmelerde bulunurken, şu uyarılarda bulundu:
“Türkiye şu anda hâlâ genç bir nüfusa sahip ve eğer şu anda Türkiye ekonomisi ayaktaysa bu, genç nüfustan dolayı. Niye? Çünkü genç nüfus iki şey yaratıyor. Birincisi; girişkenlik. Türkiye, acayip girişken bir ekonomiye sahip; yeni yatırımlar, yeni dükkanlar, yeni şirketler, aynı zaman büyük bir iç talep. Bu iç talep ve girişkenlik, önümüzdeki belki bir 20 sene daha devam eder. Ondan sonra Güney Kore, Japonya, Almanya gibi yaşlanmaya başlayacak. Ve bu 20 sene içindeki fırsatı kullanmak ve bu 20 sene sonraki çok daha değişen yaş yapısına göre bir hazırlıkta bulunmak lazım. Yine bu hazırlıkta değiliz."