Yazdıklarımız

"Annemin yazarlıkla ilgisi yoktu ama, bağımsızlık ve eşitlik özlemi çok güçlüydü. Diyebilirim ki bunun koşullarına ulaşamamış olmak onda en derin sızıydı."

05 Mart 2020 17:30

Bir yerlerde Goryuhino Köyü Tarihi diye bir kitap adına rastladığımda, ben de ‘Germili Köyü Tarihi’ni yazsam diye aklımdan geçirmiştim. Germili’de uzunca bir süre kalmıştık ve köyün tarihi gerçekten merak uyandırıcıydı... O fikrim anında ve sert bir biçimde bastırıldı. Germili’nin tarihini yazmadım, yalnızca çok sonra, 1984 yılında, “Germili Kanıt” adlı bir şiir yazdım. Hikâyesi burada. Orada bulamazsanız, burada, öteki yazıların arasında bulabilirsiniz. 

Yazma eğilimimin kaynağında, okuyan bir ailede büyümüş olmamın rolü olabilir. Evden kesintisiz bir trafik halinde, günlük gazeteler, çocuk dergileri ve satın alınmaktan çok ödünç alınan kitaplar gelip geçerdi. Babamın gençken eski harflerle başlayıp hiçbir zaman bitirmediği “Ben Bir Küçük Zabittim” adlı bir roman girişimi olduğunu bilirdik. Her Türk gibi birkaç şiiri de vardı. Ailecek Yaşar Kemal hayranıydık ve evdeki en popüler roman İnce Memet’ti.

Annemin yazarlıkla ilgisi yoktu ama, bağımsızlık ve eşitlik özlemi çok güçlüydü. Diyebilirim ki bunun koşullarına ulaşamamış olmak onda en derin sızıydı. Beni de en çok bu yönden destekledi.

Kadın yazar olarak dolaysız bir rol modeli hatırlamıyorum. Belki yalnızca belleğimdeki o çok eski, siyah beyaz görüntü: Hangi film, konusu tam olarak ne, hiçbiri yok aklımda. Görüntüde bir kadın yazar var, yalnız bir kadın, pencerenin önündeki geniş yazı masasında oturuyor, sırtı bize dönük, sigarasından yükselen dumanı görüyoruz, bir tür düşünme ya da yazma halinde. Silinmeyen bir izlenim.

Şiirimsileri saymazsak hep denemeye yakın şeyler, düşünce ürünleri yazmaya çalıştım ben. Kurmaca yazmaya hiç ihtiyaç duymadım diyemem. Zihnimde, otuz beş yıl kadar önce belirginleşmiş bir adet tiyatro oyunu ile, son yıllarda belirginleşmeye başlayan bir iki roman/novella projesi yaşıyor. Ancak, bunları yazmak yerine, yazılmışını bulup kurtulurum umuduyla okumak ve uslu akıllı notlar almak işime geliyor. Nasıl olsa eli boş dönmediğimiz çok okuma var.

Bu soruşturmanın başlığını oluşturan “Kadın olma ve yazma deneyimleri” sözü bende hemen “Madun Konuşabilir mi?”[1], “Edebiyat ve Felaket”[2], “Felâket anlatılabilir mi?”[3] gibi metinler ile onlar etrafında yazılanları çağrıştırdı. Yazdıklarımız belki en çok, neleri yazamadığımızı gösteriyor.

 

GİRİŞ RESMİ:

 

Deniz Bilgin, Dolunay
1996, kâğıt üzerine guaj, 57,5 x 88 cm.

 


[1] Gayatri Spivak, Madun Konuşabilir mi?, çev. Gökçen Ertuğrul, Dipnot Yayınları, 2016.

[2] Marc Nichanian, Edebiyat ve Felaket, çev. Ayşegül Sönmezay, İletişim Yayınları, 2011.

[3] Orhan Koçak, “Felâket anlatılabilir mi?”, Notos, sayı 51, Nisan-Mayıs 2015.