Nedir hepimizin derdi? Özgün yazar! Hepimiz yeni ve özgün yazarların beklentisi içinde değil miyiz? Aynı şeyleri okumaktan bıkmadık mı? Aynı konular, benzer diller, ilginç olmaktan uzak kurgular vs, vs, vs…
20 Nisan 2015 03:02
Yaratıcı yazarlık derslerinin faydalı olup olmadığı tartışmasına bir de ben girmeyeyim, eksik kalsın. Ya da azıcık girersem genel edebiyat iklimi bakımından bazı faydalarından söz edilebilir. Heveslendirici ve bilgilendirici bir işlev görebilir. Ne var ki yazarlık öğretilemeyeceği gibi, yaratıcılık hiç öğretilemez, yaratıcılık ve yazarlık birlikte, off, düşünmesi bile korkunç.
Meselem bu değil. İsteyen ders verir, isteyen alır. Paşa gönlüne göre. Beni ilgilendirmez. Ben, benzeri derslerin zararlarına dikkat çekmek istiyorum. Bu derslerin adı Yaratıcı Yazarlık yerine, örneğin Genel Edebiyat Dersleri olsaydı, ya da Yaratıcı Okurluk (ki örnekleri var) böyle bir yazı kaleme almak gereğini duymayacaktım. Ne var ki öğretmenler yaratıcı yazarlığın öğretilebileceğine kanaat getirmiş olmalılar ki, bu başlığı uygun görmüşler. Öyle ya, matematik dersi denildiğinde nasıl matematik, coğrafya dersi dendiğinde nasıl coğrafya öğretiliyorsa, Yaratıcı Yazarlık Dersi (YYD) dendiği zaman yaratıcı yazarlığın öğretileceğini varsaymak hakkımız. Kimsenin günahını almayalım. Ders verme seviyesine ulaşmış edebiyatçı dostların derslerde didaktik bir yöntemle yazar yetiştirdiklerini iddia ettikleri falan yok. Kendileri de buna şiddetle itiraz edecek, nasıl yazılması konusunda bir empozede bulunmadıklarını, sadece yazar adayına önündeki kapıları açmasını sağlayacak anahtarlar kazandırdıklarını söyleyecektir. Tartışmalar, metin çözümlemeleri, yorumlamalar vs vs vs… Doğrudur. Ne var ki öğretmen, sayısı bile bilinmeyen binlerce anahtardan hangilerini verebilir sizce? Kendi doğrularına uygun olanları mı, olmayanları mı?
Şu halde söz konusu dersin adı değiştirilmeli, çünkü yazmaya hevesli insanlar derslere haklı olarak başlığın cazibesine kapılıp kaydoluyorlar. Yazar olmak havalı bir şey sonuçta.
Peki bu kurslar potansiyel bir ‘özgün’ yazar adayı için neden zararlı?
Başlamadan önce Kurt Vonnegut’tan bir alıntı yapmama izin veriniz. Mavi Sakal’da şöyle der yaşlı kurt: “Çoğu insandan daha iyi çizmek için doğduğuma şüphe yoktu, tıpkı dul Berman’ın ve Paul Slazinger’in de çoğu insandan daha iyi hikaye anlatmak için doğmuş olduklarına şüphe olmadığı gibi. Başka insanlar da hiç şüphesiz şarkı söylemek, dans etmek, gökyüzündeki yıldızlara açıklama getirmek, sihirbazlık gösterileri yapmak ya da büyük bir lider ya da sporcu olmak için filan doğmuşlardır.”
Bu alıntıyı iki nedenden dolayı yaptım. Bir, konuyu iyi özetlediği için; iki, alıntılara herkes doğrudan söylenenlere kıyasla daha kolay inandığı için. Okuyan bilir, Forbes Cinayetleri’nde bunun mavrasını çevirmiştim. Günün birinde benden yapılmış bir alıntı görürseniz, biliniz ki güvenilirlik katsayım bir basamak yukarı çıkmıştır.
Nedir hepimizin derdi? Özgün yazar!.. Hepimiz yeni ve özgün yazarların beklentisi içinde değil miyiz? Aynı şeyleri okumaktan bıkmadık mı? Aynı konular, benzer diller, ilginç olmaktan uzak kurgular vs, vs, vs… Örneğin ben bu açlığımı gidermek amacıyla dünyanın en ücra köşelerinde yaşayan yazarların izini sürüyorum. Aynı sorun her yerde. Yaratıcılık her gün karşımıza çıkan bir nitelik değil.
Edebi bakımdan değerli olduğu müddetçe yazmanın önceden belirlenmiş hiçbir kuralı, sınırı, metodu olamaz.
Bir mizansen kuralım. Diyelim ki özgün yazar olma potansiyelini barındıran parlak bir genç YYD’nden birine kaydolmuş olsun. Geçmiş olsun. Özgünlük özelliğini kariyerinin daha başında yitirmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dersi veren edebiyatçı, müfredatı doğal olarak kendi edebiyat anlayışına göre düzenlemiştir. Buna mecburdur, çünkü inanmadığı bir şeyin dersini vermesi ahlaken beklenemez. Bir şeyin dersini vermek, ‘doğrusu budur’ demek değil midir? Genç yazar adayımızın önünde daha önceden sonsuz genişlikte bir edebiyat evreni uzanırken, eyvahlar olsun ki şimdi bu yelpaze birden daralıvermiştir. Daha önce hiç profesyonel deneyimi olmamış bu genç arkadaşımız, -çocuğu olanlar bilir- tıpkı bir ilkokul öğrencisinin sınıf öğretmeninin öğrettiklerine yegane doğru oymuşçasına inandığı gibi inanır. Çünkü zaten kursa bunun için yazılmamış mıdır?
Oysa edebiyat (ve genel olarak sanat) sonsuz seçenekler cangılıdır. Bu cangıl, hayallerden, rüyalardan, renklerden, müzikten, şiirden, romanlardan, sinemadan, savaşlardan, barıştan, aşk ve ihtirastan ve dahi yaşanmış milyonlarca hayattan oluşur. Onu heyecan verici kılan da budur. Edebi bakımdan değerli olduğu müddetçe yazmanın önceden belirlenmiş hiçbir kuralı, sınırı, metodu olamaz. Yetenekli yazar bu sonsuz seçenekler cangılı içinde kendi dehasına göre özgün bir bileşim yaratarak eser verir. Yaratıcılık, bakmasını bilen için birbirine yakışan parçaları bulup çıkarmaktan öte nedir ki? Sonuçta saçmalayan saçmalar, ama yeteneği olan da yazar olur çıkar. Ne gam!
Kursu ben veriyor olsaydım ilk dersin başında, “yazar olmak için bir kursa ihtiyaç duyduysanız hiç boşuna uğraşmayın.” derdim
700 sayfalık koskoca bir kitabı miş’li geçmiş zamanla yazan Mo Yan’ın, kendi dillerini başarıyla kuran İhsan Oktay Anar ve Faruk Duman’ın, karmakarışık (!) romanlar yazan James Joyce, Thomas Bernhard ve Oğuz Atay’ın yazarlık yaşamlarının başında yollarının kazara YYD’ne düştüğünü bir düşünsenize!.. Verilmiş sadakaları varmış.
Bir YYD müfredatı ne kadar kapsamlı ve ayrıntılıysa, olası özgün yazarı dar bir kıyafete sıkıştırma tehlikesi o kadar yüksektir. Kursu ben veriyor olsaydım ilk dersin başında, “yazar olmak için bir kursa ihtiyaç duyduysanız hiç boşuna uğraşmayın.” derdim, “İsteyen çıkışta parasını geri alabilir.” Başka meslek mi yok!
O halde ne yapmalı? Alın size Vonnegut’tan bir alıntı daha:
“İyi resmi kötü resimden nasıl ayırt edebilirsin?”
"Tek yapman gereken tatlım, bir milyon tane resme bakmaktır.”
Nereye varmak istediğimi anladınız değil mi? Bir yazar adayının yapması gereken, yüzlerce ve yüzlerce kitap okumak, düşünmek, hayal kurmak, gözlemlemek ve bıkıp usanmadan yazmak yazmak yazmaktır. Olur mu? Bilmem, Allah bilir! Yeteneği varsa neden olmasın?
Sonuç olarak edebi değerinin çok yüksek olduğundan zerrece kuşku duymadığım bu yetkin edebiyat dersleri ne yazık ki özgün yazar yetiştiremez. Olsa olsa piyasada küçük küçük ‘öğretmencikler’ görürsünüz. Şöyle kenarda basılı iki-üç kitabım olsun diyorsanız işe yarayabilir. İlk kitap yayınlatmanın zor olduğu bu ortamda iyi yazılmış bir kitabınızı bastırmanıza yardımcı olabilir. Amma ve lakin benim meskenim dağlardır dağlar diyorsan, kartallar misali yükseklerde süzülmek istiyorsan kendi kanatlarına güvenmek zorundasın dostum başka çaresi yok.