Köleliğin ve özgürlüğün renk tanımazlığı

Yeraltı Demiryolu yargıda bulunmadan önce anlamaya, iyi ve kötüyü sabit konumlar olmaktan çıkaran nüansları görmeye çağıran bir anlatı. Bu çağrıyı da didaktizmle değil, karakterlerin somut deneyimleriyle aktarıyor...

30 Kasım 2017 14:24

İç Savaş’tan önce Amerika tarihinin başat çelişkisi “köleci/ tarımsal Güney” ile “endüstriyel/ 'özgür' Kuzey” arasındaydı ve “yeraltı demiryolu” bu çelişkinin Güney’in köle nüfusu açısından katlanılmaz hâle geldiği yıllarda gün ışığına çıktı. İlkin 1839’da, Washington’da yayımlanan yerel bir gazetede “yeraltı demiryolunun yardımıyla” Güney’den kaçmaya çalışan genç bir siyahî köleden söz edilir. 1840’lar ve 50’lerde “yeraltı demiryolu” bilindik bir kurtuluş yoludur artık. Kuşkusuz, Güney’in siyahî kölelerini “yeraltı”ndan kaçırmak için kullanılan gerçek bir demiryolu falan yoktu. Kölelikten kaçanlara destek amacıyla Güney ile Kuzey arasında kurulan organize yardımlaşma ağının metaforuydu “yeraltı demiryolu”.

Larry Gara gibi 20’nci yüzyıl tarihçileri, 19’uncu yüzyıl Amerikan tahayyülünde popüler bir efsaneye dönüşen “yeraltı demiryolu”nun Güney’den kaçan siyahî kölelere yardım eden “beyaz adam”ın hayırseverliği ve üstünlüğünü meşrulaştırma görevi gördüğünü belirtirler. “Yeraltı demiryolu”nun abartılan, efsanevî bir boyutu olabilir. Bu abartıya rakamlar da dâhildir. Hem köle sahipleri hem de kölelik karşıtları Güney’deki kölelik rejiminden kaçanların sayısını kendi maddi çıkarları gereği abartmış olmalıdır. Kuzey’deki kölelik karşıtları açısından, özgürlüğüne kavuşmak için Güney’den kaçanların sayısını abartmak bir propaganda değeri taşıyordu. Güney’deki köle sahipleri ise Kuzey’in Güney’deki iktisadi düzene karşı “komplosunu” kanıtlamak için, Güney’den Kuzey’e nakledilen “köle” sayısını olduğundan fazla göstermişti.1

Yeraltı Demiryolu, Colson Whitehead, Çev.:Begüm Kovulmaz, Siren YayınlarıAma olayın bu kısmı İç Savaş öncesinde Amerika’da hüküm süren yürek burkucu adaletsizlik, eşitsizlik, siyahî halkları insan değil nesne yerine koyan toplumsal kayıtsızlık karşısında devede kulaktır. “Yeraltı demiryolu”nun ayyuka çıktığı, Güney’den firar eden köle sayısının giderek arttığı yıllarda Amerikan tıbbı olaya el atıp Samuel Cartwright’ın öncülüğünde yeni bir hastalık teşhis etmişti: “Drapetomania”. Drapetomania, “Siyahilerin yüreğinde kaçma arzusu uyandıran bir hastalık”tı. Aslında hastalığı başka bir yerde, özgürlük arzusunu ancak tıbbi bir vaka olarak gören ırkçı akılda aramak gerekiyordu. Dönemin Amerikan gazeteleri firari kölelerinin peşine düşen köle sahiplerinin verdikleri ilanlarla doluydu. Görece “modernleşmiş” bir toplumun utanç vesikalarıydı bunlar. Buna karşılık İç Savaş’tan önce Güney’in köleleştirilmiş halklarına kendi canını tehlikeye atmak pahasına yardım eden Kuzeyli beyazlar da vardı - özellikle Quakerlar’ın gayreti tarihçilerin ilgisini çekmiştir.

***

Colson Whitehead, Begüm Kovulmaz’ın çevirisiyle Siren Yayınları tarafından yayımlanan Yeraltı Demiryolu’nda Amerikan tarihinin bu dönemini romanlaştırıyor. Romana geçmeden önce Amerika’nın güncel siyasî atmosferinden “esinlendiğini” düşündüğüm, bununla bağlantılı bir sanatsal yönelimden söz edeyim.

Trump’ın ABD’de iktidar olması Amerika’nın siyahî ve göçmen halklarının belleğinde İç Savaş öncesinden 1960’lara kadar devam eden ayrımcı uygulamaların, ırkçı tahriklerin kötü hatıralarını canlandırmış olmalı. Buna uygun olarak Amerikan edebiyatında son yıllarda bir “Yeraltı” sembolizmi ortaya çıktı. Colson Whitehead’ın dışında Ben Winter çok-satan romanı Underground Airlines’i (Yeraltı Havayolları) yazdı. Jennifer Kidwell ile Scott Shephard’ın kaleme aldıkları Underground Railroad Game (Yeraltı Demiryolu Oyunu) epey seyirci topladı. Oyun, öğrencilerine kölelik ve ırkçılık konusunda ders veren biri siyah öbürü beyaz iki öğretmenin öyküsünü anlatıyor.

***

Colson Whitehead, Amerikan toplumunu uzun süre kutuplaştıran kölelik sorununda açıkça taraf. Ama tarafgirliğini basit bir siyah-beyaz karşıtlığına indirgemiyor. Böyle yapsaydı Yeraltı Demiryolu didaktik bir kölelik anlatısı olmaktan öteye gitmezdi.

Yeraltı Demiryolu’nda iyiliğin-kötülüğün, beyazlığın-siyahlığın çeşitli dereceleri var. Roman bu hâliyle İç Savaş öncesi kölelik sorununa tutulmuş bir kaleydoskopa benziyor. Kaleydoskopun içinde beyaz karakterler çeşitli renkler ve derecelerde sıralanmış bir spektrum oluşturuyor. Kölelik düzenini sahiplenen beyazlar olduğu gibi firari köleleri evlerinde sakladıkları için idam edilen beyazlar da var. Geçimini firari köleleri sahiplerine geri götürmek için tesis edilmiş “köle avcılığı” kurumundan sağlayan “beyaz” karakterleri karikatürize etmek yerine onlarla empati kurabiliyor Whitehead. Güney’deki plantasyondan kaçan Cora’nın peşine düşen Ridgeway’in öyküsü bu bakımdan en az Cora’nınki kadar acıklı. Kendisine dayatılan köleliğe meydan okuyan Cora’nın karşısında gönüllü kölelikten sonuna kadar kurtulamayan Ridgeway, çürümeye yüz tutmuş bir düzenin en dipteki “yalın” kötülüğünü simgeliyor. Dip noktasına demir atan Ridgeway’e kızmaktan çok onu anlamaya, toplumun en alt kesimlerini dayanışmak yerine gaddarlaşmaya sevk eden koşulları anlamaya çalışıyoruz.

Yeraltı Demiryolu’nun güzergâhında Ridgeway kadar yalın olmayan kötülükler de var. Georgia’nın yalın kötülüğü yerini yarı-özgür eyaletlerin örtük kötülüğüne bırakıyor. Güney’den gelen kölelerin kimlik değiştirmek şartıyla görece özgür oldukları bir eyaletin iyilikseverlik kisvesi altında hizmet veren hastanesinde siyahiler tıbbi amaçlarla deney nesnesi olarak kullanılıyor. Güney’den kaçmakla köleliğin bitmediğini; hangi eyalete gitse her seferinde bir duvara çarptığını hissediyor Cora. Indiana’da gerçek kimliğini gizlemekle gelen özgürlük Güney Carolina’da paternalist bir “beyaz” şemsiyenin altına girmekle tanımlanıyor. Georgia’daki plantasyonda aç kalmamak için kırbaçlanmaya razı olan Cora, Kuzey Carolina’da para kazanabilmek için bir teşhir nesnesi olarak vitrine konmayı kabul ediyor.

Cora’nın Georgia’dan Güney Carolina’ya, Kuzey Karolina’dan Tennessee ve Indiana’ya uzanan yolculuğunda linç güruhlarından köle avcılarına, siyahî halkları tıbbi deney nesnesi olarak kullananlardan onları bir camekânın içinde sergilenecek egzotik nesneler olarak gören ırkçılara kadar kötülüğün çeşitli dereceleri olduğu gibi iyiliğin de çeşitli dereceleri var.

Cora her seferinde beyaz bir karakterin yardımıyla yeni bir istasyona ulaşıyor. Onu saklayan karakterlerin hepsinin bu iyiliği yapmak için kendine özgü gerekçeleri var. Bunlar çoğu zaman politik olmaktan çok kişisel gerekçeler ve kölelik konusundaki deneyimlerle tavırların kuşaktan kuşağa aktarımında büyük anlatılardan çok küçük tesadüflerin, insanın zihnine çakılı kalan sahici anların daha belirleyici olduğunu gösteriyorlar. Kaçışıyla bütün plantasyonda nam salan annesi Mabel’in deneyimi ve anlatısını miras alan Cora, annesini ararken iyiliğin ve kötülüğün Amerikan coğrafyasına yayılmış derecelerini teker teker tecrübe edeceği bir yolculuğa çıkıyor.

Yeraltı Demiryolu yargıda bulunmadan önce anlamaya, iyi ve kötüyü sabit konumlar olmaktan çıkaran nüansları görmeye çağıran bir anlatı. Bu çağrıyı da didaktizmle değil karakterlerin somut deneyimleriyle aktarıyor. Cora’yı aylarca evlerinde saklayan Martin ile Ethel çifti ve Cora’yla aynı toplumsal konumu ve aynı göçmen kimliğini paylaşmasına karşın ortalamanın iktidarına yaranmak için ev sahiplerini ihbar ederek Martin ile Ethel’in ölümüne yol açan Fiona’nın da beyaz olması, romanda fark edilmesi gereken temel nüanslardan birinin köleliğin ve özgürlüğün renk tanımazlığı olduğunu gösteriyor. Bu yaşamsal nüans aynı zamanda Yeraltı Demiryolu’nun çağrıda bulunduğu eşit insanlık ütopyasının da temel şiarlarından biri.

1 Eric Foner’in yeraltı demiryolunun ortaya çıktığı dönem ve bu dönemi ele alan tarih çalışmalarını tartıştığı kitabı için bkz. Gateway to Freedom: The Hidden History of America’s Fugitive Slaves, Oxford University Press, 2015.